Yıllar önce, daha üniversitede bir öğrenci iken, İslami bir camiadan, kendisini yetiştirmiş, yaşça bizden büyük bir arkadaş, kaldığımız öğrenci evine misafir olmuştu. Gençliğin verdiği heyecanla hemen fikri konuşmalara dalmıştık. Birçok meseleden sonra konu demokrasiye gelmişti.
Demokrasinin, kapitalist ideolojisinin bir nizamı olduğunu, kafirlerin icat ettiğini, iddia ettiği özgürlükler söylemlerinin İslam’a ters olduğunu, dolayısı ile İslam’a göre küfür bir nizam olduğunu, egemen batılı devletlerin bu nizam ile toplumların özellikle Müslümanların yaşam tarzını ifsat ettiğini, onları sömürdüğünü vs. ifadelerde bulunmuştum.
Ancak misafir arkadaş, demokrasiyi böyle anlamadığını ve bambaşka bir şekilde tasvir etmeye başladı. Gecenin sonunda arkadaşın, demokrasiyi bir dekorasyon olarak algıladığını anladım. Bunu kendisine söylediğimde aynen öyle olduğunu söyledi. Yani herkesin, içeriğini istediği gibi doldurup anlamlandırdığı bir kavram olmuştu demokrasi.
Bu gün, insanlığı getirdiği bu kaotik hal ve iğrençliği ile mide bulandırmasına rağmen, her fraksiyondan insanların ve çoğu Müslüman’ın bu kavrama sarıldıklarını ve her fırsatta ballandırarak kutsallığını dillendirdiklerine şahit olmaktayız. Bunun sebebi, bütün bu insanların ‘demokrasi’ye kendi zihin dünyalarında farklı anlamlar yüklediklerini, emellerinin, arzularının türü ve şekli birbirinden farklı olmasına rağmen kurguladıkları ‘demokrasi’ ile gerçekleşeceğine inanmalarıdır.
On yıllardır halklarına her türlü zulmü reva gören devletler, yaptıklarını ‘demokrasi’ adına gerçekleştirdiklerini, bu devletlere karşı çıkıp silahlı mücadelede bulunanlar, ‘demokrasi’yi getirme amacında olduğunu söylüyorlar.
Seçimle yönetime gelenler/getirilenler muktedir olmasalar bile ‘demokrasi’ ile başa geldiklerini, onlara darbe yapıp düşürenler yine ‘demokrasi’ adına yaptıklarını iddia ediyorlar.
Gösteri yapıp etrafı kırıp dökenler de, onlara biber gazı sıkanlar da ‘demokrasi’nin gereğini yaptığını söylüyorlar.
Biri, aslından saptırarak demokrasiyi ‘seçim’ olarak lanse eder, bir diğeri Avrupa demokrasisini istediğini, ötekisi bize has demokrasi derken, ‘yeni demokrasi’, ‘ileri demokrasi’ kavramları havada uçuşuyor.
En son adli yılın açılışında Türkiye Barolar Birliği başkanı, Metin Feyzioğlu, devlet erkanına adeta bir "demokrasi" brifingi verdi. On yılı aşkındır iktidarda olan AKP, önceki iktidarlardan devraldığı demokrasiyi ‘ileri’ye taşıdığı halde, önceki iktidarların cenahından olan Feyzioğlu mevcut iktidarı otoriter olarak değerlendirip kendisinin anlamlandırdığı demokrasiye davet etti. Buna karşılık başbakan Erdoğan, kendi iktidarları döneminde insanlara getirdiği özgürlüklerden bahsederek cevap verdi. Kendisinin okuduğu bir şiir yüzünden hapis yattığını, ancak bugün yazarların köşelerinden kendisine her türlü hakareti yapabildiklerini ifade etti. Burada ‘ileri’ hale getirdiği demokrasiyi özgürce ‘küfredebilecek’ seviyeye getirdiğini ima ediyor. Aslında, insanların özgürce yapabilecekleri her türlü haramı, gerçekleştirdikleri kanun değişiklerinden bahsedebilirdi. Ancak henüz demokrasi adına başaramadıkları başörtüsü özgürlüğünden söz ederek yine tribünlere oynadı.
Adalet bakanı Sadullah Ergin de Feyzioğlu’nun kendileri gibi çoğunluğun oyu ile seçildiğini hatırlatarak, gerektiğinde barolar için ‘çoğulcu’ sistemi bir yasa tasarısı olarak getirebileceklerini söyledi. Ancak karşı taraf bunu bir tehdit olarak kamuoyuna yansıttı. Ne hazin bir çelişki değil mi? İktidarda iken farklı, muhalefette iken farklı bir şekilde demokrasiyi yorumlamak!
Bir ilke ya da kıstasa dayanmayan, her şekle girebilen bir kavram, sağlıklı bir kavram olabilir mi? Bu haliyle bile demokrasinin ne kadar kaypak olduğu anlaşılmıyor mu?
Ne şekilde tasvir edilirse edilsin demokrasi, kendi mucitlerince anlamı nettir. Kendi toplumlarının, kapital sahiplerinin izin verdiği ölçüde, arzu ve heveslerinin doğrultusunda yaşamalarını sağlayan bir nizamdır. Diğer toplumları da kendi egemenliklerinin altına almak için bir sömürü yöntemidir.
Bunun böyle olduğunu anlamak için çokça okuyup araştırmaya bile gerek yok. İşitiyor ve görüyor olabilmek yeterlidir.