Biz hep “şer’î hüküm” dedik, başka da bir şey demedik. “Allah bilir, biz bilmeyiz” dedik. Ve bu ilkeyi siyasetten ekonomiye, medeni hukuktan eğitim politikasına, yönetim nizamından dış siyasete kadar hayatın her alanında temel düstur edindik. Allah’a hamd olsun bu ilkeye bağlı kaldığımız nispette yanılmadık, haklı çıktık.
Nitekim şer’î delillerden aldığımız dersle; “Demokrasi sahtekârlıktır”, “Demokrasi koca bir yalandan ibarettir”, “Demokrasi bir aldatmacadır” dedik. Hamd olsun, hep haklı çıktık. Bunu ispatlamak için elimizde kapı gibi Allah’ın ayetleri vardır elbette. Ve biz bunları hep okuduk. Ancak bu konuda Demokrasi havarileri de boş durmadı. Her defasında bizi haklı çıkaracak eylemlere imza atmaktan geri durmadılar. Bizi şaşırttıklarını sanmasınlar! Zira biz onları Allah’ın ayetlerinden tanıyoruz!
Nitekim şu son bir hafta içinde Avrupa’da ve Türkiye’de meydana gelen olaylar, Demokrasinin sahiden bir sahtekârlık olduğunu apaçık ortaya çıkarmıştır. Rabbim öyle garip gelişmeleri art arda diziyor ki; sahtekârlara saklanacak delik bırakmıyor.
Bakın şu özgürlük ve demokrasinin beşiği olmakla övünen Avrupa’nın haline! Yüz yıldır demokrasi peşinden koşturdukları Türkiye’yi nasıl da mahcup ediyor! Malum olduğu üzere Türkiye’de Avrupa müsveddesi laik demokratik rejimi hangi sistemle işletecekleri konusunda iktidar ile muhalefet arasında bir anlaşmazlık başgöstermiştir. İki şerden birini tercih etmeleri için Müslüman halkın önüne bir referandum sandığı getirilmek üzeredir. Avrupa’da yaşayan Türkiye vatandaşlarının da referanduma katılması sağlanmak istenilmektedir. Buna karşılık demokrasi havarisi Avrupa, İslam âleminin aleyhine çalışan her türlü terör gruplarının faaliyetlerine izin verirken demokratik bir parti olan AKP’nin Türk seçmenine yönelik siyasi faaliyet göstermesine engel olmuştur. Dahası verdiği izni gözlerinin içine baka baka uyduruk gerekçelerle geri almıştır. Böylece demokrasinin sahtekârlığını bir kez daha kanıtlamıştır.
Bunun üzerine başta Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan olmak üzere devlet ricali, Avrupa’ya veryansın edip durmaktadırlar.
Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle veryansın ediyor: *“*Düşünebiliyor musunuz… Adalet Bakanımızı konuşturtmuyorlar, Ekonomi Bakanımızı konuşturtmuyorlar. Ben video konferansla oradaki bir meydan mitingine katılacağım, anında, dünyada görülmemiş ya, iki saatte Anayasa Mahkemesi karar alıyor ve benim orada konuşma yapmamı, video konferansla, engelliyor. Fakat Cemil Bayık'ı Kandil'den oraya bağlıyorlar ve Cemil Bayık orada konuşmasını yapıyor. Teröre yardım ve yataklık yapmaktan bunların yargılanması gerekir. Olay bu kadar açık ortadadır.” (Sabah Gazetesi)
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş O’ndan geri kalmayarak söyle diyor: “Demokratik bir ülkede böyle bir yasaklama varsa prensip itibariyle asla kabul edilmesi mümkün değildir.”
En sert tepkiyi de Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ortaya koyarak şöyle diyor: “Toplantının olacağı ilandan da belli, kimin katılacağı, kaç kişinin katılacağı belli, bunun tamamı bilinmektedir. Ama buna rağmen toplantıya saatler kala belediye aldığı bir kararla toplantıyı iptal etti.”
“Çok net bir şekilde görülüyor ki bu belediyeyi de aşan bir karar. Skandal bir karardır, diplomatik nezakete aykırı bir karardır.”
