Domuzların "Kazakistan" Çiftliği
22 Ocak 2022

Domuzların "Kazakistan" Çiftliği

Bay Jones’u (kapitalizm ve sömürü) deviren hayvanlar, çiftliğin yönetimini ele geçirmişti. Hayvanlar, yavrularını ellerinden alan, onları istediği gibi karın tokluğuna çalıştıran, sefalet içinde bırakıp temel ihtiyaçlarını karşılamayan çiftlik sahibi Bay Jones’u, domuzların fikrî liderliğinde yıkıp yeni bir nizam inşa etmişlerdi. Bu nizamda herkes mutlu olacak, eşit olacaktı. Lider domuzlar gün geçtikçe Bay Jones’a benzemeye başladılar. Yavruları ve kendileri lüks içinde yaşarken, diğer hayvanlar ne kadar çalışırlarsa çalışsınlar -aldıkları gelir tahdit edildiği için- kazanamıyorlar, sefalet içinde yaşamaya devam ediyorlardı. Sonunda “komünizmin” de kapitalizm gibi bir zulüm olduğu ortaya çıkmıştı…

Özetle, böyle anlatıyordu George Orwell “Hayvanlar Çiftliği” eserinde, komünist devrim ve sonrasını…

Fıtrata ters komünist ideolojiyi tatbik eden Sovyetler’in yıkılmasıyla birlikte büyük çiftlik parçalara bölünmüş, küçük çaplı onlarca çiftlik kurulmuştu. Kontrolü elinde tutmak, egemenliği devam ettirmek, Batılı kovboylardan korumak için Sovyetler, her çiftliğin başına eğittiği domuzları atamıştı. Bu da kitabın yazılmayan devamı…

24 Nisan 1990’da Nazarbayev, Yüksek Sovyet[1] tarafından Kazakistan’ın ilk cumhurbaşkanı seçildi. Rus Cumhurbaşkanı Boris Yeltsin’i 1991 Sovyetler Birliği darbe girişimine karşı destekledi. SSCB Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov kendisini Sovyetler Birliği Başkan Yardımcısı görevinde görecek kadar yakındı; ancak Nazarbayev bu teklifi reddetti.

Neden reddetti?

Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında sözde bağımsızlığını kazanan Kazakistan’da 1 Aralık’ta yapılan ilk cumhurbaşkanlığı seçiminde tek adaydı ve hâliyle oyların %95’ini alarak ilk “cumhurbaşkanı” seçildi.

Ve kendi çiftliğinin başına geçti. Artık vahşi laik kapitalist nizam ile önleri iyice açılmıştı. Tıpkı Özbekistan’da Kerimov, Azerbaycan’da Aliyev ailesi ve diğerlerinde de olduğu gibi…

1994’te başkentin Almatı’dan Astana’ya taşınmasını önerdi ve resmî değişim 10 Aralık 1997’de gerçekleşti. Buradaki önermenin “emir” olduğunu pekâlâ anladık. Başkentin adını da kendi adıyla değiştirip “Nur Sultan” koydu. Dedik ya; “kendi çiftliğinin başına geçti” diye…

-Tüm dünyada olduğu gibi- ailesi ve çevresindeki bir avuç azınlık zenginleşirken halk, fakirliğe mahkûm edildi. Demokratik seçimler aslında, hükümet ile birlikte etrafındaki rant halkasından başka bir şeyi değiştirmiyordu; sefalet, aynen devam!

1940 doğumlu Kazak siyasetçi 24 Aralık 1990’da başladığı cumhurbaşkanlığı göreviyle Kazakistan Cumhuriyeti’ni, 19 Mart 2019’da istifa edene kadar tam 29 sene yönetti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da öve öve bitiremediği “Türk Devletleri Teşkilatı’nın” ömür boyu onursal başkanıdır. Hâlen “gölge başkan” olarak karar alma mekanizmasında söz sahibi olduğu biliniyor.

Nepotizmin[2] dibine vurmuş olanlar, yolsuzluk, rüşvet ve adam kayırmada ilk sıralarda yer alan çiftliğin keyfini çıkaranlar; -Kazakistan petrol ve doğalgaz zengini bir ülke olmasına rağmen- yılbaşında yakıta %100 zam yaptılar. Kapitalist nizam ile hareket eden Nazarbayev, ülke zenginliklerini yabancı şirketlere peşkeş çekip bunu da bir kalkınma sembolüymüş gibi övüne övüne halka anlattı. Tıpkı bizde olduğu gibi… “Yabancı yatırımcı gelirse sana güveniyor demektir” yalanının hâlâ müşterisi var. Yabancı yatırımcı yani sömürgeci şirketlere sen rahat rahat sömürmesi için güven vermezsen, kolay para kazanma imkânı vadetmezsen ne işi olur seninle?

