Gaslighting, bir psikolojik manipülasyon ve taciz yöntemidir. Bireyin kendi hafıza, algı ve akıl sağlığını sorgulayıp irdelemeye iten bir çeşit kötü yönlendirme. Bireyde veya seçilen grupta şüphe uyandırma, kalıcı inkâr, çelişki ve yalan yoluyla peyderpey dikte edilir ve fark edilmesi kimi zaman güçtür. Terimin adı, “Gas Light (Gaz Lambası)” adlı 1944 yapımı bir oyundan gelmektedir.
Patrick Hamilton’un 81 yıl önce sahnelediği “Gas Light (Gaz Lambası)” isimli tiyatro oyunu bu kavramın isminin kökenini belirtiyor. Bu konu, tiyatronun yanı sıra beyaz perdeye de uyarlandı ve 1944 tarihli olup Ingrid Bergman’ın başrolünü üstlendiği sinema filminde de karşımıza çıkıyor.
Evinin eskisine göre daha loş olduğunu iddia eden kocanın, eşi üzerinde uyguladığı ışık oyunlarıyla eşinin gerçeklik algısını yitirmesine sebep olacak sorgulamalara itmesi gaslighting’in ne kadar sinsi olduğunu ortaya koyuyor. Çünkü erkek karakter evin ışıklarıyla oynayarak, eşinin kendini ve inandığı gerçeklikleri sorgulamasına neden yaratırken akli dengesiyle ciddi bir şekilde oynamayı ve amacına ulaştığında eşinin tüm mücevherlerine konmayı hedefliyor.
Sizi ya da toplumları bu şekilde manipüle eden eşiniz ya da yakınınızdaki herhangi bir kişi olmayabilir, amacı ekonomik bir servet de olmayabilir. Ancak en değerli servetinizi, doğru düşünmeyi ve gerçekliğinizi yitirip psikolojinizin bozulmaması için bu konuya karşı uyanık olmakta fayda olduğunu düşünüyorum.
Üstünlüğü elde tutup sosyopatça kendi suni gerçekliğine karşı tarafı inandırmayı başaran kişi, bunu çok anlaşılabilecek kadar bariz yapmaz. Süreç o kadar sakin veya sıradan ve yavaş ilerler ki, ne olduğunun anlaşılması uzun sürebilir. Sürecin sonunda mağdur olan taraf kendini suçlamayı abartır ve neticede kendine olan güveni yok olabilir. Aslında üstünlük kurup gerçekliği yok etmek isteyen tarafın amacı da budur.
Bir psikolojik terim olan kelimenin aslında tam bir Türkçe karşılığı yok. “Gaz ışığı” veya “gaz lambası” olarak çevriliyor fakat bunlar kavramı tam olarak açıklamamızda yetersiz kalıyor. Gaslighting, bir kişi ya da varlığın daha fazla güç kazanmak amacıyla bir kişiye kendi varlığını sorgulatmasını sağlamak amacıyla kullandığı taktiksel davranışlardır. Bu kavram narsistlerin, diktatörlerin ve liderlerin sıkça kullandığı bir yöntemdir. Sinsice uygulanan bu psikolojik olarak çökertme yöntemi, kurbanın beyninin ne kadar yıkandığının farkında olamayacağı kadar etkilidir.
Biz konuyu elbette, ikili ilişkiler bağlamında değil, başımızdaki yöneticilerin toplum üzerinde ve çevresinde bulunanlar üzerinde bu taktiği kullanması bağlamında ele alacağız. Yukarıdakiler girizgâh kabilindendi.
Ben size anlatayım, siz bakın; bu özellikler mevcut yöneticilerde var mı? Mesela, Recep Tayyip Erdoğan’da var mı, yok mu siz karar verin.
Apaçık bir şekilde yalan olduğunu bildiğiniz şeyleri saklamadan yüzünüze karşı söylerler. Peki neden bu kadar apaçık yalan söylerler? Yalanın ardından bu kişinin ne zaman yalan söyleyip ne zaman doğruyu söylediğini bilememeniz için bir örnek oluştururlar. Bu tarz insanlar sizin kafanızı karıştırarak sizi ona inanmaya zorlarlar.
