Cumhuriyet Nasıl Kuruldu?
29 Ekim 2013

Cumhuriyet Nasıl Kuruldu?

  1. Dünya savaşından yenik sayılan Osmanlı hilafet devletinde, İngilizlerin, İtalyanların ve Fransızların işgalleri başlamış, bu topraklarda ciddi bir başıboşluk ortaya çıkmıştı. Savaşın başından beri İngilizlere karşı savaşmanın yanlış olduğunu ve tek taraflı savaştan çekilmenin gerekli olduğunu düşünen Mustafa kemal, Yunanlıların İzmiri işgal ettiği bir dönemde ana doluya geçti. Kurtuluş mücadelesi altında Sivas ve Erzurum kongrelerinin ardından Anakarada işgal kuvvetlerine karşı Türkiye’nin liderliğini alarak 23 Nisan 1920 de millet meclisini kurdu. Açılış konuşmasında şunları söyledi“Alınacak bütün tedbirlerden ancak Hilâfet’in ve saltanatın korunması, Sultanın kurtuluşu ve memleketin yabancıların boyunduruğundan kurtarılması gayesi güdülüyor.” Sonra bir demeç daha verdi. Bu demecinde şöyle dedi: “Sultan, Başkentte istediği gibi hükmeden yabancı devletlerin elinde esir olduğundan, dolayısıyla hür bir sultan olmadığından ve hiç bir egemenlikten istifade edemediğinden şimdilik geçici olarak memleketin, ilişkilerini büyük Millet Meclisi idare edecektir.” dedi.

Mustafa Kemal'in asıl maksadı başından beri hilafeti kaldırıp yerine Cumhuriyeti ilan etmekti. Bu gayesini üç aşamada gerçekleştirebilecekti. Birincisi, işgal kuvvetlerine karşı toplumun liderliğini almaktı ki bunu başardı. Mustafa kemalin gayesini ve İstanbul hükümetine ve halifeye karşı olduğunu anlayan, sultan, Ankara ya ordu gönderdi, Mustafa kemalin birlikleri yeniliyor, sultanın ordusu Ankara ya doğru ilerliyordu, böylesi bir ortamda İngilizler, İstanbul hükümeti ile yapılan Sevr antlaşmasını kamuoyuna duyurmaya başladılar.

Bu sebepten dolayı bu korkunç ve zillete düşürücü anlaşmanın ilanı, bunu kabul edip imzalayan sultana karşı halkın alevlenmesi için yeterli bir sebepti. Böylece halkın desteği, Ankara'ya doğru yöneldi. Bütün memleket, yeni Ankara Hükümeti tarafına geçtiler. Bu destek, Ankara Hükümeti için askerî ve sivil bir kuvvetin teşekkül etmesine sebep oldu. Böylece Mustafa Kemal, ikinci aşamayı da kazandı. Memlekette ve orduda birinci derece nüfuz ve hâkimiyet sahibi olan ve Ankara'yı merkez edinen 2. bir Hükümet, kurmaya muvaffak oldu. Artık böylece Osmanlıda biri İstanbul, diğeri Ankara hükümeti olmak üzere iki hükümet vardı. Artık üçüncü aşamaya geçme sırası gelmişti oda, devletlerarası kongreler ve nihai anlaşmalar da Ankara hükümetini barizleştirmek.

Bunu gerçekleştirebilmek için, İngiltere, Fransa ve İtalya Ankara sınırlarına dayanmış olan Yunan ordusunun geri çekilmesi yönünde baskılarını artırarak, onları geri çekilmeye mecbur bıraktılar. Çekilen yunan ordusunun ardından Mustafa kemal taarruz emri vererek düşmanı kovmuş, memleketi kurtarmış biri haline getirilmişti. 1922 Temmuzunda Ateşkes Anlaşması yapıldıktan sonra Fransızlar ve İtalyanların arkasından Yunanlılar çekildiler. Memleket İngiliz garnizonundan başka bütün yabancı garnizonlardan temizlendi. İstanbul hükümeti elinde hiç bir yetki bulunmadan şeklî bir hükümet iken Mustafa Kemal'in nüfuzu ve halkçılığı memleketin her tarafında zirveye ulaştı. Kanunları yürütme, orduyu idare etme, bütün devlet işleriyle uğraşma gibi dâhilî hâkimiyetler, anlaşmalar yapma ve diğer devletlerle siyasî münasebetlerde bulunmak gibi haricî yetkiler, Ankara Hükümeti'nin elindeydi.

