İnsan, aklıyla diğer canlılardan ayrılır. Sahih düşünme metoduyla doğruyu yanlışı birbirinden ayırır. Aydın düşünme ile cereyan eden olayların önünü arkasını görür. Sathi düşünme ise insanın afetidir. “Göz ile düşünme” anlamına da gelen sathi düşünme, insanı layık olduğu yerden indirir ya da layık olduğu seviyeye (insan olma) çıkmasına engel olur. Âdem Aleyhi’s Selam’ı meleklerin müşar-ü bil-benan’ı yapan şey âlemlerin Rabbinin ona vermiş olduğu akıldı/akletme yetisiydi.
Düşünce/akıl dumura uğrayıp körelince insan, adi bir hayata razı olur. Dünya kadar çelişkilerle birlikte yaşar. Kendisini aldatanlara, sömürenlere, zulmedenlere sessiz kalır hatta ve dahi alkış bile tutabilir.
Sağlıklı düşünce, insan için hava gibi, su gibi zaruriyattan olan bir şeydir. Müslüman için sağlıklı düşünme demek, “aydın düşünmek” demektir. Müslüman için sağlıklı düşünme demek, hayatta karşılaştığı tüm meseleleri İslâm akidesi ve ondan kaynaklanan İslâm şeriatına göre ele alması demektir.
Düşünce dumura uğrayınca ne mi olur? Buyurun hep beraber kısaca bir göz atalım neler olduğuna…
-Düşünce dumura uğrayınca; Allah’ın tertemiz şeriatı dururken aciz, muhtaç, eksik ve sınırlı insanın ortaya koyduğu şeriatlar/kanunlar insan hayatında hükümran olur.
-Düşünce dumura uğrayınca; Ortadoğu’da ve dünyanın çeşitli yerlerinde yüzbinlerce insanı katledenlerin, kürsülerde “insan hakları” edebiyatı yapmalarına alkış tutulur.
-Düşünce dumura uğrayınca; dünyada egemen düzen kapitalizm olup dünyayı yaşanmaz hâle getirdiği hâlde, suç, kapitalistlerin hedef gösterdiği yerlere ve kimselere kalır.
-Düşünce dumura uğrayınca; katillerin kendilerini ifade edebildikleri medya vb. imkânlarından dolayı sütten çıkmış ak kaşık olurken böyle bir imkândan mahrum olan maktuller katil muamelesi görür.
-Düşünce dumura uğrayınca; İslâm hiçbir yerde egemen güç olmadığı hâlde, egemen olan zorbaların İslâm’ı karalamaları bir karşılık bulur.
-Düşünce dumura uğrayınca; biri iktidar diğeri muhalefeti savunan iki asgari ücretle çalışan kardeşimiz çay-simit yerken biri sarayda, diğeri şatoda yaşayan parti liderlerini -birbirlerini kıracak, dökecek kadar- savunur.
-Düşünce dumura uğrayınca; kişi, kendisi gibi aciz, muhtaç, sınırlı olmasına, eksikliği tüm açıklığı ile ortaya çıkmasına rağmen şeyhine toz kondurmaz. Yanlışlarını dahi keramet olarak görür.
-Düşünce dumura uğrayınca; kişi, içinde bulunduğu maddi koşulların tüm çekilmezliğine rağmen devlet yetkililerinin ekranlarda, “ekonominin çok iyi olduğu” yönündeki açıklamalarını duyunca rahatlar.
-Düşünce dumura uğrayınca; kişi, memleketi sömürenleri, “çalıyor ama yapıyor” diyerek savunur.
-Düşünce dumura uğrayınca; her yerde yan yana durulduğu hâlde, pandemi bahanesi ile sadece camilerde “sosyal mesafe”ye uyma zorunluluğu devam ettirilir.
-Düşünce dumura uğrayınca; hainler güvenilir, emin kimseler de hain ilan edilir.
-Düşünce dumura uğrayınca; insan hangi dünyaya açtı ise kulaklarını ötekine sağır olur.
-Düşünce dumura uğrayınca; halkı koruması, ihtiyaçlarını karşılaması gerekenlerden halk kendisini korumaya çalışır.
-Düşünce dumura uğrayınca; fikirleri değişmediği hâlde dün birbirine sövenlerin bugün kurduğu ittifaklar sorgulanmaz.
Kısacası düşünce dumura uğrayınca, her şey dumura uğrar. “Avrupalılar ülkemize gelirken depolarını dolduruyorlardı şimdi giderken.” diyen bir devlet başkanı, cesaretini ancak düşüncenin dumura uğramasından alır. Hayat her yerde normale döndüğü hâlde camilerde sosyal mesafe kurallarına devam eden bir Diyanet cesaretini yine bundan alıyor. Çünkü düşünce dumura uğrayınca, gerçek ve doğru bir şekilde muhasebe olmaz. Hesap vermesi gerekenler hesap vermez aksine sürekli garip gurebadan hesap sorulur…
Rabbimizden niyazım, Müslümanlar olarak, yeniden kişi, kurum, kuruluş, devlet ve hayatın tamamına aydın bir bakışla bakıp âlemlerin Rabbinden bize bir nur ve hidayet olarak indirilen İslâm şeriatına göre tüm meseleleri ele alıp çözüme kavuşturmayı bizlere kolaylaştırsın… Müslüman için aklın dumura uğraması, Kitap ve Sünneti akliyetine ve nefsiyetine ölçü kılmayı terk etmesidir. Bundan Rabbimize sığınırız…
“Fikrî kıymetlerini koruyabilen bir ümmetin maddî servetleri tahrip edilse dahi, böylesi bir ümmet onu hemen yeniden üretebilir. Fakat fikrî kıymetleri çökmüş ümmetlerde maddi servet mevcut olsa dahi bunların azalması ve fakirleşme çok çabuk olur. Zaten bir ümmet, fikrî metodunu kaybetmeden, elde ettiği ilmî hakikatleri kaybetse bile onların çoğunu tekrar elde edebilir. Hâlbuki kendine ait doğru düşünme metodunu kaybederse anında gerilemeye ve elindeki teknolojik kuvveti kaybetmeye başlar. Bundan dolayı öncelikle fikrî kıymetlere sahip çıkmak gerekir. Bu kıymetler üzerinde doğru düşünme metoduna bağlı olarak maddi servet tekrar kazanıldığı gibi yeni ilmî buluşlara ve teknolojik gelişmelere doğru da gidilir.” [Şeyh Takiyuddin en-Nebhani]