Bir 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı(!) kutlamalarını daha geride bırakırken, bu gündem, Cumhuriyet konusu etrafında yoğunlaşılmasını da beraberinde getirmiştir. Lakin konuya girmeden önce bayram kavramına bir iki cümleyle de olsa açıklık getirmek istiyorum. Bilindiği üzere Allah Celle Celâluhû Müslümanları katından iki bayramla lütuflandırmıştır. Müslümanlar Rasullah Sallahu Aleyhi ve Sellem’in Medine’ye hicretinden bu günümüze kadar Ramazan Bayramı/İyd el-Fıtr ve Kurban Bayramı/İyd el-Adha olmak üzere iki bayramı kutlaya gelmektedirler. Bunun delili ise Hz. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Medinelilere özgü olan, cahiliye izleri taşıyan bayramların yerine bütün Müslümanların sevinip eğleneceği-kutlayacakları İslâm’ın iki bayramını onlara haber vermesidir. Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: “Allahu Teâlâ size, kutladığınız bu iki bayramın yerine, daha hayırlısını, Ramazan bayramı ile Kurban bayramını hediye etti.” (Sünen-i Ebû Dâvud, Salat, 239)
Kısa da olsa İslâmî bayramın ne olduğuna temas ettikten sonra asıl konumuza dönecek olursak. Dedim ya, mevzubahis Cumhuriyet olunca çok şeyler söylendi, çok şeyler yazıldı... İşte o yazılanlardan bir tanesi de Zaman Gazetesi yazarlarından Ahmed Şahin’in 30.10.2012 tarihinde kaleme aldığı “Dindarlar neden Cumhuriyet karşıtı gibi gösterilemez?” başlıklı yazısıdır. Tabiki benim bu yazıdan hareketle böyle bir makaleyi gündeme almamın temelinde, İslâm’ın yönetim nizâmı olan Hilâfet’in Cumhuriyet nizâmıyla aynîleştirilmesi yatmaktadır. Bakın Yazar, bugünkü Cumhuriyetçilerin aslında Müslümanlardan korkmaması gerektiğine vurgu yapan bir girişten sonra nasıl devam etmiş yazısına: “Cumhuriyetimiz bir asra yaklaşan ömre ulaşacak pek yakında inşallah. Biz bununla iftihar etmek istiyoruz. Çünkü cumhuri idare şekli bizim anlayışımıza ters değildir. