Google'e "Kahrolsun Demokrasi" terkibini ve "Hilafet" kavramını yazdığınızda bakın ne görüyorsunuz? Mısır zalimi Sisi'nin katliamını lanetlemek için Tevhid bayrakları altında toplanan binlerce Müslüman'ın güçlü bir iman ve büyük bir coşku ile Kahrolsun Demokrasi, Geliyor Hilafet'in ayak sesi dediğini göreceksiniz. Sonra, medya çevresinde "Kahrolsun Demokrasi" başlığı altında yazılmış makaleleri inceleyin. Aşırı laiklerden, liberal demokratlara, anti kapitalist yazarlardan muhafazakar İslamcı yazarlara kadar tüm kesimlerden bazı yazarların bu konuda bir şeyler karaladıklarına şahit olacaksınız. Hepsinin ortak vurgusunun "aman demokrasimize dokunmayın" korkusu ve kaygısı olduğunu hissedeceksiniz.
Bildiğiniz üzere geçtiğimiz Cuma günü (16 Ağustos) İstanbul Fatih Camii'nde Mısır katliamını lanetlemek ve Mısırlı Müslüman kardeşlerimizin yanında olduğumuzu göstermek için Gıyabi cenaze namazı kıldık. Aynı zamanda konu hakkında bir basın açıklaması ve yürüyüş gerçekleştirdik. Basın açıklaması içerisinde Mısır için gerçek çözümün demokrasi değil, Hilafet olduğunu özellikle vurguladık. Basın açıklamasına katılan Müslümanların ellerinde taşıdıkları döviz ve pankartlarda şunlar yazılıydı:
"Kahrolsun Sisi Kahrolsun Demokrasi, Geliyor Hilafet'in Sesi"
"Ne demokrasiden ne darbeden, biz ümmetten ve Hilafetten yanayız"
"Mısır için çözüm demokrasi değil, Hilafettir"
"Demokrasi demokrasi dediniz, Ümmetin Kanını emdiniz"
Döviz ve pankartlarda demokrasiye yapılan bu göndermeler, basın açıklaması içerisinde demokrasiye yapılan eleştiriye alternatif çözüm adresinin Hilafet olarak gösterilmesi ve yürüyüşte atılan Hilafet talebini içeren sloganlar Türkiye'de bir anda ezber bozdu.
Evet; katleden, tecavüz eden, sömüren, işgal eden, felç eden, zehirleyen, kirleten, yozlaştıran, ahlaksızlaştıran, vahşileştiren ve her şeyin aslını bozarak insanlığı fesada uğratan şeyin demokrasi olduğunu söyleyince, malum medya çevrelerinde anlaşılmaz bir tedirginlik oluştu.
Bunu herhangi Müslüman sadece bir birey olarak söylemiş olsaydı, herhangi bir rahatsızlık oluşturmayacaktı. Ama bunu, Müslümanların desteğini arkasına almış Hizb-ut Tahrir yapınca rahatsızlık tavan yaptı.
Yazarların yazılarında öne sürdükleri eleştirilere bakar mısınız:
Hürriyet gazetesi yazarı Taha Akyol, önce Fatih Camii'nde yapılın bu etkinliği gerçekleştiren İslami Parti Hizb-ut Tahrir'e eleştiri getiriyor ve Onu toplum nazarında marjinal kılmaya çalışıyor. Protestoya katılan yaşlı genç, kadın erkek binlerce Müslüman çok can sıkmış olsa gerek ki Taha Bey, Türk toplumunun vatancı duygularına oynuyor ve Cami avlusunda niye Türk bayrağı yok sorusunu sorarak zihin bulandırıyor.
Sonra Ihvan ve Nahda gibi ılımlı İslami hareketlerin Hilafet'i değil Ulus devlet ve demokrasi gibi sistemleri savunduklarını, dolayısıyla diktatörlüklerden demokrasilere geçişin öyle hemen kolay olmayacağını söylüyor.
Sormak lazım Taha Bey'e demokrasiye geçmek için Mısır'da daha kaç Müslümanın katledilmesi gerekiyor. Bunun standart bir sayısı var mı?
Taha Akyol birde Türkiye halkına "nasihat" ediyor: Ona göre Mısır olaylarına Türkiye'den gösterilen tepkinin iki önemli sebebi varmış. Bunlardan biri Müslüman dayanışması, diğeri ise darbe karşıtlığı. Fatih Camii'nde biz buna birde demokrasi karşıtlığını ekleyip "Ne demokrasiden ne darbeden, biz ümmetten ve Hilafetten yanayız" deyince zülfüyare dokunmuş olduk.
Bunun üzerine Taha Bey, Mısır olaylarına yönelik gösterilecek tepkilerin üçüncü önemli sebebinin "Demokrasi duyarlılığı" olması gerektiğini açıklıyor ve şöyle diyor: Sadece darbeyi protesto etmek ve İhvan'la dayanışma yapmak yetmez, demokrasi fikrinin güçlenmesi için de gayret etmek gerekir.