Hayatta neye önem verdiğinizi çok iyi tespit edip herhangi bir durumda değerlilerinizi size karşı etkili bir şekilde kullanırlar. Örneğin; ailenizin sizin için ne kadar değerli olduğunu bilirler ve her fırsatta onlara saldırırlar. Böylece sizi ele geçirdiklerine inanıp daha da güçlenirler.
İstanbul Sözleşmesi ile aileleri yıkarak şu an yapılan da bu değil midir? AVM’ler açılırken, şu an hâlâ camilerin Cuma namazlarına dahi kapalı olması buna örnek verilemez mi? Seçim meydanlarında ellerde Kur’an-ı Kerim, havaya kaldırılıp ara ara tilavet videoları paylaşınca ABD, Rusya, Esad, Çin, Avrupa dostlukları unutulmalı mı? Allah’ın hükümlerini tilavet edip tatbik etmeyince yetiyor mu?
Duygusal terminatörler, yıkıcı etkileriyle sizi günden güne güvensiz ve durmadan kendini sorgulayan kimseler hâline getirirler. Her zaman size kusurlarınızı hatırlatırlar, belirsizlikte bırakan davranışlarıyla zamana yayılmış bir yalnızlık içerisinde kaybolduğunuz hissine kapılırsınız. Kendi kendinizi aşağılayacak şeyler düşünür, zaman içerisinde kendinize çok büyük zararlar verirsiniz. Her şeyin farkında olmanıza rağmen yine de o kişi tarafından kabul edilmek ve onaylanmak arzusundan vazgeçemezsiniz.
Toplumu getirdikleri hâl tam olarak da bu değil mi? Dünyaya meydan okuyan ve liderlik eden bir ümmetten, eziklik psikolojisine girmiş ve başka milletleri taklit etme hastalığına duçar olmuş bir kitle oluşturulmadı mı? Dindar gençlik yetiştirilecekken, gerçeklikten uzak bir gençlik peyda edilmedi mi?
Söylediği veya yaptığı bir şeyi açık bir şekilde bilseniz ve hatırlasanız bile sizi ikna edebilmeyi başarırlar. Bir süre sonra siz kendinizi sorgulamaya hatta deli olduğunuzu düşünmeye başlarsınız.
6 Haziran 2011'de 32. Gün'e konuk olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Mehmet Ali Birand’a “‘gönlümde başkanlık sistemi var’ demedim” itirazı buna güzel bir örnektir. Oysaki bunu kendisinin söylediğinin kaydı da vardı.
Maddeler, özellikler çoğaltılabilir. Lakin ben bu kadarı ile yetineceğim.
Eğer birileri bizim üzerimizde özgüvenimizi zedeleyecek manipülasyon teknikleri uygulayacaksa, orada durun ve düşünün. Biz, İslâm ile şereflendik, özümüz de İslâm’dan, güvenimiz de İslâm’dan. Bizi kimse pasifize edemez, hakir göremez. Bu topraklar İslâmi beldedir. Ancak gerek bu topraklara gerek tüm cihana İslâm’ın adaleti yakışır, Allah’ın hükümleri yakışır. “İslâm”, “İslâm nizamı”, “Allah’ın hükümleri” ve “Râşidî Hilâfet” dediğimiz olgular bu topraklar için tamamen yerlidir, köklüdür. Sizin pazarladığınız laik, kapitalist, demokratik fasit fikirler ise ümmetin evlatları üzerine eğreti kondurulmuş, söküp atılması kolay olan, kökü olmayan bozuk inanışlardır.
Hizb-ut Tahrir, bugüne kadar ümmete asla yalan söylemedi, aldatmadı. Her daim, her türlü fasit planlarınızı deşifre etti ve ümmetin maslahatlarını İslâm ile gözetti. Ve dahi bunları Allah için yapmaya devam edecek. Sizlerin fasit fikirler üzerinde, çökmek üzere olan tahtlarınız var. İslâm ümmetinin ise kökleri sapasağlam yerde, dalları göğe yükselen olgun bir yapısı var. Siz kendinizi sorgulayın, yaptığınız her işte ya “aldatıldınız” ya “hata ettiniz”. Bizim, inandığımız ölçülerden şüphemiz yok. Gaz Lambanızın ışığı sönmek üzere… Söndüğünde ümmet, her şeyin gerçeklikten ne kadar uzak olduğunu görecek inşallah.
Biz ise, insanları asla sönmeyecek bir nura davet ediyoruz!