Cumhurbaşkanı seçiminin ardından beklenen kabine açıklandı. Mehmet Şimşek, büyük umutlarla Hazine ve Maliye Bakanı olurken, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Dışişleri Bakanlığı görevine getirildi. Neredeyse kabinenin tamamına yakını değişti. Bu değişim ve kabinede görev alan isimlerin kariyerleri, umut dünyasını harekete geçirdi ve beklentileri doğal olarak arttırdı.
Mehmet Şimşek, ilk yaptığı açıklamalarda; “Önümüzdeki dönemde bu hedefe ulaşmada şeffaflık, tutarlılık, öngörülebilirlik ve uluslararası normlara uygunluk temel ilkelerimiz olacaktır. Türkiye'nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır. Kurala dayalı, öngörülebilir bir Türkiye ekonomisi, özlenen refaha ulaşmamızda anahtar olacaktır.” dedi.
Peki, Mehmet Şimşek atacağı adımlar, vereceği kararlar ile umut edildiği gibi ekonomiyi düzlüğe çıkartıp halkın refah seviyesini yükseltebilir mi? Elbette ki hayır! Zira mesele, ekonominin başında kimin olduğu meselesi değildir. Mesele, tam da Sayın Şimşek’in ifade buyurduğu gibi “uluslararası normlar” yani kapitalist sistemin ta kendisidir. Dolayısıyla ekonominin başına kim gelirse gelsin, kapitalist sistemin iktisat teorileriyle ekonomiyi idare ettiği sürece beklenen refah asla gelmeyecektir. Tarih bu hakikatin şahididir.
Türkiye’de tatbik edilen iktisat nizamı, kapitalist iktisat nizamıdır. Zenginlerin servetini korumak ve daha da arttırmak üzerine dizayn edilmiş bu sistemde fakirler, dar gelirliler, köle mesabesindeki iş gücünden başka bir şey değildir. Bu sistemde, ömür boyu tıpkı bir köle gibi zenginleri daha da zenginleştirmek için çalışan dar gelirli halkımızın lehine bir adımın atılması mümkün değildir. Nitekim atılan adımlar da göstermelik adımlardır; hakikatle bağlantısı yoktur. Misal olarak; asgari ücrette artışa gidileceği, seçim vaatlerinden birini oluşturmaktadır. Temmuz ayında yapılacak olan asgari ücret artışı domino etkisiyle maliyetleri arttıracak, maliyetler arttığı için mal ve hizmetlere zam gelecek ve günün sonunda asgari ücretliye verilen zam, daha cebine girmeden geri alınacaktır.
Faiz ile enflasyon arasındaki kopmaz bağ devam edecektir. Enflasyonu dizginlemek için faizler yükseltilecek, faizlerin yükselmesi yatırımları azaltacak, arz-talep dengesini bozacak ve işsizliğin artmasına sebebiyet verecektir. Her halükarda zam kaçınılmazdır!
İşte Türkiye’nin iktisat sistemi böylesine kısır bir döngüde dönüp durmaktadır. Bu kısır döngüde kazanan, servetine servet katan, bir avuç zenginden başkası değildir. Hakeza uluslararası normlar, zenginin daha zenginleşmesi fakirin daha da fakirleşmesi üzerine bina edilmiştir. Nitekim Türkiye’de en zenginler ile en fakirler arasındaki adaletsiz gelir dağılımı, zenginlerin lehine artmaya devam etmektedir.
Türkiye’nin ekonomik sıkıntılarını, mevcut kapitalist sistemin çözemeyeceği malumdur. Kangren olmuş bu sistem kesilip atılmalıdır. Pratik olarak ilk yapılması gereken ise asgari ücrete zam yapmak değil, asgari ücretlilerin yaşam kalitesini yükseltecek adımlar atmaktır. Bugün için en önemli sorun, ev kiralarıdır. Devlet itibardan tasarruf ederek ev sahibi olmayan dar gelirli, asgari ücretle çalışan halkımızı ev sahibi yapabilir. TOKİ, düşük faizli kredili evler yapıp satacağına halkımızın insanca yaşaması için evi olmayanlara ücretsiz ev yapabilir. Ya da birden fazla evi olanlardan evi uygun şartlarda satın alıp evi olmayanlara dağıtabilir. Bu projenin önünde duran engel devletin mali yapısı değil halka bakış açısıdır. Halkına insan gözüyle bakan devlet, istediğinde tüm imkânları kullanır ve “imkânsız” denilen şeyi başarabilir.
