Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İbn Haldun Üniversitesi Külliyesi Açılış Töreninde “Batı mesela tüm ilhamını bizim köklerimizden almıştır. Biz ise köklerimizi dışlayarak iki asırdır kendimize yol ve yön bulmaya çalışıyoruz. Fikrî bir buhranın içinde bulunuyoruz. Fikrî iktidarımızı hâlâ tesis edemedik” sözleri ile yeni bir gündem belirlemiş ve bir kez daha dinleyen herkesi şaşırtarak “pes!” dedirtmiş oldu.
AK Parti kurulduğu günden bugüne semboller ve algılar üzerinden toplumu yönlendirme ve algı oluşturma konusunda başarılı bir seyir izliyor. Daha önce de “İktidar olduk ama muktedir olamadık”, “Yerli ve milli olmak”, “Dindar nesil yetiştirmek”, “Yeni Osmanlı”, “Dış güçlerin operasyonları” ve benzeri algı operasyonları ile gündemler oluşturmuş ve bunları kendi siyaseti için kullanmıştı. Peki, AK Parti “fikrî iktidar olmak” konusunda samimi mi? Yoksa bu söylem de diğerleri gibi zamana, şartlara, menfaatlere, konuştuğu ortama göre söylenen sözlerden mi? Bu söylem de bundan öncekilerde olduğu gibi söyleyenler tarafından tam tersi söz, amel ve siyasi hamleler ile zamanla gündemden düşecektir. Çünkü bundan önce algı olarak gündeme getirilen her konuda AK Parti’nin tam tersi bir siyaset izlediğine defalarca şahitlik ettik. Bu yüzden bunun da daha öncekilerden farklı olmayacağı ve AK Parti’nin bunun aksine siyaset yürüteceği şaşırmayacağımız bir davranış olacak!
Aslında Cumhurbaşkanı’nın başında olduğu AK Parti hükümetlerinin eline önemli ve büyük fırsatlar geçmişti. Kendisi ve ona güvenenler için yapabileceği çok şeyler vardı. Ancak onlar her seferinde fikirlerinin ve onlara güvenen toplumun değil aksine İslâm’a ve Müslümanlara düşman kâfirlerin istediklerini, planlarını uygulamayı tercih ettiler. Öyle oldu ki yılladır iktidarda oldukları hâlde yıkmak için geldikleri zihniyetin aynısı oldular. O kadar söylemleri ile eylemleri birbirinden farklıydı ki onlara güvenen herkesi şaşırttılar. Yıllarca tek başına iktidar oldukları hâlde toplum, muhalefet, tüm kesimler hatta zaman zaman Cumhur İttifakının ortakları kendileri ile MHP bile ülke yönetiminden şikâyetçi oldular. İktidarda oldukları hâlde kendilerinin eseri olan yanlışları muhalefet partileri gibi eleştirdiler. Onları dinleyen ülkenin uzaydan yönetildiğini, iktidar ve muhalefet partilerinin yaşananlardan habersiz olduğunu zannetti.
Bunca imkâna rağmen, büyük bir mesuliyet aldıkları hâlde imkânları Allah’ın istediği şekilde kullanmayan, dünya ve ahiret için büyük veballer yüklenenler Allah’a nasıl hesap verecekler? Çünkü onlar, kendilerine sunulan imkânları Allah’ın istediği şekilde kullanmadılar. Hep birilerini suçladılar… Hep zamanı kurtarmanın derdine düştüler, ümmeti değil kendilerini düşündüler. Bugün ise “fikrî iktidar” olamamaktan şikayetçiler.
Bugün sizin peşinden gittiğiniz Batı tarzı hayat insani, ahlaki, ruhi tüm kıymetleri yok sayarak insanlığı bedbaht bir hayata mahkûm etmiştir. Bugün sizlerin fikrî iktidarı, İslâm dışında kapitalizm ideolojisinin akide ve nizamlarıdır. İnsanlığı parçalayan, her yerde propagandasını yaptığınız milliyetçilik, ırkçılık, vatancılık ve bölgeciliktir. Aileleri yıkan, çocukları anne ve babalarından ayıran Batılı kanunlardır. Çocukların eğitim ve öğretimdeki başarısızlığı, madde bağımlılığı, futbol düşkünlüğü, ahlaksızlık hastalığı, hedefsizliği, laik eğitim sistemidir. Ekonomik krizlerin, işsizliğin, sömürünün, yoksulluğun, ücretler arasındaki farkın sebebi kapitalizmdir. Cezaevlerindeki doluluk, sosyal hayattaki bozulma, cinayetlerin, hırsızlıkların, hastalıkların artması beşerî uygulamaların neticesidir.
O hâlde fikrî iktidar olmak, devletin yönetim şeklini ABD’den, anayasa ve kanunları eleştirdiğiniz Batılı ülkelerden almakla değil İslâm’ı yönetim nizamı, anayasa ve kanunların kaynağı olarak uygulamakla olur.
Fikrî iktidar olmak, bir yandan düşman ve emperyalist sıfatlar ile andığınız ABD ile müttefiklik ve dostluk ilişkileri kurmakla, Suriye, Libya, Akdeniz ve birçok yerde ABD çıkarları için hareket etmekle değil ABD’nin başını çektiği kapitalizm nizamına karşı çıkmakla olur.