Gelelim halkın bu zulme isyanına…

Bu olaylar, halkın yönetime çöreklenmiş bir avuç elitin dayattığı batıl kapitalist zulme karşı bir başkaldırısıdır. Tıpkı; 2008’de ABD’de “Wall Street’i işgal et”, Afrika’da başlayıp Ortadoğu’ya yayılan “Arap Baharı”, İran’da, Irak’ta ayaklanmalar, Fransa’da “Sarı Yelekliler” eylemleri ve daha sayamadığımız diğer olaylar gibi… Ayıpları ortaya çıkmış, maskesi düşmüş bir nizama karşı fikrî liderlikten yoksun spontane bir başkaldırı. Kaynayan dünyada kapitalist nizamın yapabileceği; sadece geçiş hükümetleri oluşturup seçime götürmek ve bir benzerini yeniden koltuğa oturtup nizamın bekasını sağlamak. Bu seçenek başarılı olmazsa ve kapitalist demokrasi yerine alternatif olarak İslâm nizamı istenirse “terörle mücadele” adı altında -Suriye’de olduğu gibi- halk toptan bir kıyıma tabi tutulur. Hem de ABD’si, Rusya’sı, AB’si ve İslâm beldelerindeki hain yöneticiler, aynı cephede üzerinden 10 yıllar geçse de halkı, evsizliğe, yurtsuzluğa ve bombardımana tabi tutup, mültecileri aşağılayıp ölüme mahkûm ederek terbiye etmeye çalışırlar. İşte böyle aşağılık bir nizamın egemenliğinde dünya…

Halk bir arayış içindeyken, hükümetlerin olayları terörize etmesi, “terörle mücadele” yalanına temel oluşturması alışılageldik klişeler.

Nazarbayev’in gölgesindeki Cumhurbaşkanı Tokayev’in gâvur Moskof ve Ermeni ordusuna, işgal için kapılarını açması ve halkını katlettirmesi aslında nizamın maskesini iyiden iyiye düşürmüştür. “Çiftliğini gel kurtar, elimizden gidiyor” diyecek kadar küçüldüler, deşifre oldular. Bunu yapan, Türk Devletler Teşkilatı’nın kurulmasına önderlik eden, akıl hocası Kazakistan yönetimidir. “Türk birliği”nin bir yalandan ibaret olduğu, batıl milliyetçi duyguları istismar ederek halkı oyalayıp kandırdıkları, egemen emperyalist güçlerin hedefleri için çalıştıkları ortada…

Ama sorarsan hepsi; “yerli ve milli”!

Bakmayın milliyetçilik hikâyelerine, Ergenekon destanlarına…

Bütün kahramanları, menfaat için savaşır ve bir seçim sandığına sığacak kadardır. İşte ardı sonu hepsi bu…

Halk açlık, sefalet yüzünden ayaklanır; sonra her zamanki gibi hükümet istifa eder, yeni bir seçim yapılır ve böylece “devrimler” çalınır. Asıl sorun, hükmeden kapitalist nizamdır ama uygulayıcısı değiştirilerek makyaj yapılır. Sonra o makyaj zamanla akar ve demokrasinin çirkin yüzü yine görünür.

İşte dünyaya hükmeden bozuk düzen bu şekilde bir süre ayakta tutulur lakin ABD, AB, Afrika, Ortadoğu ve Asya’daki ayaklanmalar, tüm dünyada gelir dağılımındaki adaletsizlik, enflasyon gibi semptomlarla kendini gösteren iktisadi hastalık, kapitalizmin entübe olduğunun resmidir.

Halk ayaklanmaları ise hastalandığımızda kendini koruması için vücudun hastalıkla başlattığı savaşta yükselen ateş gibidir. Bu, doğal bir tepkidir. Kapitalizm canı, malı, ırzı ve aklı korumayan aksine sürekli yağmalayan, fıtrata düşman, aciz insan aklından çıkma bir nizamdır. Vücut, kendinden olmayan yabancı maddeye her daim tepki gösterir; eninde sonunda onu atar ve sağlığına kavuşur. İnsanı kalkındırabilecek çözüm; fıtrata uygun, akla kanaat ve kalbe güven veren İslâm nizamıdır. Uygulandığında, zekât/sadaka verilecek fakirin kalmadığı başka bir nizam yoktur.