17 Ekim 1922 de müttefikler İngiltere. Fransa ve İtalya, Ankara ve İstanbul hükümetini anlaşma yapmak için Lozan da konferansa davet ettiler. Bu durum millet meclisi tarafından hoş karşılanmadı. Mustafa kemalin meclisteki adamları açık bir şekilde konferansa sadece Ankara hükümetinin gitmesi gerektiğini, Türkiye de bir hükümet varsa oda Ankara hükümetidir diyorlardı. Mebusların çoğunluğu İstanbul hükümetinin istifa edip yerine Mustafa kemalin bir hükümet kurmasını, Halifeninse anayasaya dayanan bir Sultan olmasını istiyorlardı.

Meclisteki bu tartışmalar içerisinde Mustafa kemal kürsüye gelerek, Hilafet ve saltanatın birbirinden ayrılmasını saltanatın kaldırılıp Vahdeddin’in azledilmesini teklif etti. Ortalık karıştı meclis teklifi encümen heyetine gönderdi. Ertesi gün âlimlerden ve avukatlardan oluşan heyet teklifi inceledi. Encümen teklife karşı ret kararı verdi. Fakat orada bulunan Mustafa kemal bir sandalyenin üzerine çıkarak şunları söyledi;

"Efendiler! Osmanlı Sultanı, hâkimiyetini milletten kuvvetle almıştır. Millet de onu ondan kuvvetle geri almaya azmetmiştir. Saltanatın mutlaka Hilâfet’ten ayrılıp kaldırılması lazımdır. Siz kabul etseniz de, etmeseniz de bu olacaktır. Çaresiz bazılarının başları bu arada kesilecek!"

Bunun üzerine encümene korku hâkim oldu. Titremeye başladılar. Buna rağmen teklifi Meclise iade ettiler. Mustafa kemal meclisde teklifin reye sunulmasını istedi. Etrafındakileri silahlandırmış, onlarda ellerini tabancalarına atmışlardı. Mustafa Kemal, tehdit ederek şöyle bağırdı: "Ben inanıyorum ki, Meclis bu teklifi ittifakla kabul edecek. Elleri kaldırarak oylama kâfidir." Bu sırada teklif oylamaya sunuldu. Bir kaç kişiden başka ellerini kaldıran yoktu. Fakat Reis; "Meclis teklifi ittifakla kabul etmiştir." diyerek neticeyi ilan etti. Mebuslardan bazıları sıraların üzerine çıkarak; "Bu doğru değildir. Biz kabul etmiyoruz." diye itiraz ettilerse de, Mustafa Kemal'in adamları onlara; “Oturun, susun!” diye bağırdılar. Ortalık karıştı, sesler yükseldi. Sonra oturum dağıldı. Bu hadise, Lozan Konferansına davet edildikten 14 gün sonra, yani 1 Kasım 1922 de vukuu buldu.

