Ülkede her kesimin diline pelesenk olmuş bir motto; Hz. Ali’ye isnad edilen fakat gerçekliği olmayan, mesnetsiz bir söz: “Devletin dini, adalettir.”
Her parlayan şey altın olmadığı gibi kulağa hoş gelen, çok dillendirilen her söz de doğru değildir. Bu sözü dillendiren farklı kesimlerden birkaç örnek vermek gerekirse;
AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan: “Devletin dini, adalettir. Eğer bir devlette adalet yoksa onun hangi sistemle yönetildiğinin, kim tarafından idare edildiğinin, vatandaşlarının hangi inanca veya milliyete sahip olduğunun bir önemi kalmaz.”[1]
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu: “Elmalılı’nın, ‘Şüphesiz ki Allah size emanetleri ehline vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adalet ile hükmetmenizi emretmedir’ şeklinde Türkçeye aktardığı ayette de buyrulduğu üzere Devletin dini, adalettir.”[2]
Bursa Barosu: “Devletin dininin adalet olduğunu, adaletin ise dininin olamayacağını, mahkemelerimizin ilahi güç adına değil, milletimiz adına karar verdiklerini tekrar hatırlatıyoruz.”[3]
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener: “Saygın ilahiyatçıların vurguladığı; ‘Devletin dini, adalettir” sözünü kıymetli buluyoruz.”[4]
HÜDAPAR eski Genel Başkanı Mehmet Yavuz: “Laiklikte devlet her dine eşit mesafede olmalıdır. Devlet bir din dayatmamalı. Devlete giydirilen elbisenin adalet olması gerektiğini düşünüyoruz. Devletin dini adalet olmalıdır.”[5]
Ömer Tuğrul İnançer: “Devletin dini olmaz diyorlar. Devletin dini olur! Devletin dini, adalettir. Devletin yegâne inancı adalet olmalıdır.”[6]
Bunlarla iktifa edelim… Dikkat ederseniz muhafazakâr demokratından tutun, Kemalisti, milliyetçisi, İslâm düşmanı, İslâmcısı… hepsi aynı sözü tekrar ediyor.
Bu sözün İslâmi açıdan doğru olmayıp bir safsata/mugalâta oluşuna gelirsek; Birinci husus; bu söz söylenirken sanki adalet olgusu, İslâm üzeri, daha üstün bir olgu olarak telakki ediliyor. Adaleti dinden üstün tutan bir anlayış mevcut. Hâlbuki ister adalet kavramı olsun ister merhamet, izzet, doğruluk, iyilik, güzellik, sabır, takva gibi kavramlar olsun hepsini İslâm kendi içerisinde barındırmaktadır. Bu kavramlardan hiçbiri İslâm üzeri veya ondan bağımsız değildir. İslâmi bir şahsiyete sahip olmanın ve İslâmi hükümlerin tatbiki neticesinde açığa çıkan unsurlardır. İmam Şafiî de çok özlü bir ifadeyle adaleti; “Allah’a itaat etmektir.” şeklinde tarif etmiştir. Adalet, Allah’ın indirdiği hükümlerin tatbik edilmesi neticesinde açığa çıkar. Allah’ın hükümlerinin egemen olmadığı, İslâm nazarında gayrimeşru olan sistemlerde adalet nasıl tecelli edecektir?
Allah’ın arzında, Allah’ın egemenlik hakkını gasp edip insanların kendi süfli akıllarından neşet eden kanun ve nizamlarla nasıl adalet tesis edilecektir?
İslâm’dan azade bir adalet tasavvuru içinde olanların gücü eline geçirdiğinde nasıl bir zulüm sarmalına dönüştüklerini görmekteyiz.
Şöyle bir itiraz gelebilir: İslâm’ın uygulanmadığı Avrupa ülkeleri bizden daha adil değil mi?
Öncelikle, Ortadoğu ülkelerinde de İslâm’ın uygulanmadığını belirtelim. Avrupa gibi laik demokratik bir hukuk sistemi egemen. Fakat Avrupa’da “göreceli bir adalet olgusu”ndan bahsedebiliriz. Avrupa’da yasalar halk için, halkın huzurlu ve güvenli bir şekilde yaşaması için konuldu ve uygulandı. Ortadoğu’daki tepeden inme devletlerde ise tam aksine rejimi halktan korumak için yasalar koyuldu. İşte bu temel farklılık neticesinde Ortadoğu’daki ülkelerde “göreceli adalet” olgusundan dahi söz edilememektedir. Halkını potansiyel tehlike olarak gören rejimler, yargıyı her zaman halkın üzerinde adeta bir “Demokles’in kılıcı” olarak kullanmıştır. Kendi muhaliflerine karşı yargıyı bir sopa olarak kullanıp “düşman ceza hukukunu” tatbik etmiştir. Güçlüler yargı ağını delip geçerken zayıflar için kusursuz işleyen bir yargı/zulüm mekanizması var olmuştur.
