Ümmet olarak bir rahmet, bereket ve mağfiret ayını daha geride bıraktık. Rabbimizin bir lütfu olarak bize tayin edilen ve neşe içinde geçirmemiz gereken bir gün olmasına rağmen, ümmet olarak halen zulüm altında olduğumuzdan dolayı “bayramımızı” da maalesef buruk bir sevinç ile geçirdik.
Ramazan’ın bitmesi ile ülke, tüm hızı ile seçimlere kilitlendi. Herkes kendi parti veya adayına oy ve destek talebinde bulunmakta ve kazanmak için elinden geleni yapmaktadır. Kazanmak adına her türlü süslü reklama ve yalana başvurulmakta ve hatta ölümlere varan kavgalara tutuşulmaktadır. Ancak ne hazindir ki bütün partiler aynı şeye yani yürürlükte olan demokrasi ve laikliğe davet etmelerine rağmen, birbirini zıt kutuplar olarak lanse etmektedirler. Mevcut sistem ile doksan yıllık yaşanmışlık ortada iken yekdiğerini halka karşı hain, yalancı ve işe yaramaz ilan etmekte ve kendisini kurtarıcı olarak sunmaktadır.
Bütün bu hengâme içinde toplumun algısı ile öyle ustaca oynuyorlar ki partizanlık duygular ile halk kutuplaştırılmaktadır. Öyle ki halk, başka bir alternatifin olmadığını, mutlak anlamda adaylardan veya partilerden birini seçmek zorunda olduğunu düşünmektedir. Ben de bu yazı ile âcizane, başka bir alternatifin olduğunu buradan bir kez daha hatırlatmak istedim. Hazır topluma bir seçim yaptırılıyorken ve herkes topluma bir takım vaatlerde bulunuyorken ben de topluma sunmak istediğim vaatlerimi yazıya dökmek istedim. Özelde Müslümanların, genelde tüm insanların oyuna ve desteğine talip olduğumu duyurmak istedim. Benim kim olduğumu ve insanları neye davet ettiğimi kısaca özetlemeye çalışacağım biiznilah.
Ben; insan, hayat ve kâinatın yaratıcısı ve Rabbi olan Allah’a, Allah’ın bir nur olarak indirdiği kitabı olan Kur’an’a, bu kitabı insanlara tebliğ eden rasulü Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e inanan, din olarak İslâm’ı kabul eden, Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın “uluhiyet” ve “rububiyet” sıfatlarını bilinçli olarak kabul eden bir Müslüman’ım. Ben; İslâm akidesini akli olarak ortaya koymuş ve bu akideye tarih içinde musallat olmuş bütün arızi fikirlerden arındırmış bir fikirim. Ben; İslâm’ı, akidesinden neşet eden, hayatın bütün problemlerini çözen nizama sahip bir ideoloji olarak gören bir kitleyim. Ben; insanların ancak kendisi ile bu dünya hayatında kalkınacağı, huzur ve adaleti bulacağı, ahirette ise kendisi ile kurtuluşa ereceği İslâmi hayatı yeniden başlatma gayesi olan bir partiyim. Ben; kula kulluğu sonlandıran, kulluğu sadece Allah’a has kılmayı, sadece Allah’ı razı etmeyi hedefleyen ideolojik, siyasi bir partiyim.
Dolayısı ile ey insanlar! Oyunuza yani desteğinize talibim. Desteğinize talibim, çünkü size kendisi ile gerçek manada kalkınılacak bir yaşam tarzı vaat ediyorum.
Ey insanlar, desteğinize talibim, çünkü size tam bağımsız bir devlet vaat ediyorum. Evet, memleketlerimizde kol gezen, yeraltı ve yerüstü kaynaklarımızı sömüren, emeğimizi çalan, bütün sömürgeci devletlerin kollarını kesip, onları topraklarımızdan kovacak, tam bağımsız bir devlet vaat ediyorum. Nasıl mı? İslâmi şahsiyete sahip bir irade bunun için yeterlidir.
Ey insanlar, desteğinize talibim, çünkü bütün insanlara insan gözü ile bakan, imtiyazlı bir sınıf oluşturmayan bir anlayışı vaat ediyorum. Bu öyle bir anlayıştır ki bugün insanlar arasında kin, nefret ve düşmanlık üreten, milyonlarca insanın ölmesine sebep olan milliyetçilik duygularına yer vermeyen, bütün insanlara “insan” olma vasfı ile eşit bir şekilde bakıp ihtiyaçlarını karşılayan bir anlayıştır. Bu anlayış, hiçbir ulusun egemenliğini kabul etmediği gibi bir ulusu diğerinden üstün veya düşük görmez ve görülmesine izin vermez.
Ey insanlar, desteğinize talibim, çünkü size çok güçlü bir devlet vaat ediyorum. Bu, suni sınırları kabul etmeyen, çok büyük kaynaklara sahip, çok geniş bir coğrafyayı içine alan bir devlet olacaktır. Hiçbir sömürgeci devlete boyun bükmeyen, onlara yaranmaya çalışmayan, onların sömürü aracı olan uluslararası kuruluşlara tâbi olmayan bir devlettir.
Ey insanlar, desteğinize talibim, çünkü size iktisadi olarak refahı getiren bir nizam vaat ediyorum. Bu öyle bir iktisat nizamıdır ki paylaşımı esas alan, bütün insanlar için temel ihtiyaçları garantileyen bir nizamdır. Yine bu nizam, kamuya ait bütün yeraltı ve yerüstü kaynaklarını hiçbir fert veya özel şirkete peşkeş çekmeyen, sadece topluma harcayan, her türlü haksız kazancı ve sömürüyü yasaklayan bir iktisat nizamıdır. Hiçbir insanın aç kalma, işsiz kalma veya barınaksız kalma gibi endişeleri taşımadığı bir iktisadi nizamı olan bir yönetim modelini vaat ediyorum.