Vahdeddin, azledildi, 17 Kasım 1922’de İngiliz zırhlısıyla Malta'ya götürüldü. Bunun üzerine Abdül'Aziz'in oğlu ve Vahdeddin'in amcasının oğlu Emir Abdülmecit, Büyük Millî Meclisi'nin onayı ile Müslümanların Halifesi ilan edildi. Hilâfet’i destekleyen birçok kimse onu desteklediklerini bildirdiler. Rauf Bey, Dr. Adnan Bey, Fuat ve Kazım Karabekir onu, aleni ziyaret edip bağlılıklarını bildirdiler. Maksat, onların Halifeye hala sadık olduklarını ve Halifenin mevcut olduğunu dünyaya bildirmekti. Mustafa Kemal, saltanatı Hilâfet’ten ayırmakla yetindi. Sultayı kendi aldı. Halifeye hiç bir hâkimiyet bırakmadı.

Kazım Karabekir Paşa, generaller içinde Sultanı en çok müdafaa edenlerdendi. Bir konuşmasında Mustafa Kemal’i şöyle uyardı:

"Böyle mühim bir vakada memleketin görüşü alınmadan, şer’î bakımdan yeni Anayasaya, doğru bir kanun sayılmaz. İstediği yönetim biçimini seçmekte yalnız millet hak sahibidir." Hitabını tehditvari sözlerle bitirdi. "Ben ne pahasına mal olursa olsun memleketi Sultanlıktan, Cumhuriyete çevirme gayesi güden hareketlere karşı mücadele etmek üzere yemin ettim."

Mustafa kemal Kazım Karabekir’in, orduda ve halk nezdinde sevildiğini itibar edildiğini bildiğinden ona şu cevabı göndermişti; "Millet Meclisinin belirlediği Anayasa, nihaî bir mahiyet taşımıyor. Fakat memleketi düzenli bir şekilde demokrasi ile idare etmek isteyenlere bir yol gösterici olsun diye konulan umumî prensiplerden ibarettir. Bunlardan mukaddes sultanlığa veya Hilâfete karşı bir düşmanlık kokuları sezilmiyor veya cumhuriyete teşvik mahiyeti çıkmıyor. Bizim saltanatı yıkıp yerine cumhuriyet getireceğimizi tevehhüm edenler başka bir âlemde yaşıyorlar. O da hayal ve vehimler âlemidir."

20 Kasım 1922 de Lozan Konferansı açıldı. Osmanlı Devleti namına yalnız Ankara heyeti hazır bulunuyordu. Bu heyet 1. Dünya Savaşında yenilmez olan Osmanlı Devleti’nin temsilcisi sayıldı. İngiliz heyetine Hariciye Vekili Curzon başkanlık ediyordu. İngiliz heyeti başkanı Curzon, Türklere bağımsızlık verilebilmesi için dört şart ileri sürdü.

Bu şartlar şunlardı:

  • Hilâfet tam manasıyla ilga edilecek,

  • Halife hudut dışına sürülecek,

  • Mallarına el konulacak,

  • Devletin laikliğe dayandığı ilan edilecek.

Konferansın neticeye varabilmesi bu dört şarta bağlandı. Bunun için Konferans 4 Şubat 1923’de hiç bir netice elde edemeden dağıldı. İsmet İnönü, Türkiye'ye döndü. Mustafa Kemal, Eskişehir'e koşup konferansta cereyan eden hadiseleri ondan öğrendi. Onunla beraber Ankara'ya döndü.

Ankara’da onları karşılamaya mebuslar gelmemişti, bunun sebebinin onlara danışmadan İsmeti Lozana göndermesi olduğunu gördü. Mebuslar sonra İsmet'e hücum edip, onu Curzon ile yapılan görüşmelerde ahmakça hareket etmekle itham ettiler. Mebusların çoğunluğunun Rauf Bey tarafında olduğunu gören Mustafa kemal meclisi fes etti. Yeni seçimle ortaya çıkan mebusların durumu eskisini tasvip eden bir şekilde olmuştu. Mustafa kemal bu sefer meclisi işlevsiz hale getirmek ve kargaşa çıkartabilmek için, yeni bir oyun ortaya koydu. Bakanları, Çankaya'daki evine akşam yemeğine davet etti. Bu davette siyasî durum bütün cephesiyle münakaşa edildi. En sonunda Mustafa Kemal'in teklifi üzerine ertesi günü vazifelerinden istifa etmeye ve istifalarını da geri almaya karar verdiler. Maksatları Meclisi güç duruma sokarak eski durumlarını tekrar elde etmekti. Ertesi günü gece kararlaştırdıkları gibi bütün bakanlar birden istifa ettiler.

