DARBELERİ ÖNLEMENİN PRATİK YOLU
03 Ağustos 2016

DARBELERİ ÖNLEMENİN PRATİK YOLU

15 Temmuz darbe girişiminin başarısız olmasından sonra iktidar bir daha darbe teşebbüsünün olmaması veya risklerini en aza indirmek için birçok tedbirler almıştır. Bu alanda pek çok siyasi adımlar atmıştır. Bunlardan bazıları şunlardır:

Devletin birçok kurum kuruluşlarından onlarca insan tasfiye edilmiş ve gözaltına alınmıştır.

Askeri okullar kapatılmış ve bunun yerine Milli Savunma Üniversitesi kurulmuştur.

Kuvvet komutanlıkları Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmıştır.

Başbakan yardımcıları, İçişleri, Dışişleri ve Adalet Bakanlığı YAŞ üyeliğine atanmıştır. Böylelikle YAŞ’ ta askerlerin etkinliği kırılarak inisiyatif sivil iktidara geçmiştir.

Ordunun yapısı değiştirilmiştir.

Birçok özel eğitim kurumları, basın ve medya kapatılmıştır.

Ve en önemlisi de OHAL ilan edilmiştir.

Peki, alınan bu tedbirler ve atılan bu tür adımlar, darbe tehdidini ortadan kaldırmış mıdır?

Bu soruya cevap vermeden önce öncelikle şunları vurgulamakta fayda görüyorum. Biz ise alınan bu tedbirlerin köklü olmadığını sadece lokal olduğunu görmekteyiz. Şayet bu konuda alınan tedbirler, atılan adımlar ve yapılan bir takım yapısal değişiklikler köklü olmadığı sürece bu tehlikenin, bize devamlı var olduğunu göstermektedir. Nitekim hükümet yetkililerinin bu konuda yapmış olduğu açıklamalar bunu teyit etmektedir. Dolayısıyla bu konu, işin kaynağına inmek ve sebeplerden daha ziyade müsebbipler üzerinde durmayı gerektirir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi darbelerde dolu bir tarihe sahiptir.

1960, 1980, 1971 Muhtırası, 28 Şubat Post-Modern darbesi, 27 Nisan E-Bildirisi ve son olarak ta 15 Temmuz darbe girişimi…

Bu darbe veya darbe girişimlerinde dikkat çeken bir yön vardır. Hem darbeyi gerçekleştirmek isteyen güçler, hem de bu darbe girişimlerine karşı koymak isteyen iktidarlar aslında bir noktada birleşmektedir. Her iki tarafta demokrasiyi ön plana çıkarmaktadır. Bunu bu son darbe teşebbüsünde de gördük. Bir taraf demokrasinin tehlikede olduğunu iddia ederek darbelerine yasal veya meşru bir kılıf giydirirken, diğer tarafta yani iktidar bu darbelerin demokrasiye karşı yapıldığını iddia etmektedir. Yani iki yana sıkışmış(tırılmış) zavallı, yerlerde sürünen bir demokrasi.

Peki, burada haklı olan taraf kimdir sorusu akla gelmektedir. Bizce her iki taraf ta haksızdır. Çünkü bu kirli demokrasi savaşında olan bu halka olmakta, ümmetin asil ve şerefli evlatlarının temiz kanları heder olmaktadır. Çünkü akıtılan kan Müslümanların, yıkılan bir takım kurumlar ise bu halkındır.

Diğer yönden ise, kapitalist sistemle yönetilen devletlerde darbelerin olması kaçınılmazdır. Bugün buna küresel çapta şahit olmaktayız. Çünkü buna bizzat sebep veren faktör kutsadıkları ve yere göğe sığdıramadıkları demokrasileridir. Demokratik nizam devam ettiği sürece de bundan kaçınmak neredeyse imkânsızdır*. Darbelerin bizzat kaynağı demokrasinin ta kendisidir*. Bu sistemden kurtulamadığı sürece bu tür girişimleri ileriki zamanlarda da görmek mümkün olacaktır.

Darbelere sebebiyet veren bir diğer faktöre gelince, başta Amerika ve İngiltere olmak üzere diğer batılı sömürgeci kâfirlerin Türkiye üzerindeki çıkar çatışmasıdır. Bu çatışmanın bir sonucu olarak bu tür eylemlere şahit olmaktayız. Şayet herhangi bir devlet ideolojik olmaktan uzak ve sömürgeci kâfirlerden bağımsız bir siyaset takip edemiyorsa, bu tür girişimlerin önüne geçmek imkânsızdır. Dolayısıyla bu yaşananların bir daha vuku bulmaması için onlarla yapılan stratejik ikili güvenlik ve terör anlaşmalarının çöpe atılması ve sömürgeci kâfirlerin kurumlarındaki BM, Nato vb. üyeliklerin sonlandırılması gerekmektedir.