İkinci husus ise; bu sözle yönetim sisteminin bir önemi olmadığı mesajı verilmek istenmektedir. Bu da maalesef pek ciddiye alınmayan tehlikeli bir söylemdir. İngiliz menşeli “Parlamenter” rejim ya da ABD menşeli “Başkanlık” rejimi ile İslâm menşeli “Hilâfet” rejimi arasında nasıl fark yoktur?
Gayri İslâmi rejimlerin gölgesinde ümmet coğrafyasının dört bir yanı zulümlerle çepeçevre sarılıp, Müslümanların kanı oluk oluk akıtılıp, evleri başlarına yıkılıp, ırzlarına geçilip sahipsiz bir şekilde bırakılmadı mı? Râşidî Hilâfet’in gölgesinde Halife, Müslümanlara kalkan olup adaletinden dolayı gayrimüslimler dahi İslâm rayesinin altında bir hayat sürmediler mi?
Hilâfet nizamı; can, akıl, din, mal ve nesil emniyetini temin ederek bunlara halel getirecek olan söylem ve eylemleri ukubat nizamı kapsamında cezalandırarak adaleti bütünüyle hayata hakim kılmıştır. Gayri İslâmi nizamlarda bu değerlerin hepsinin ifsat edildiğini adaletin sadece sözde ve zulüm üreten adalet saraylarında duvar yazısı olarak görmekteyiz.
İslâm’ın yegâne yönetim biçimi; el-Hilâfetü’r Raşide’dir. İslâm’ın bir yönetim biçiminin olmadığını iddia etmek, İslâm’a büyük bir iftirada bulunmaktır.[7]
Yönetim biçiminin bir önemi olmadığını dile getirip içinde bulundukları statükoya/rejime meşruiyet atfetme adına böyle bir iddiada bulunmak, İslâm’ın ana kaynaklarında geçen ve şer’î bir hakikat olan Hilâfet’i en hafif tabirle tahfif ve tahkir etmek anlamına gelir.
Makalenin başında örneğini verdiğimiz partiler dışında küresel bir siyasi parti olan Hizb-ut Tahrir hazırlamış olduğu anayasa tasarısında; bu muğlak ve menfi anlamları kendi içerisinde barındıran söylemlerden uzak, açık ve net bir şekilde “devletin dini” hakkında şöyle demektedir: “Madde-1: İslâmi akide, devletin esasıdır. Öyle ki devletin yapısında, cihazında veya muhasebesinde yahut devlet ile ilgili herhangi bir şeyde, İslâmi akideyi esas kılmaktan başka bir şey var olamaz. İslâmi akide aynı zamanda anayasa ve şer’î kanunların da esasıdır. Öyle ki bunlardan herhangi biriyle ilgili herhangi bir şeyin İslâmi akideden fışkırması haricinde var olmasına izin verilmez.”
Bu madde ile açıkça devletin muayyen bir esas üzerine kurulu olması ve mefhumların, mikyasların ve kanaatlerin bu esastan alınması gerektiğini ortaya koymuştur. Bunu da günümüzde kimi Ortadoğu ülkelerinde olduğu gibi sembolik bir madde olarak kabul etmemektedir. Bilakis bu esasın devletin varlığı ile ilgili her şeyde ve devletin küçük-büyük her işinde açığa çıkmasını kaçınılmaz görmektedir.
Rabbim ekmek kadar, su kadar hasret kaldığımız adaletli günlere kavuşmayı nasip etsin.
[اَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَۜ وَمَنْ اَحْسَنُ مِنَ اللّٰهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ۟] “Yoksa cahiliyenin hükmünü mü istiyorlar? Yakinen inanmış bir kavim için kim Allah’tan daha güzel hüküm sahibi olabilir?”[8]
[1] https://www.milliyet.com.tr/siyaset/erdogan-yargitay-hizmet-binasi-acilisinda-konustu-adalet-olmazsa-zulum-hukmeder-6588435
[2] https://haber.sol.org.tr/haber/kilicdaroglu-ayette-de-buyruldugu-uzere-devletin-dini-adalettir-329904
[3] https://www.bursabarosu.org.tr/tr/gundem-basin-aciklamalari-devletin-dini-adalettir-adaletin-ise-dini-yoktur.html
[4] https://medyascope.tv/2017/10/25/iyi-parti-genel-baskani-meral-aksener-devletin-dini-adalettir/
[5] https://www.haberturk.com/huda-par-genel-baskani-mehmet-yavuz-haberturk-te-konuk-2000560
[6] https://mymecra.com/program/devletin-dini-adalettir-dinle-neyden-omer-tugrul-inancer-39
[7] https://www.kokludegisimdergisi.com/index.php?p=makaleDetay&makale=568
[8] Mâide Suresi 50