Düzce Üniversitesi’nin düzenlemiş olduğu “Bahar Şenliği” etkinliklerinde genç bir erkeğin omuzlarında eğlenen başına örtü takmış bir bayanın fotoğrafı sosyal medyada yankı buldu. Kimisi şok geçirdi, öfkelendi, kimisi doğal karşıladı.
Peki, bu resim neyi ifade ediyor? Hiç düşündünüz mü?
Esasında bu resim, Türkiye halkına daha doğrusu İslâmî Ümmet’e benimsetilmeye çalışılan Demokratik İslâm’ın resmidir! Bu resim, “Dindar nesil yetiştireceğiz” diye övünenlerin “dindar nesilden ne anladığının resmidir! Bu resim, demokrasiyle İslâm’ı hayata hâkim kılacağını düşünenlerin nasıl bir hezimete uğradıklarının resmidir! Bu resim iktidara dalkavukluk eden ve İslâmcı gezinenlerin yüzüne tokat gibi çarpılması ve ibret alınması gereken bir resimdir.
Kardeşler, tablo gerçekten vahim. Birilerinin yanlış yaptığı ortada ve zaman “nerede yanlış yaptık” diye sorma zamanı. Şer’î hükümlerden taviz verilerek gelinen bu nokta tam da şu düşündürücü kıssayı akla getiriyor:
Uzun ve geniş bir çayır varmış...
Çayırda kurtlar, inekler falan yaşarmış.
Kurtlar bazen günde bir- iki ineği yaralar veya öldürürmüş.
Sürekli inek peşinde koşmaktan yorulmuş kurtlar...
İki taraf bir araya gelmiş.
Kurtların biri demiş ki:
“Biz niye hep kavga ediyoruz? Gelin barış içinde yaşayalım. Yalnız şu sarı inek çok cılız... O nu bize verin. Biz de size hiç saldırmayalım.”
Vermişler sarı ineği...
Ertesi gün rahat rahat gezinmişler... Ama akşam olunca kurtlar, “Şu kara öküzü bize verin, yine sizi rahat bırakalım” demişler.
Vermişler kara öküzü...
Derken birer ikişer azala azala kalmamışlar.
Sayıları iyice azalıp 3 inek kalınca, sormuşlar en bilge ineğe “Biz nerde yanlış yaptık?” diye.
O da demiş ki:
“Sarı ineği vermeyecektik.”
Evet, Türkiye Müslümanları olarak durumumuz tam da bu kıssada anlatıldığı gibidir. Laik, Kemalist zümrenin zulümlerine başkaldırıp bu zulümlerin tamamen ortadan kaldırılması gerekirken onlarla anlaşma yolu seçildi. Bu anlaşmaya direnenler ve rıza göstermeyenler düşmana teslim edildi. İslâmî hayatın başlaması için çırpınan Müslümanlara yapılan zulümler görmemezlikten gelindi. Rahat, sıkıntıdan uzak bir yaşam sürebilmek adına gözler kapandı, kulaklar tıkandı.
Aradan zaman geçti ve iktidar el değiştirdi. Laik Kemalistlerden alınan iktidar nimetleri gözleri kamaştırdı. İslâmî kimlik o kadar erozyona uğradı ki ondan geriye hiçbir şey kalmadı. Allah’ın hükümleriyle, Kur’an’ı Kerim’le alay edilirken kimsecikler ses çıkartmaz oldu. Her bir şey gerçekliğinden uzaklaştırılıp içi boşaltıldı.
Böylece laik Kemalist zümrenin baskıyla oluşturduğu Kemalist İslâm’ın yerini ABD yandaşı iktidarın oluşturduğu Demokratik İslâm aldı. Allah’ın vahiy ile göndermiş olduğu İslâm ise gölgede kalmaya ve zihinlerden olabildiğince uzak tutulmaya devam etti. Bu haliyle zorba Kemalist iktidarların halka dayattığı İslâm ile Demokrasi havarisi iktidarların halka sunduğu İslâm arasında hiçbir fark yoktur. İkisi de İslâm değildir. İkisi de budanmış, sömürgeci kâfirler ve onların yerli işbirlikçileri için tehlike olmaktan uzaklaştırılmış bir İslâm’dır. İkisinin de ortak amacı gerçek İslâm’ın gelişini ertelemektir.
Evet Kardeşler, Şer’î hükümlerden taviz vermenin neticesi hep hüsrandır. Taviz verilerek kaybedilenlerin geri alınacağı düşüncesi ise tatlı bir hayalden ibarettir.
İşte bu nedenle tavizkar olanlar kaybetmeye mahkûmdur.
İşte bu nedenle süslü sözler sarf edip de İslâmî hayatı başlatmak için proje üretmeyenler kaybetmeye mahkûmdur.
İşte bu nedenle Hilafet Projesi’nden başka hiçbir proje ayakta duramayacak esen rüzgârla birlikte bir oyana bir bu yana savrulacaktır.
Rabbim ayaklarımızı dini ve davası uğrunda sabit kılsın. Rabbim bizleri zalimin karşısında dimdik duranlardan eğlesin!