Demans Semptomları ve İslâm Ümmeti
02 Haziran 2020

Demans Semptomları ve İslâm Ümmeti

Demans hastalığı; bellek bozukluğu olarak en sık görülen tip, en son öğrenilen ve yaşanılan bilgilerin hatırlanamaması olarak tanımlanan yakın bellek kusurudur. Kişi, akşam yediklerini, bugünün tarihini, aldıkları için verdiği paranın üstünü almayı, randevularını, yemeğin altını kapatmayı, kapının üzerindeki anahtarı çıkarmayı unutur. Demans hastalarında görünen en bariz özellik ise yönlerini bulamıyor olmalarıdır. Evet, ne yaptığını bilmez ve yönünü kaybetmiş bir demans hastası gibi İslâm ümmeti de bugün bir cenderenin içerisindedir. Yönünü bulmakta zorlanmakta, gitmek istediği yere bir türlü gidememektedir.

Baktığımız zaman demans semptomlarına -özellikle de “yolunu kaybetmişlik” semptomuna-, bunun İslâm ümmetinde “belirti” olarak var olduğunu maalesef görüyoruz. En başında ifade emekte fayda var; Müslümanlar hayırlı ümmet olmanın dinamiklerini yüreklerinin ve inanç dünyalarının derinliklerinde taşıdıkları müddetçe bu sadece “belirti” olarak kalıp kronik/kalıcı bir hastalığa asla dönüşmeyecektir.

Mesela, Müslümanların yolunu kaybetmiş bir şekilde hiç olmaması gereken demokrasi dünyasında geziniyor olması hastalığın belirtilerine işaret eden en bariz semptomlardandır. Öyle ya bu, “yönünü kaybetmişlik” değil de nedir? Bu kadim topraklarda yaşayan Müslümanların yıllar boyu İslâm’ın hükümleriyle yönetilmişken, bugün tarihte asla tanışık ve barışık olmadığı demokrasiyle, küfür rejimi sathında geziniyor ve bir çıkış kapısı arıyor olmaları yön kaybetmişlikten başkası ile izah edilmez.

Müslümanların yönlerini şaşırıp demokrasi kulvarında yer almaları talihsizliktir. Ancak asıl talihsizlik Müslümanların yolunu kaybetmelerine katkı sağlayan, Müslümanları her fırsatta celladına âşık etmeye çalışan İslâm’ın aydınlığına çıkartacak ümidiyle seçilen yöneticilerdir. Yine asıl kabahatli ve daha çok acınası durumda olanlar “Stockholm Sendromu”na yakalanan yöneticilerdir. Müslümanlara çıkmaz sokak olan demokrasiyi sevdirmeye çalışanlardır.

Daha da üzücü olan ise yıllarca demokrasiyle asla barışık olmamış bu hayırlı ümmeti “İslâmi motifler” ile yönlerini şaşırtmaları/aldatmaları/kandırmalarıdır. Böylece İslâm ümmetinin yolunu kaybetmesini sağladılar; bizden olmayan laikliğe davet ettiler.

Evet, ey yöneticiler! Bugün ümmetin kaybolmuşluğuna siz sebep oldunuz!

Rablerinin razı oldukları bir hayatı arzu eden ve ona doğru gitmek isteyen ümmete Kur’an ve Sünnet esaslı İslâm nizamı ile değil, demokrasiyle rehberlik etmeye çalışarak ümmetin yönünü kaybetmesine siz sebep oldunuz!

Müslümanların bir an evvel asıl menzile -ki o Allah’ın hükümlerinin kâmil manada tatbik edildiği İslâmi hayattır- varmalarının önüne geçmek adına İslâmi söylemlerle Müslümanları avutarak mani oldunuz ey yöneticiler! Evet, bu büyük cürmü sizler işlediniz!

Demokrasiyle yol göstericilik yapmaya kalkışanlar! Ümmetin yolunu kaybetmesine siz sebep oldunuz!

Laiklikle huzur vaad edenler! Müslümanların çıkmaz sokağa girmelerine siz aracı oldunuz!

