Mavi Marmara katliamı yaşandıktan sonra “normalleşme” için Türkiye’nin Yahudi varlığı “İsrail”den üç talebi olmuştu. Bunlar;
1- *Özür
2- *Tazminat
3- *Ambargonun kalkması.
Türkiye halkı için olmasa da, Erdoğan için bu üç madde, normalleşme için “olmazsa olmaz” olan kırmızıçizgilerdi. Erdoğan, “Özür, tazminat ve ambargonun kalkması bizim için vazgeçilmezdir” diye defalarca açıklama yaptı.
Özür konusu: Obama’nın baskısıyla Netenyahu’nun özür dilediği belirtiliyor!
Tazminat: Yahudi varlığı ve Türkiye arasındaki siyasî anlaşmadan sonra mağdur yakınlarına gönderildi. Ancak hiçbir mağdur yakını bu paraya el sürmedi. Devlet kasasında tutulmaktadır.
Ambargonun kalkması: Bu madde ise evrim geçirdi. Ambargonun “hafifletilmesine” dönüştü. Bunun ne anlama geldiğini bilen yok. İşgal ve ambargo devam ediyor. Eskiden Filistin’e yardım nasıl ulaştırılıyorsa yine aynı şekilde Yahudi varlığının kontrolünde ve izni ölçüsünde gerçekleşiyor.
Görüldüğü gibi Türkiye’nin, “vazgeçilmez” ya da “kırmızıçizgi” diye isimlendirdiği ne varsa Yahudiler, hepsinin üzerini çizdi ve bundan yaklaşık altı ay önce de bir mutabakata vardılar.
6 yıllık aranın ardından da sessiz sedasız 1 Şubat 2017 tarihinde Yahudi varlığı ile “Siyasî İstişareler” tekrar başladı. Sessiz sedasız diyorum, çünkü konu hakkında ne bir makale, ne de bir tepki göremedim.
Her ne kadar Mavi Marmara hadisesinden sonra Türkiye-Yahudi varlığı “İsrail” arasındaki bazı ilişkiler askıya alınarak, ilişkilerin koptuğu vehmi oluşturulsa da herkes biliyor ki; bu gerçek değildi. Keza ticarî ilişkilerde rekor üstüne rekor kırıldığı biliniyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın; “Türkiye İsrail ilişkilerinin normalleşmesi bölgenin yararına olacaktır…” açıklamasının ardından “Yahudi varlığı” bir açıklama yaparak Türkiye ile anlaştıklarını duyurmuştu. Ardından, AK Parti Hükümet Sözcüsü Ömer Çelik’in; “kuşkusuz İsrail devleti ve halkı Türkiye’nin dostudur” şeklindeki o meşum açıklaması gelmişti.
Müslümanların büyük tepkisini çeken bu açıklamadan, Türkiye halkının fersah fersah uzak olduğundan şüphe yok.
Ancak hükümet ve Cumhurbaşkanı’nın tutumu, işine geldiği zaman milli irade(!), işine gelmediği zaman ise “dönemin Başbakanı’na mı sordun?” anlayışıdır.
Türkiye’deki yöneticiler, ne yaparsa yapsın, Yahudi varlığı “İsrail” işgalci bir terör devletidir. Ne 67 sınırı, ne 48 sınırı asla kabul edilemez. Yine Yahudiler, Müslümanların dostu da değildir. Yahudi varlığı “İsrail”, kökünden sökülüp atılması gereken habis bir “ur”dur, NOKTA!
Allah Subhanehu Teâlâ şöyle buyurmuştur:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاء بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
“Ey iman edenler! Yahudileri ve Nasranîleri dost edinmeyin. Zira onlar birbirlerinin dostudurlar. İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.” [Mâide 51]
2016 Haziran ayında Türkiye-Yahudi varlığı arasında varılan mutabakat, altı ayda hayata geçirildi. Bu zaman diliminde bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasî baskısıyla Mavi Marmara davası da düşürüldü. Böylece normalleşmenin önündeki son engel de kaldırılmış oldu.
15. Siyasî İstişarelerde ele alınan konular; “özellikle enerji, ekonomi, kültür ve turizm sahalarında işbirliği, siyasî istişarelerde ise başta Ortadoğu ve Doğu Akdeniz olmak üzere geniş bölgedeki gelişmelere ilişkin görüş alışverişinde bulunulduğu” belirtildi. “Türkiye-“İsrail” ilişkilerinin bölgenin istikrarı ve güvenliği açısından taşıdığı önem üzerinde mutabık kalınmıştır” denildi.
Türkiye-Yahudi varlığı arasındaki “normalleşmenin” bölgeye ne kadar “istikrar” getirdiğini ise Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı’nın ziyaretiyle gördük!
Siyonist Yahudi varlığı, Gazze'ye saldırılarını sürdürürken Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı da Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi için 7-8 Şubat tarihleri arasında Tel Aviv'deydi.
Yahudi varlığı, Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı’yı, Gazze’ye 14 hava saldırısı düzenleyerek karşıladı.
3 kişi ağır yaralandı. Onlarca evi ise enkaza çevirdi.
Konu hakkında değerlendirme isteyen gazetecilere Bakan Avcı, lafı geveleyerek; “yetkim dâhilinde yapabileceklerim belirlidir” deyip topu taca attı.
Dışişleri Bakanlığı’nın yaptığı kadar, “kınıyorum” bile diyemedi.
Bakan bey, normalleşmenin ardından, ilk krizin, kendiyle yaşanmasını istemedi belli ki…
Görüldüğü gibi Ak Parti hükumeti ve diğer Arap yöneticilerin, bazen gizliden gizliye, bazen ise açık destekleri sayesinde, Yahudi varlığı kendisine güç bulmakta ve varlığını devam ettirebilmektedir.
Böylesi necis bir varlığın Müslümanların toprakları üzerine çökmesi ve işgali asla kabul edilmemesi gerekirken, terör devletiyle işbirliği yaparak, bölgeye “istikrar” geleceğini söylemek bir gaflet değil olsa olsa ihanettir.
Bir taraftan ekonomik ve siyasî işbirliği yapmak, diğer taraftan ise “yasa dışı yerleşimi kınamak” samimiyetten uzak olduğu kadar, Yahudiler için de hiçbir kıymeti yoktur.
Yahudi varlığı, bugüne kadar hangi kınama kararıyla geri adım attı ki?
Dolayısıyla 15.si yapılan siyasî istişareler toplantısıyla, Yahudi varlığı kendisi için daha fazla güç ve istikrar sağlayacak.
Bakanlık düzeyinde yapılan ziyaretlerle Yahudi varlığı, Müslümanlara saldırmak için daha fazla cesaret bulacak.
Yahudi varlığı, siyasî ve ekonomik işbirlikleriyle daha fazla meşruiyet ve güç sağlarken Türkiye, Filistin ve bölge için terör yapmaya devam edecek.