Hülasa Taha Bey, "aman demokrasimize dokunmayın" diyor.
Bu kısa makale de konu hakkında köşe yazısı yazmış tüm yazarların eleştirilerine bir şeyler söyleyebilmek çok zor. Zaten gündem Hizb-ut Tahrir ve Hilafet olunca fütursuzca bildik eskimiş iftiralarına sarılan laiklere diyecek hiç bir şey bulamıyorum.
Ama bildiğimiz ve tanıdığımız İslamcı yazarlardan olan Yeni Şafak gazetesi yazarı Hilal Kaplan Hanım'ın konu hakkında yazdıklarına değinmeden geçemeyeceğim.
Hilal Hanım'ın "Kahrolsun Demokrasi" başlıklı makalesinde bir bölümü aynen olduğu gibi aktarıyorum: "...Ve birileri de, üstelik Müslüman Kardeşler'e destek için düzenlenen gösterilerde kalkıp 'Kahrolsun demokrasi!' diyebiliyor. 'Demokrasi öldürür' diye de ekliyor. Demokrasi dahil Batı menşeili tüm mefhumları 'küfür' kabul eden Seyyid Kutub gibi alimlerin izinden giderek doğan bir siyasî hareket (İhvan) bu söylemi benimsemezken, bilakis gücünü demokratik siyasetten almışken, bu yapılan orada canla başla bu mücadeleyi yürütenlere saygısızlık değil mi? Böyle düşünsen bile, kendi düşüncenin propagandasına o mecrayı alet etmek ayıp değil mi?
Hilal Hanım gibi İslamcılarımızın demokrasiyi hümanist yaklaşımla salt bir seçim sistemi olarak görmelerini ve onu yöneticilerin halk tarafından seçildiği bir sistem gibi tarif etmiş olmalarını hala anlayamıyorum. Dünya'da var mı böyle bir demokrasi?
Düşünce özgürlüğü, inanç özgürlüğü, şahsi özgürlük ve mülk edinme özgürlükleri gibi batılı değerlerden arındırılmış bir demokrasi nerede var? Hele ki kapitalizmin ebedi ayakta kalması için ihtiyaç duyduğu demokrasinin, Irak'ta katledip tecavüz ettiğini, Afganistan'da işgal ettiğini, Bosna'da soykırım yaptığını, Cezayir'de ve şimdi de Mısır'da katliam yaptığını izlemiş birisi olarak Hilal Hanım ve onun gibi düşünenlerin demokrasiyi hala nasıl böyle görmeye çalıştıklarını anlamak zor.
Mısır'da darbeyi destekleyen diktatör körfez ülkelerinin tepkisini, hükümranlıklarını kaybetme korkusu ile açıklayan Hilal Hanım, Demokrasinin beşiği olarak bilinen ABD, İngiltere ve Avrupa'nın darbeye desteğini nasıl izah edecek?
Şehid Seyyid Kutub'un "Yoldaki İşaretler" ve "Din Budur" kitabında yerden yere vurduğu şey işte bu Batılı değer olan fasit sistem demokrasidir. Zirveye çıkardığı şey ise İslam ve O'nun hükmünün hayattaki hakimiyetidir. İhvan'ın fikri ilk dayanak noktası işte Seyyid Kutub ve Hasan el-Benna'nın bu söylemleridir. Bu gün İhvan'ın siyaseten metodolojik olarak yanlış yolda olması da açık bir şekilde dillendirilmelidir. Fatih Camii'nde yapılan basın açıklamasında İhvan için yapılan bu nasihat açık bir şekilde dile getirilmiştir.
Bu böyleyken nasıl oluyor da Hilal Hanım "Kahrolsun Demokrasi" denilmesini Mısır halkının direnişine ayıp olarak addediyor. Hilal hanım iyi bilmelidir ki Mısır halkı Müslüman bir halktır. Hele ki o meydanları dolduran Müslümanlar genel anlamda daha duyarlı Müslümanlardır. Ve Müslümanlar demokrasi denen köhne Batılı bir sistem için kurşunlara ve tomalara göğüslerini germezler.
Hilal Hanım'a sormak isterim: yoksa siz Esma'nın Demokrasi şehidi olduğunu mu söyleyeceksiniz?
Onun için tekrar diyoruz ki Demokrasi öldürür. Cezayir'de öldürdü Mısır'da da öldürüyor. Daha önce Irak, Afganistan, Bosna ve hatta Türkiye'de de öldürdü. Şimdi ise demokrasi Suriye'de kimyasal kullanıyor.
Bunu gören Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Meclis Başkanı Cemil Çiçek, ABD ve Batıyı uyarma gereğini hissettiler. Eğer bu kadar açık bir şekilde katletmeye devam ederseniz demokrasinin foyası ortaya çıkacak der gibi...
Onun için bugüne kadar biz "Kahrolsun Demokrasi" dedik. Bugün de diyoruz, yarında diyeceğiz. Ümmeti bu demokrasi uyutmasından uyandırmak ve hep bir ağızdan tüm ümmet olarak diyene kadar...
Kahrolsun Demokrasi...