Demokrasinin “şura” olduğunu söyleyerek ümmetin demokratik zeminde çözüm arayışı içerisinde olmasına ve demokrasi zulmünde boğulmaya terk edilmesine siz zemin hazırladınız, ey sözde âlimler!

Bu Mahalle Bizim Değil

Demokratik kulvarda mücadele veren “İslâmi” partileri;

-“gaye vasıtayı meşru kılar” anlayışının ardına sığınarak destekleyen,

-“zaruretler mahzurlu olanları mubah kılar” kaidesini benimseyip demokratik partilere omuz veren,

Ümmete rehberlik etmek için yola çıkıp yönünü kaybeden kardeşlerim!

Sömürgeci kâfirlerin altın tepside(!) sunduğu demokrasi zemininde icra edilen siyasi projeler Müslümanları bugüne kadar selamete çıkarmadı, menzile ulaştırmadı. Bugün biçare oluşumuz bunun ispatı değil mi?

Hâlbuki biz dünyaya İslâm’ın adalet güneşini götürecek olan şahit ümmetiz.

Bizler, Allah’tan başka hiçbir ilahı kabul etmeyen, hayatımızın her alanında Rabbimizin sözüne kulak veren insanlarız!

Bizler, -özümüzde- demokrasi ve laiklik mahallesi meskûnu olmaktansa “güneşi sağ elime ayı da sol elime verseniz yine de davamdan vazgeçmem” diyerek vahyin ışığında İslâm’ın hükmettiği bir dünya inşa eden Muhammed Mustafa’nın ümmetiyiz!

Bizler, aslımızda yönünü Kur’an ve Sünnet ışığında bulan, Allah’tan başka kimseden korkmayan muttakileriz! Onun için; ne işiniz var demokrasi kulvarında?

Burası size, bize ait değil; Müslümanın ne işi olabilir laiklerin mahallesinde? Evet, tıpkı devenin annesine sorduğu gibi soruyoruz: Biz böyle bir ümmetsek ne işimiz var demokrasi ve laiklik mahallesinde?

Yavru deve sorar: Anne! Bizim ayaklarımız neden büyük?

-Çölde ayaklarımız kuma batmasın diye...

-Kaşlarımız neden uzun anne?

-Çölde şiddetli kum fırtınalarında gözlerimize kum tanelerinin girmesini önlemek için.

-Peki, neden hörgücümüz var anne?

-Uzun çöl gezilerinde uzun süre su ihtiyacımızı depolamak için.

-O zaman bizim Gülhane Hayvanat Bahçesi’nde ne işimiz var?

Evet, öyleyse bizim bize ait olmayan bir mahallede ne işimiz var!

Ezcümle

Bugün İslâm ümmetine demans hastası muamelesi yapan şer odakları ve İslâm düşmanları zannetmesinler ki bu hastalık İslâm ümmetinde kalıcı ve ölümcüldür. Zannetmesinler ki Müslümanlar ilelebet demokrasi ve laiklik mahallesinde meskûn olacaklar. Bilinsin ki Müslümanlar hayırlı ümmet olmanın dinamiklerini yüreklerinin ve inanç dünyalarının derinliklerinde taşıdıkları müddetçe bu badireyi de atlatacak ve beklenen kutlu kıyamı gerçekleştirecektir.

Evet, yönünü kaybetmiş bir ümmetten bahsediyoruz ama aynı zamanda ölümcül Moğol istilası sonrası şifa bulan, Haçlıların kanlı işgalinden sonra ayağa kalkmasını bilen ve her türlü engellemelere rağmen Endonezya’dan Fas’a Hilâfet çağrıları yapan ümmetten bahsediyoruz. Hayırlı ve raşid liderler bu ümmete öncülük ettiğinde Müslümanlar yeniden İslâm’ın meşalesini dünyaya kıldan örülmüş çadır ve betondan yapılmış hiçbir ev kalmayıncaya kadar ulaştıracaktır, biiznillah.