Asıl sorun, “terör” diyerek üzerini örtseler de insanları sömüren nizamdır.

“Nasıl böyle kesin konuşuyorsun?” diyebilirsiniz.

El cevap: Financial Times’ta yayınlanan habere göre; Kazakistan Cumhurbaşkanı Nazarbayev’in de dâhil olduğu 162 kişilik grup yani Kazakistan nüfusunun %0.001’i, Kazakistan’ın servetinin %55’ine sahip. Rant halkası semirmiş ama halk fakirliğe mahkûm. Bu durum sadece Kazakistan’a mahsus değil tüm dünya devletlerinde böyle…

Yeterli mi bu bilgi?

Kazakistan’da başlayan gösterilerde 225 kişinin hayatını kaybettiği, 4 bin 578 kişinin ise yaralandığı açıklandı. Rusya gövde gösterisini yaptı ve “ben buradayım, bu çöplüğün horozu benim” dedi.

Şimdi olaylara “terör saldırısı” diyenler Nazarbayev’e göstermelik davalar açıyor, elinden yetkilerini alıyor. Nazarbayev’in yakın akrabaları da üst düzey görevlerden alındı. Hani terör saldırısıydı?

Kapitalizm yine kendini bir şekilde perdeleyip -tıpkı Mısır’da Mübarek, Sudan’da Ömer El Beşir, Tunus’ta Bin Ali, Özbekistan’da Kerimov, Kazakistan’da Nazarbayev ve daha nice zorba diktatörleri görevden alıp yaptığı gibi- hedef saptırmayı başardı. Ama bu sadece geçici bir çözüm. Yarın yeni gelenlerin de maskesi düşecek. Sefalet ve zamlar devam edecek, etmek zorunda. Zira bir avuç azınlığın semirmesi için çoğunluk açlığa mahkûm olmak zorunda. Liberal de olsa, muhafazakâr da olsa, sosyal demokrat da olsa fark etmez kapitalizmin doğası böyle…

Bir asırdır bu hâldeyiz; izzet ve şereften uzak, sınırlar arasında mülteci, kendi topraklarımızda dinimize, örfümüze, giyimimize düşman bir avuç azgın azınlık tarafından aşağılanıp hor görülüyoruz. Narkoz verilmiş kıtalara sığmayan bedenimizin üzerinde tepinip duruyorlar.

İslâm coğrafyasında ordular, maalesef halkı bastırmak ve bozuk düzeni dayatıp ayakta tutmak için kullanılmaya başladığından beri sömürgeci kafirlerin yüzü güldü, fetihler durdu. Yüzyıllardan beri Batı’nın hayali, 3 Mart 1924’te Hilâfet’in yıkılışı ile gerçekleşti.

Şimdi bu zulme karşı çıkan halk, “terörist”, gavur Moskof’u kendi topraklarını işgal etmesi ve halkı katletmesi için çağıran onlar da “yerli ve milli lider” öyle mi?

Hakkını arayanlar “ajan”, sömürgeci kâfirlerin düzeni laik kapitalist nizamı koruyup muhafaza edenler “kahraman” öyle mi?


[1] Yüksek Sovyet, Sovyet Birliği’ndeki cumhuriyetlerin yasama organlarının genel adıdır. Bu kuruluşlar, 1938’te kurulan Sovyetler Birliği Yüksek Sovyeti örnek alınarak kuruldu ve genel olarak birbirlerine benzerdi. Bu yasama organlarındaki temsilciler Sovyet destekli olup rakipsiz seçimlerde seçilmişlerdi. (Vikipedi)

[2] Nepotizm, akraba kayırma veya adam kayırma, öznel ve adil olmayan şekilde yapılan ayrımcılık. Nepotizm kavramının Latince’de “Nepot” sözcüğünden geldiği, İngilizcede ise “Nephew” olduğu değişik çalışmalarda ifade edilmiştir. Nepotizm, kamu örgütlerinde ve iş örgütlerinde karşılaşılan önemli sorunlar arasındadır. Vikipedi