Borsa, faiz, kripto para, tahvil gibi paradan para kazanma yolları kapatılıp, off-shore hesaplarla yurt dışına kaçırılan milyarlarca dolar geri getirilirse gerçek bir ekonomik büyüme ile karşı karşıya kalacağımız hakikattir. İşte o zaman “Üreten Türkiye” sloganı hayat bulacaktır.
Özellikle savunma sanayiinde yaşanan gelişmeler, Müslümanların da çağın teknolojisini yakalama ve dünyaya mal olacak seviyede üretim gerçekleştirecek kapasitesi olduğunu göstermektedir. Tek yapılması gereken, kapitalizmin prangalarını kırmaktır.
Yaşanmış bunca gerçekliğe rağmen halen kapitalist sistem üzerinde ısrar edilmesi, iktidarın dar gelirli halkını düşünmediğinin de göstergesidir. Oysa iktidarı ve muhalefeti belirleyen, kendisine sıkıntı ve çileden başka bir şey verilmeyen o dar gelirli insanlardır. Türkiye şartlarında “dar gelirli olmak” demek hayatını zar zor idare ettirecek seviyede bir gelire sahip olmak demektir. Dar gelirli insanların hayalleri yoktur. Mutluluk, namerde muhtaç olmadan ailesinin geçimini sağlayabilmektir. Evde pişen sıcak bir aş, kafasını sokabileceği bir ev, marka olmasa da ailesini soğuktan koruyacak kıyafet alabilmek şükretmek için yeterlidir.
Temiz duygularla yıllardır aldatılan insanlarımız artık hak ettiği insanca ve Müslümanca yaşamı talep etmelidir. Madem iktidarı belirleyen, dar gelirli insanların verdiği oylardır öyleyse iktidar, onların hem ekonomik hem de dinî taleplerini karşılamak zorundadır. Şayet karşılamıyorsa -ki yaklaşık yüz yıldır karşılamadı- halkımız kendi sözünü dinletmek zorundadır. Taleplerini daha yüksek sesle haykırmalı ve Allah’ın razı olmadığına razı olmamalıdır.
İslam iktisat nizamı detaylarıyla tatbik edildiğinde halkların kurtuluşu olacaktır. Zira kapitalist sisteme tek ve yegâne alternatif; İslam İktisat nizamıdır. Nitekim Sayın Erdoğan, 2020 yılında “12. Uluslararası İslam Ekonomisi ve Finansı Konferansı”nda yaptığı konuşmada, “İslam iktisadı krizden çıkışın anahtarıdır.” demişti.
Öyleyse Mehmet Şimşek’e de buradan seslenmiş olalım: Londra’da kapitalist sistemin çarklarında kaybolmuş kimliğinizi geri almak için önünüzdeki tek yol, İslam’ın hükümlerini takip etmektir. İslam, sorun değil çözümdür. Öyleyse çözümden yana tavır sergileyin ve Müslüman halkımızı vahşi kapitalist sistemden kurtarın! Bunu yapmazsanız milyonlarca insan köle gibi yaşamaya devam edecek en önemlisi de Allah’ın gazabı üzerinize olacaktır. Şu ayeti masanızın karşısına asın ve her başınızı kaldırdığınızda okuyun, üzerinde derin derin tefekkür edin:
“Bu mallar ve servet sizden sadece zenginler arasında dönüp-dolaşan bir güç haline dönüşmesin. Rasul size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa artık ondan sakının ve Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah cezası pek şiddetli olandır.” [Haşr Suresi 7]