Ey insanlar, desteğinize talibim, çünkü size adil yöneticileri olan bir devlet vaat ediyorum. Adaleti emreden ve önceleyen bir yaşam tarzının hayata hâkim olduğu bir devlette, kendi canından çok tebaasının canını düşünen adil yöneticilerin olduğu bir yönetim modelini vaat ediyorum. Kendi yöneticinizi kendinizin seçeceği, yöneticinin sıradan bir vatandaştan hiçbir ayrıcalığı veya kanuna karşı koruyuculuğu olmayacağı bir yönetim modelini vaat ediyorum.
Ey insanlar, desteğinize talibim, çünkü hiçbir insanın eğitim ve sağlık hizmetlerinden mahrum olmadığı bir yönetim anlayışını vaat ediyorum.
Ey insanlar, desteğinize talibim, çünkü sizi çağırdığım nizam ile canınızı, malınızı, neslinizi, aklınızı, dininizi ve izzetinizi korumayı esas edinen nizamı vaat ediyorum.
Ey insanlar, desteğinize talibim, çünkü insanın, sevgi, merhamet, açlık, susuzluk vesair en temel insani ihtiyaçların karşılandığı aileyi, korunması gerekli bir kale olarak gören, nesli temiz kılan bir sosyal nizamı vaat ediyorum.
Ey insanlar, desteğinize talibim, çünkü size vaat ettiğim yönetim anlayışında bütün zayıflar korunmaktadır. Hiçbir istismara izin verilmez. Gözaydınlığı olan çocuklarımız için parlak bir gelecek hazırlar.
Bu vaatlere bakıp, bunları nasıl gerçekleştireceğimi soranlar pekâlâ olabilir ve inşallah akıllarını ikna eden kalplerine tatminlik veren makul cevapları da bizde bulacaklardır. Ancak bu vaatleri imkânsız görecek ve beni de hayalperest ilan edecek olanlar da olacaktır elbet. Bunları hayal olarak düşünenlerin dünyası, bir penceresi dahi olmayan kapalı bir oda misalidir. Fikirleri dar ve İslam’a imanları ya zayıftır ya da yoktur. Çünkü bir zamanlar yiyecekleri leş, kan, böcek ve yılanlar olan, giyecekleri ve barınakları derme çatma olan ve diğer devletlerin gölgesinde karanlık bir hayat yaşayan bir toplumun kendisi ile kısa sürede yukarıda bahsettiğim bütün hususları yaşamış ve yaşatmış bir toplum var tarihte. Daha da önemlisi yukarıda çok az bir kısmını ifade ettiğim sistem ve yönetim modeli, Rabbimizin emri ve vaadidir. Bu yönetim modeli Rabbimizin emri ile Rasulü Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Medine’de uyguladığı ve akabinde sahabelerin sürdürdüğü Râşidî Hilâfet modelidir. Râşidî Hilâfet; Rabbimizin kendisi ile hayat bulduğumuz, bizim için bir nimet kıldığı, kemale erdirdiği İslâm’ın kendisi ile uygulandığı yönetimdir. Başta Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in ve sahabelerinin kâmil anlamda uyguladıkları bir yönetim olup, dünyada yaklaşık on üç asır hüküm sürmüş bir devlettir. Çünkü Rabbimizin nizamı en adil ve en güzel olandır.
أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللّهِ حُكْمًا لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ
“Yoksa Cahiliye devrinin hükmünü mü istiyorlar? Fakat kesin olarak iman eden insanlar için, Allah’tan daha güzel, daha doğru bir hüküm koyucu bulunabilir mi?” (Maide 50)
Ey Müslümanlar! Özellikle kendilerini “bilinçli” veya “tevhidî Müslüman" olarak tanımlayanlar! Sizler, İslâm dışı bütün nizam ve sistemlerin “küfür” nizamları olduğunu bilmiyor musunuz? Bu nizamları uygulayanlar, ister abdestli ve namazlı olsunlar ister olmasınlar, nizamlar İslami olmadıktan sonra ne fark eder? İslami olmayan nizamlar her türü zulüm üretmiyor mu? Onların, bu gayri İslâmi nizamlar ile, ürettikleri münkerler ile insanları gün be gün İslam’dan uzaklaştırıp cehenneme doğru sürüklediklerini görmüyor musunuz? Günlük, haftalık veya yıllık olarak gerçekleşen suç istatistiklerine hiç bakmıyor musunuz? Rabbimizin emri ortada iken niye halen her türlü zulmü üreten ve uygulayan beşer nizamlarını uygulayan partileri destekliyorsunuz? Bunun ne kadar büyük bir vebal olduğunu görmüyor musunuz?
وَمَا يَسْتَوِي الْأَعْمَى وَالْبَصِيرُ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَلَا الْمُسِيءُ قَلِيلًا مَّا تَتَذَكَّرُونَ
“Körle gören, inanıp iyi amellerde bulunanla kötülük yapan bir olmaz. Ne kadar az düşünüyorsunuz!” (Mü’min 58)
Hilâfet Devleti'nin yıkılması akabinde, yaklaşık yüz yıldır ümmet olarak yaşadığımız sefalet ortadadır. Bütün bu acıları bize yaşatan kâfir Batı’nın yaşam tarzı; akidesi laiklik, nizamı demokrasi, ölçüsü menfaat, duyguları milliyetçilik, metodu sömürgecilik olan Kapitalizm değil mi? Bize bütün sorunları yaşatan bu zihniyet iken, niye aynı zihniyete sahip kişi ve partileri desteklemeye devam edersiniz?
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُّبِينًا
“Allah ve Rasulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Rasulü'ne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzap 36)