Meclis yeni bir hükümet teşkil etmek için toplandıysa da muvaffak olamadı. Mebuslar arasında mücadele ve münakaşa arttı. İki gün sonra Mustafa Kemal, bazı yakın arkadaşları için başka bir akşam yemeği verdi. İsmet, Fethi, Kemaleddin bunlar arasındaydı. Meclisin bir hükümet kuramayacak derecede güç durumda kaldığı meselesi konuşuldu ve durum gözden geçirildi. En sonunda Mustafa Kemal şöyle bir hitabede bulundu:

“Bu başıbozukluğa son vermek zamanı geldi. Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz. Bütün bu sorunlardan kurtuluş yolu budur. Fethi, yarın Mecliste işleri çıkmaza sokup, azaların elinden geldiği kadar birbirine düşürmek senin vazifen.” Bu sırada Kemaleddin'e; “Sen de, Meclisi bu güç durumdan kurtarmak için benim, işi ele almamı teklif edeceksin." dedi.

Ertesi günü toplantı başladı. Herkes kararlaştırdıkları gibi hareket etmeye başladılar. Toplantı başlayınca büyük bir gürültü koptu. Mebuslar birbirleriyle vuruşup gırtlak gırtlağa sarılıyorlardı. Bu şiddetli mücadele esnasında hükümet kurulması için Mustafa Kemal'in çağırılmasını, Kemaleddin teklif etti. Mebuslar aralarındaki gerginliği unutarak bunu kabul ettiler. Yalnız Mustafa Kemal, onların davetini ilk defa kabul etmedi. Bunun üzerine Meclisin hükümet krizini çözmekten aciz kaldığını ilan eden bir mektup yazdılar. Ve onun yardımını istediler. O da hükümet kurabilmesi için Meclisin, istediğini olduğu gibi kabul etmesini şart koştu. Onlar da kabul ettiler. 29 Ekim 1923 de Meclis mühim bir toplantı yaptı. Mustafa Kemal, kürsüye gelerek bir hitabede bulundu. Bu hitabede Türkiye'nin Cumhuriyet olmasını ilan etti. Bu hitabede şöyle dedi:

"Siz, durumu bu tehlikeli vaziyetten kurtarman için beni istediniz. Lakin bugün durumu siz meydana getirdiniz. İçinde bulunduğumuz krizin kaynağı geçici değil, aksine hükümet nizamımızın esasındaki bir hatadan meydana geliyor. Meclis hem yasama, hem de yürütme kuvvetini elinde tutuyor. İçinizden her mebusun hükümete ait bir kararın çıkışma iştiraki gerekiyor. Devletin her türlü işine ve bir bakanın kararına parmağını sokuyor. Efendiler! Bu gibi durumlarda hiç bir bakan vazifeyi ve onun mesuliyetini kabul etmez. Anlamanız gerekir ki böyle esaslar üzerine bir hükümet değil, curcuna olur. Bu düzeni değişmeniz gerekiyor. Bunun için de Türkiye'nin seçimle iş başına gelen bir Cumhurbaşkanının idaresi altında cumhuriyet olmasına karar veriyorum."