“...Almanya ve Almanya yetkilileri, Türk toplumunun İnsan Hakları Sözleşmesi’nin evrensel hukukun temel ilkesi olan toplanma hakkını ihlal etmiştir, toplanma hakkına engel olmuştur.”
“Hani siz demokrattınız? Hani siz ‘insan hakları’ dediğiniz zaman onu başınızın üstünde taşıyordunuz. Hani siz ‘ifade hürriyeti’ diye diye her gün Türkiye’yi suçluyorsunuz. ‘İfade hürriyetine saygı duyun’ diyorsunuz. Peki, bu yaptığınız demokrasinin hangi kuralına uyar? İnsan haklarının hangi ilkesine uygundur? İfade hürriyetiyle uzaktan yakından bir alakası var mıdır? Yoktur!”
“Almanya’daki bu skandal uygulama, tam anlamıyla faşist bir uygulamadır…”
Biz de diyoruz ki boşuna veryansın etmeyin! Yok, birbirinizden farkınız! Değil midir ki laik demokratik dünya görüşünde hemfikirsiniz! İşte bu yüzden tavır ve tutumlarınız benzeşmektedir. Avrupa, sizin konferansınızı engelledi. Böylece ikiyüzlülüğünü ortaya koydu. Siz de eşcinsellerin bile örgütlenip siyasi faaliyet göstermesine müsaade ettiğiniz halde, hak sözden başka hiçbir silahı olmayan ve bu halkın tek umudu olan **Hilâfet’**i siyasi ve kültürel faaliyetlerle diri tutan bir hareketin konferansına engel oldunuz.
Şimdi Adalet Bakanı Bozdağ’ın aynı sözleriyle AKP Hükümeti’ne ve ilgililere sesleniyorum: “Toplantının olacağı ilandan da belli, kimin katılacağı, kaç konuşmacının katılacağı belli, bunun tamamı bilinmektedir. Dahası gereken yasal izin alınmıştır. Bütün hazırlıklar tamamlanmasına rağmen Kaymakamlık aldığı bir kararla konferansı iptal etti.
Çok net bir şekilde görülüyor ki bu, Kaymakamlığı da aşan bir karar. Skandal bir karardır, siyasi nezakete ve hukuka aykırı bir karardır.
Her daim ‘Demokrasi, hukuk devleti, insan hakları, hukukun üstünlüğü’ diyen yetkililer, İnsan Hakları Sözleşmesinin evrensel hukukun temel ilkesi olan toplanma hakkını ihlal etmiştir, toplanma hakkına engel olmuştur.
Hani siz demokrattınız? Hani siz ‘insan hakları’ dediğiniz zaman onu başınızın üstünde taşıyordunuz. Hani siz ‘ifade hürriyeti’ diye diye her gün meydanları inletiyorsunuz. Peki, bu yaptığınız demokrasinin hangi kuralına uyar? İnsan haklarının hangi ilkesine uygundur? İfade hürriyetiyle uzaktan yakından bir alakası var mıdır?”
Biz, İslamî siyasi ve kültürel faaliyetlerin önündeki duvarlar yıkıldı diyorduk. Ama görüyoruz ki hâlâ laik zihinlerde ideolojik duvarlar var, yenileri de inşa ediliyor. İnsanlar siyasi ve kültürel faaliyetlerden alıkonularak terör faaliyetlerine yönlendirilmek isteniyor.
Kısacası; bir kez daha şahit olduk ki şer’î hüküm yanılmıyor. Demokrasi, vb. İslam dışı rejimler, ancak sahtekârlık üretiyorlar. Başka değil!
Geçek şu ki; hayra çağıran bir konferansa engel oldunuz. “Dünya Hilafete Neden Muhtaç?” adlı konferansa engel çıkardınız. Allah ve Peygamber düşmanı çevrelere yenik düştünüz. “Allah kişiyi iddiasıyla sınar” diye bir deyim vardır. Demokrasi ile İslam’a hizmet iddiasını kaybettiniz. Unutulmamalıdır ki; bu skandal uygulama, tam anlamıyla faşist bir uygulamadır.
Son sözü âlemlerin Rabbi’ne bırakalım:
وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ
“Allah işinde galiptir fakat insanların çoğu bunu bilmez!” (Yusuf Sûresi 21)