Geçtiğimiz günlerde "Kaplan" ismiyle bilinen çetenin elebaşının, emniyetin operasyonuyla gözaltına alınması sonrası, devlet-mafya, mafya-yargı ilişkileri tekrar gündeme geldi. Bu operasyon gerçekleşinceye kadar da yakalanan şahsın, İçişleri eski Bakanı Süleyman Soylu başta olmak üzere üst düzey emniyet ve yargı mensuplarıyla ilişkileri biliniyordu. Şimdi bu kirli ilişkiler konuşuluyor ancak bir şey atlanıyor. Çünkü sorun sadece devlet bürokrasisindeki "bazı" şahıslarla ilgili değil. Devletin üzerine kurulu olduğu laiklik, bu ilişkilerin pervasızca sürdürülmesine zemin oluşturuyor. Bu laik temel, üzerinde istedikleri gibi kalem oynattıkları kanunlar dolayısıyla devleti, ele geçirme ve güç mücadelesinin odağı haline getiriyor.
Nitekim iktidara gelen her parti, kendi mafyasını üretiyor ve kirli işlerini bu mafyatik çeteler üzerinden yürütüyor. 20 yılı aşkın süredir iktidarda bulunan AK Parti açısından, çeteler ve mafyatik örgütlenmeler, öncekilerin de yaptığı gibi iktidarı sürdürmenin aparatları konumundadır. Ama sorarsanız; Türkiye Cumhuriyeti -anayasaya göre- bir "hukuk devleti"dir. Bu, kâğıt üzerinde kalmış bir nitelik olmaktan öteye geçmez. Bugünlerde adına "FETÖ" dedikleri Gülen yapılanmasının ordu, emniyet ve yargıdaki kadrolaşması karşılığında kurulan AK Parti-"FETÖ" koalisyonu, PKK ile yapılan Oslo görüşmelerinin sızdırılması ve dönemin MİT Başkanı Hakan Fidan'ın ifadeye çağrılmasıyla, topluma hissettirilmeyen koalisyon içi çatırdamalar açığa çıkmıştı. Sonuçta AK Parti-"FETÖ" koalisyonunun temel hedefi, devletin İngiliz uzantısı unsurlardan temizlenip Amerikan nüfuzuna "hizmet" edecek unsurların yerleştirilmesiydi. Koalisyon, hep bir ağızdan "devletin bağırsakları temizleniyor" temposu tutuyordu. Ancak dönemin Başbakanı -günümüzün Cumhurbaşkanı- Erdoğan'ın, iktidarını sürdürmek adına ihtiyaten yeni koalisyon arayışları hep oldu.
Nitekim 15 Temmuz sonrası, "FETÖ" ekibini ve daha çok ordu içinde kalmış maceracı İngiliz uzantılarını Perinçek'le, emniyet içindeki yapıyı da Bahçeli ve Ağar'la kurduğu koalisyonla "temizledi".
Zaten devletin adeta mafya devletine dönüştüğü, "FETÖ Borsası"nın kurulduğu, suç ve suçluyla mücadele etmesi gereken dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun mafyatik tiplerle fotoğraflarının sosyal medyada yer aldığı bir dönemi yaşadık. Yine adamakıllı/ikna edici bir şekilde yalanlamak ya da ne ise gerçeği açığa çıkarmak yerine, zaten şahsi pazarlıkları için S. Peker, M. Yakut ve A. Yeşildağ gibi devletle iç içe olmuş mafyatik tiplerin birtakım ifşaatlarının durdurulması adına hareket edildiğine de şahit oluyoruz.
Şimdi ise, yeni İçişleri Bakanı eliyle AK Parti iktidarının bir önceki döneminde kol kola yürüdüğü mafyatik aparatlara operasyon yapılıyor. Bu, yeni dönemde yeni mafyatik aparatlar devreye sokulacak demektir. Böyle bir aparatlığa hazırlanan niceleri var. Çünkü mafyatik dizilerde, her türlü suçu işleyip "vatanını, milletini seven, devletine bağlı" mafya yapılanmalarının lüks hayat tarzları, "karizma"ları ama aynı anda sevgi pıtırcığı gibi anlatılmaları hem mafyayı meşrulaştırıcı hem de gençleri böylesi bir hayata özendirici bir etki oluşturuyor. 1990'larda Susurluk kazası sonrası devlet-mafya ilişkisi yine gündemdeydi ve Çatlı bir kahraman gibi sunulmuştu.
Bu operasyonlara Süleyman Soylu'nun ve hakkında rüşvet iddiaları bulunan yüksek yargı üyesinin tepkisi ilginç: Bu operasyonlar, aslında "Süleyman Soylu'ya" yapılıyormuş… Bu açıklamalar bile başlı başına zımnen itiraf niteliğinde ancak, herkes biliyor ki; kimse bu işin ardına düşmeyecek. Zira yargıya kimse güvenmiyor!
Laik rejim devam ettiği sürece devlet-mafya ilişkisi de devam edecektir. Yüzler ve aparatlar değişir ama durum değişmez. Çünkü daha laik Cumhuriyetin ilk yıllarında M. Kemal rakiplerini dönemin aynı mafyatik tiplerini kullanarak -mesela; "İzmir Suikasti" tertibiyle- ezmedi mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "yeni yüzyıla yeni anayasa"dan söz ededursun, Allah'ın hükümlerini hayattan uzaklaştıran laik sistemde tüm hukuk kuralları, "dostlar alışverişte görsün"e hizmet eder. Hukuk kuralları sade vatandaş için sonuna kadar uygulanır ama kirli aparatlar, yargı mensuplarıyla düşüp kalkmaya devam eder.