Yine bununla birlikte devamlı olarak üzerinde durduğumuz bir konu daha vardır. O da sömürgeci batılı kâfirlerin elçiliklerinin ve konsolosluklarının hemen kapatılması gerçeğidir. Çünkü bu şer yuvaları bu tür girişimlere zemin hazırlamakta ve planlar yapmaktadır. Şayet bu ve önceki darbe teşebbüslerine dikkatlice bakıldığında bunun ayak izlerini görmek mümkündür. Hatta bu konuda iki meşhur sözü burada zikretmekte fayda görüyorum. Kerküklüler’’ şayet denizde iki balık birbiriyle didiştiği zaman bunun arkasında mutlaka bir İngiliz oyunu var’’ derler. Diğeri ise yanılmıyorsam Latin Amerikalı vatandaşlara Amerika’da niçin darbe olmaz sorusuna’’ Çünkü Amerika’da, Amerikan büyükelçiliği yok’’ cevabını verirler. Dolayısıyla iktidar bu şer yuvalarının kapısına hemen kilit vurmalıdır.

Burada dikkatlerinizi önemli bir noktaya daha çekmek istiyorum. Bu darbe girişiminde halkın İslam’a olan gücüne ve bağlılığına şahit olduk. Özellikle meydanlarda yükseltmiş oldukları İslami şiarlar hem laik çevreleri, hem de sömürgeci kâfirleri ürkütmüştür. Bundan dolayı basın-medya, laik çevreler ve sömürgeci Batı işin rengini değiştirmek için harekete geçerek bu darbe girişiminin asıl kaynağı olan demokrasiyi ön plana çıkartmak istediler. Ancak bunda ciddi bir başarı elde edemediler. Dolayısıyla mevcut iktidar sırtını batıya dayamak yerine bu ümmete dayamış olsaydı emin olunuz ki bu tür girişimler olmayacaktı. Ya da sömürgeci Batı buna yeltenmeyecekti. Yeltense dahi şu anda olduğu gibi bu iş akim kalacaktı. Dolayısıyla sırtını ümmete dayayan bir iktidar karşısında, hiçbir güç, hiçbir girişim başarıya ulaşamayacaktır Allah’ın izniyle.

Tüm bunlardan sonra şunları söylememiz mümkündür.

Yukarıda da beyan ettiğimiz üzere iktidarın almış olduğu tedbirler lokal olup, köklü bir çözümü beraberinde getirmeyecektir. Belki bu bir anlamda riski azaltacaktır ama hiçbir zaman için bundan emin olamayacaktır.

İktidar hem özel, hem de devlete ait olan bir takım kurum ve kuruluşlarda tasfiye gerçekleştirdiği ve tedbirler aldığı gibi, sömürgecilerin burada olan tüm kurum ve kuruluşlarını da tasfiye etmesi ve kapısına kilit vurması gerekmektedir. Ve sömürgeci kâfirlerin Türkiye üzerinde oynadığı oyunlar üzerinde uyanık olmalı ve bunları engelleyici ciddi tedbirler almalıdır.

Yine iktidar bir takım özel eğitim kurumlarının ve askeri kışlaların kapısına kilit vurduğu veya vuracağı gibi, bir daha açılmamak üzere bizzat bu darbelerin kaynağı olan demokrasinin de kapısına kilit vurmalıdır.

Yine bu toplum içerisinde ‘’Yaratıcıya isyan da yaratılana itaat yoktur’’ düsturunun ciddi bir şekilde kamuoyu yapılmasıdır. İster er ve erbaş olsun, isterse de rütbeli asker olsun bir daha İslam’ın bu tür haram kıldığı işlere kalkışılmasın. Ve haksız yere insanların canına kıyılmasın.

Son olarak bizler bu sayfalardan AK Partiyi senelerdir uyarıyoruz ve uygulanması için de bir takım tavsiyelerde bulunuyoruz. Biz yine de gücümüz nispetinde iktidarı uyarmayı ve ona nasihat etmeye devam edeceğiz. İktidar bu ve buna benzer sorunlara köklü bir çözüm üretmelidir. İslam’dan başka ise kesin ve köklü bir çözüm yoktur. Dolayısıyla yapılması gereken en önemli ve öncelikli olanı ise, demokrasinin kapısı kapatılarak, Hilafet Devletinin kapısının açılmasıdır. İşte gerçek kurtuluş budur.

Yılmaz Çelik