Birgün düğüne davet edilmeyen Nasrettin Hoca, karısıyla bir plan yapmışlar ve karısıyla kavga edermiş gibi kadın önde Hoca arkada koşturarak düğün mahallinden geçmişler. Düğündekilerin kendilerini aralamak için müdahale edeceklerini sonrada yemeğe davet etmek zorunda kalacaklarını düşünmüşler. Planı tutan Hoca, “eve gidince kulağını böyle kıvıracağım” diyerek tabağın etli yerlerini kendi önüne çevirmekten de geri durmazmış. Nasrettin Hoca’ya nispet edilen bu hikâye bir uydurma (hikâye) olsa da günümüzde Türkiye’nin ABD ile olan ilişkisini ve birlikte çevirdikleri oyunu özetleme açısından gayet anlamlı. Son günlerin suni gündemi olan vize krizinden bahsediyorum. Evet, birçok kimse kabul etmese de yaşanan vize krizi “ABD’ye rağmen” argümanını güçlendirmek ve büyük ihanetleri gizlemek için bir örtü olarak kullanılmıştır. Hakikati yansıtmayan suni bir gündemdir.
“Bir gece ansızın gelebiliriz” diyerek Kerkük’e
girmeyi hayal eden yöneticilerimize ABD’den Kerkük yerine İdlib’e vize çıkınca
Çanakkale’de şehit olan İdlibli Müslümanlara yapılan ihaneti örtme gereği
hissedilmiştir. Bununla hem esas gündem örtbas edilmiş hem de Türkiye’nin
İdlib’e ABD’ye rağmen girdiği algısı güçlendirilmek istenmiştir. Sanıyorum
amaçlanan da olmuştur. Zira ülkemizde görünenden ötesini idrak edemeyen
aydınlar(!) ve öğretilmiş yazarlar çok. Ülkemizin güçlü olmasını, büyük
devletlere kafa tutmasını ve kendi politikasını üretmesini elbette biz de
isteriz ancak perde arkasını göremeyecek kadar kör de değiliz. Hele ki
Çavuşoğlu İdlib’e Astana’da varılan mutabakat çerçevesinde girildiğini
açıklamışken ve Müslüman katili Rusya ile ortak hareket ediliyorken nasıl böyle
bir hayale kapılalım?
Dikkat edilirse Türkiye’nin Suriye, Irak ve tüm dış
siyaseti ile ilgili ameliyelerinde kendi politikasıymış gibi duyurusunu Erdoğan
yaparken, detayını ve yapılanı hangi çerçevede yaptığımızı hep ya dışişleri
bakanı ya da daha küçük yetkililer yapıyor. Algı yönetimi diye işte buna denir.
Peki, neden Türkiye’nin İdlib’e girmesi örtbas
edilsin, niye böyle bir şeye gerek var denilirse derim ki, Türkiye İdlib’e
zulmü engellemek, oradaki insanlara yardım etmek ve gerçektende terör
koridorunu kesmek için girmiyor da ondan. Kandil’den Akdenize kadar terör
koridoru oluşturulmak isteniyormuş da, Türkiye bunu engellemek için girmiş de,
vıy, vıy, vıy… Kardeşim, terör koridorunun başına, ortasına değil de neden
sonuna müdahale ediyoruz? Derdimiz terörü engellemek değil de, sınırlarımızın
kuşatılmasını kabul ettik de PKK-PYD’nin denize açılmasına mı karşıyız? Peki,
PYD’ye destek olan Rus ayısıyla ne işimiz var?
Önlerine bir harita alıp Suriye’nin kuzeyini
incelemekten aciz, onlarca gazeteci Kandil’de PKK yöneticileri ile röportaj
yapabiliyorken otuz yıldır terörün karargâhını çökertmeyen Türkiye’yi
çözemeyecek kadar zavallı ve belki de çözdüğü halde bunu dile getiremeyecek
kadar korkak ya da yandaş kalemler; şunu bilin ki hakikat gün gibi ortada. İslâm
Hilâfet Devlet’i kurulmadıkça ABD’ye rağmen hiçbir şey olmayacağı gibi Batı
müttefiki yöneticiler hep Batı’ya hizmet edecektir. Yine böyle oldukça yöneticilerimiz
siyaset kırıntılarını toplamaktan, yazarlarımız mürekkep artığı yalamaktan ve
aydınlarımız karanlığı ışık sanmaktan kurtulamaz. Yöneticilerimizde güçlü
devlet olma arzusu olsa Suriye’ye en başından girer, Esed’e müdahale edip Hilâfet
çalışmalarına destek olur ve Suriye’yi ilhak ettiğini açıklayıp tüm kâfir
ülkeleri oradan kovardı. Bilakis Türkiye en başından beri halkın yanındaymış
gibi gözüküp muhalefete ılımlılık şartıyla destek olmuş ve onların Hilâfet
projesine karşı savaşmasını istemiştir. İşte İdlib müdahalesi de bunun bir
parçasıdır. Zira İdlib’te ne PKK-PYD var, ne eli kanlı IŞİD ne de yüz binlerce
Müslüman’ı katleden Esed var.
Ayrıca ABD’ye misilleme yapılacaksa gidenlerin onda
birini bile oluşturmayan oradan gelenlere vize vermemekle değil İncirlik üssünü
kapatmakla yapılır. Bağımsız ve büyük devlet olacaksak müttefikliği bitirip
ABD’nin Suriye politikasına çomak sokmakla olur. Kerkük’ün Barzani’den kurtulup
terör örgütü Haçlı Şabi’nin eline geçmesine sevinmekle değil, Irak, Suriye ve
tüm İslâm beldeleriyle aramızdaki suni sınırları kaldırmakla olur. Batı ve onun
kokuşmuş ideolojisi demokrasiden vazgeçip en güçlü ideoloji olan İslâm’a
dönmekle olur.
@m_muratsavas