İslâm Devleti’nin yıkılıp, Allah’ın kanunlarını mütekâmil infaz eden tek makam Raşidî Hilâfet’in ortadan kaldırılmasıyla birlikte kalkanını kaybeden Ümmet-i Muhammed her türlü saldırıya açık hale geldi.
Ümmet pusuya düşürüldü, koca devlet lime lime edildi. Cetvellerle sınırlar çizilip topraklar kutsandı. Milliyetçilik ile kardeş kardeşe düşman edildi. Çanakkale’de yed-i düvelle, sömürgeci kâfirlere karşı omuz omuza savaşanlar bir birinden koparıldı. Yalanlar uyduruldu, nifak sokuldu. Oysa inananlar ancak kardeşti.
Ticari ve siyasi menfaatler uğruna Doğu Türkistan’a sırt dönüldü. 21. Asır, menfaat üzerine bina edilmiş demokrasi ile dünyanın en karanlık çağı yaşanıyor. İlkeleri, kutsalı yalnız çıkar olanlar, bu çirkinliğin adına konjonktür, reel politik diyor.
Doğu Türkistan’daki durum içler acısı. Toplama kamplarında komünist fikirlerle anneler ve babalar, yurtlarda ise çocukları asimile ediliyor. Müslüman kızlar zorla Çinli kâfirlerle evlendiriliyor. İşkence ile hücrelerde kanaat önderleri, yazarlar, âlimler katlediliyor. Çinli memurlar zorla Müslümanların evinde kalıyor. Karşı koyanlar toplama kampına gönderiliyor. İslâm’a dair her şeyi terör olarak adlandırıp yapılan bu zulmü legal bir işmiş gibi gösteriyorlar. Onların düşmanlığı İslâm’a ve Müslümanlara tıpkı ABD, AB ve Rusya gibi…
Doğu ve Batı’daki İslâm düşmanlarının en büyük derdi, Beyaz Saray’dakilerin saçlarını ağartan endişe yeniden ümmetin bir araya gelip tek yumruk olması. Bunun gerçekleşmemesi için yerli işbirlikçileri ile ellerinden geleni yapıyorlar. Terörle mücadele adı altında zulüm, işgal, soykırım ve vahşi katliamlar gerçekleştiriliyor.
Çoğu zaman anlattığımız bu acıları, bu kez bir şiirle dile getirmek istedim.
Uyanışa vesile olması dileğiyle,
“Bir Bedendir Bu Ümmet”
Doğu ne kadar doğu? Erzurum, Kars, Muş mu?
Bir de Doğu Türkistan var yoksa unutulmuş mu?
Çizilmiş sınırlar, makyajlanmış, kutsanmış
Birer bayrak verilmiş, milliyetler kutsalmış
Parçalamış kasaplar canlı canlı bedeni
Kol bacağa düşman, tanımaz el, gövdeyi
Aynı bedenden akar kanlar ayrı zemine
Zemin takdis edilir bakmaz kimse fikrine
Şuracıkta ölse din kardeşi açlıktan
Sınırın ötesinden “bana ne” der açıktan
Değmez kuşun kanadına kölenin varsa fikri
Yoğrulmuş esaret ile ne çıkar dilden zikri
Ve sen koca ceset dirilmelisin!
Kalkınca üstündeki toprak ile
Üzerinde tepinenleri gömmelisin
Şakaklarımda zonklayan ağrılarım
Cesedimde sızlayan yara gibisin
Dertlendiğimsin, derdimsin
Ya sen huzura kavuşursun bu dert savuşur
Ya girerim toprağa ruhum tutuşur
Tabutunu koysalar ey Hamid şu enkaza
Belki de son bulurdu zillet ve şu sancılı maraza
Diriler dövüşüyor, ölüler seyrediyor
Elini sokup toprağa “haydi kalk, diril!” diyor
Ölmez, ölemez! Bu fikir varken beden
Belki hapsedilir amma dikiş tutmaz bu kefen
İncecik boynuna kalın bir urgan
Bir de örtmüş üstüne uyusun diye yorgan
Beden acı çekiyor köleler sırt dönüyor
Koskoca bir devi cüceler esir ediyor
Menfaat uğruna ırzlar kurban verilir
Çıkar için yavrular Çin’e köle edilir
Adım adım geziyor vücudum üzerinde
Ölmüşüm zannediyor kalp atıyor derinde
Firavunun zindanında çocukları var Nil’in
Tarumar edilmiş Fırat, bir asırdır Dicle’nin
Hep zulümdür bekâsı küfür varken ümmetin
Gündüzü karanlıktır “Allah birdir” diyenin
Şeytan Şam’da, Bağdat’ta zulmüyle saltanat kurdu
Hep bizden görünenler Roma’nın kulu oldu
İncedir bedenleri her rüzgârla eğilir
Sekiz çizer omurga baksan yılan değildir
İman dediğin çölde susuz açan çiçektir
Kar altında dirilen hırslı bir kardelendir
Ellerinde kelepçe, narin boynunda zincir
Esir ettiler seni köleler oldu vezir
Ve değildir kardeşim değildir
Her güneşe aldanma bahar değildir
Her konuşana kanma adam değildir
Yalancının huyu bu: haktan konuşur
Batılın önünde eğilip el ovuşturur
Bin kaide barındırır yoktur temeli
Allah’a kul olmayan İblis misali
Okyanustan esen rüzgâr ile eğilir
Üç kulaçlık kuru göl derya değildir