Fikrî iktidar olmak, bir yandan Batılı devletleri sömürgeci, terör destekleyicisi gördüğünü söylediği hâlde Avrupa Birliği’ne girmek için İslâm’ın değerlerinden tavizler vermekle veya zinanın suç olmaktan çıkarılması gibi yüzlerce suç ve günahı normalleştirmekle değil Batılı batıl değerlere karşı durmakla olur. Batı’dan ithal edilen laiklik, demokrasi, ırkçılık, vatancılık gibi fikirleri, hayat tarzını ve kanunları terk etmekle olur.
Fikrî iktidar olmak, kadın, erkek ilişkilerini, aile, miras ve diğer konularda İsviçre’den alınan medeni kanun, CEDAW, İstanbul Sözleşmesi, 6284 sayılı yasa ile kadın ve erkeğe bakışı değiştirerek, yuvaları yıkarak, evliliği engelleyerek, eşcinsellere haklar vererek değil İslâm’ın ekini, nesli, aile ve toplumu koruyacak içtimai nizamını uygulamakla olur.
Fikrî iktidar olmak, yüzden fazla gıda ürününü ithal ederek tarım arazilerini atıl bırakmakla, çiftçileri faiz bataklığında boğmakla, gıda terörünü tetikleyen gıda yasasını uygulamakla değil ciddi, planlı bir siyaset izlemek ve kendi kendine yeten bir kapasiteye sahip olmak için tarım ve hayvancılık konularında gerekli adımları atmakla mümkündür.
Fikrî iktidar olmak, faiz lobilerine karşı olduğunu söylerken, bankaların, borsanın, sigorta şirketlerinin ülkenin servetlerini çalmalarına yardım edecek politikalar ile değil onların hortumlarını kesecek siyaset izlemekle olur. Yine ülkenin ve toplumun en önemli gelir kaynağı olan kamu mülkiyetinin, toprakların, arazilerin özelleştirilmesi veya satılması ile değil kamu kaynaklarının halka dağıtılması ile olur.
Fikrî iktidar olmak, dış borçlanma, cari açık, halka faydası olmayan ekonomik paketler, vergiler, faiz artırımı, işsizlik ile değil birey, toplum ve devleti ıslah edecek İslâm iktisat nizamı ile mümkündür.
Fikrî iktidar olmak, dindar bir nesil istediğini söylediği hâlde Kemalizm, milliyetçilik, laiklik ve demokrasi zemininde şahsiyetsiz, kapitalizmin tüm şer projelerine kapılmış çocuk ve gençleri yok eden bir eğitim sistemi ile değil İslâm şahsiyetlerinin yetiştirildiği İslâmi eğitim ve öğretim esaslarının uygulanması ile mümkün olur.
Fikrî iktidar olmak, terör devleti “israil” ile anlaşmalar yapmakla değil ona haddini bildirmekle olur. Asya, Kafkaslar ve Kırım’da Müslümanlara zulmeden Rusya ile dost olmakla değil mazlumların yanında yer almakla olur. Doğu Türkistan’ı işgal eden Çin’in toprak bütünlüğünü savunmak ve ekonomik ilişkiler kurmakla değil Müslümanları savunmakla olur.
Fikrî iktidar olmak, insanlara etnik kimlikleri, yaşadıkları vatanları, dilleri, renkleri ve çıkarlar üzerinden değil sadece İslâm kardeşliği ve insan olmaları vasfı ile onlara hak ettikleri kıymeti vermekle olur. İslâm beldelerinin tamamını Müslümanların toprağı, vatanı olarak görmekle, Rabbi, kitabı, nebisi, kıblesi, sevgi ve düşmanlığı tek olan bir ümmet inşa etmekle olur.
Fikrî iktidar olmak, İslâm’ın mükemmel ve evrensel akide ve nizamını tatbik etmekle olur. İslâm’ın mutlak doğrularını tek ve değişmez ölçü kabul etmekle olur. Allah’ın hükümlerinin dışında hiçbir hükmü kabul ve tatbik etmemekle olur.
Bizler ne zaman tek ölçü olarak İslâm’ın bizlere getirdiği ölçüleri kabul ederiz, onlar ile hayatımızı tanzim ederiz, işte o zaman hem dünyada hem de ahirette kurtuluruz. Başka çaremiz, alternatifimiz, kurtuluşumuz yoktur. Bu yüzden yeni veya eski kavramlar üzerinden insanları değiştirmek yerine Allah’ın emirlerine sarılmalıyız.
Unutmayın ki ancak İslâm’ın fikrî liderliği iktidar olduğunda hem Müslümanlar hem de tüm insanlar huzur ve güven içinde yaşayabilecektir. İşte o zaman Allah’ın rahmeti tüm insanlara İslâm nizamı ile ulaşacak ve dünya ve ahiret saadetine insanlık kavuşacaktır.
İnsanların en büyük serveti akide ve nizamları hakkında fikirleridir. Bu servete sahip olan insanlar asla kaybetmezler. Kaybetmiş olsalar bile kaybettiklerini tekrar kazanabilirler. Fikrî serveti olmayanlar her neye sahip olursa olsunlar kaybetmeye mahkûmdurlar. Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem, İslâm’ın nüzulü ile birlikte fikrî serveti insanlara taşımış ve ashabı ile birlikte her türlü kalkınmayı sağlamıştır. Tarihin altın çağları işte bu fikrî servetle yazılmıştır.