Mebuslar bu iğrenç karara karşı kriz geçirdiler ve hiç bir şey diyemediler, Zira onlar bunu beklemiyorlardı. Oylama yapılınca mebusların % 40 ı iştirak etmedi. Fakat daha önce Türkiye'nin Cumhuriyet olması kararlaştırılmıştı. Mustafa Kemal, Türkiye Cumhuriyetinin ilk Cumhurbaşkanı seçildi. Hilâfet’i ilga edip Devletin laikliğini ilan etmek için çalışmalara başladı. Mustafa kemal millet meclisinde hilafetin ilgasını ve laikliğe geçilmesini istiyor bu yönde mebusları idamla tehtid ederek onlara şöyle hitap ediyordu;

“Türk köylüleri beş asır boyunca Hilâfet, İslâmiyet ve din adamları için çarpışıp ölmediler mi? Türkiye'nin, Hintlerin ve Arapların menfaatlerini unutup kendisini İslâm devletlerinin liderliğinden kurtararak kendi menfaatleriyle meşgul olma zamanın artık gelmiştir.”

Bu terör havası, propagandalar ve şayialar arasında Meclisi toplantıya çağırdı Meclis 1924 senesinin Mart aylarının başında toplandı. Açılış nutku ile Hilâfet’in kaldırılmasının zarureti etrafında dönüyordu. Hemen bir itiraz fırtınasıyla karşılaştı. Meclise Hilâfet’in ilgasını isteyen bir teklif sundu. İnfial gösteren mebuslara karşı şu konuşmayı yaptı:

"Her ne pahasına olursa olsun cumhuriyeti tehlikeden kurtarıp onu ilmî ve sağlam temeller üzerine kurmak gerekir. Halife ve diğer Osman Oğullarının gitmeleri de icabeder. Eski dinî mahkemeler kaldırılıp yerlerine asrî kanunlara dayanan mahkemeler kurulmaları, dinî medreseler kaldırılıp yerlerine laik ve hükümetin kontrolü altında mektepler kurulmalı."

3 Mart 1924 sabahı Büyük Millet Meclisi'nin Hilâfet’in ilgasına ve dinin devlet işlerinden ayrılmasına, karar verdiği ilan edildi. Aynı gece Mustafa Kemal, İstanbul Valisini yarın sabaha kadar Abdülmecit'in Türkiye’yi terk etmesi lazımdır, emrini gönderdi. İki günden sonra Mustafa Kemal. bütün Osman Oğullarını toplayıp memleketin dışına çıkardı.

Böylece Mustafa Kemal, İngiliz Hariciye Vekili/Bakanı Curzon'un istediği dört şartı yerine getirdi. 8 Mart 1924 de, Türkiye Hariciye Vekili ve Türk heyetinin Başkanı İsmet Paşa, sulhun yapılması için mektup gönderdi. Müttefikler bunu kabul ettiler. 23 Nisan 1924günü Lozan Konferansı tekrar çalışmalarına başladı. Konferansa katılanlar, sulh şartlarında ittifaka vardılar. 24 Temmuz 1923 de Lozan barışı imzalandı. Yabancı devletler Türkiye'nin bağımsızlığını tanıdılar. İngilizler, İstanbul’dan ve Boğazlardan çekildiler. Bunu müteakip İngiliz Mebuslarından biri Avam Kamarasında Türkiye'ye bağımsızlık verilmesinden dolayı Curzon'a hücum etti. O da şöyle cevap verdi:

"Türkiye'ye hakikaten son verilmiştir. Bundan sonra belini doğrultamaz. Zira biz onun manevî kuvvetini mahvettik. Bu kuvvet, Hilâfet ve İslâmiyet’tir."

  1. senesi kutlanan cumhuriyet bu şekilde kuruldu. Bugün anlatıldığı gibi cumhuriyeti halk kurmadı. Biz Müslümanlar olarak neyi kutluyoruz?

  • Cumhuriyetle birlikte idam edilen, sürgün edilen âlimlerin akıbetinimi?

  • Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını mı?

  • Ümmetin vahdetinin dağılmasını mı?

  • Arkasın da korunulacak ve savaşılacak bir Halifenin olmayışını mı?

http://www.islamdevleti.org/kitaplar/hny/index.htm

Kaynak: Hilafet Nasıl Yıkıldı? (Abdulkadim ZELLUM)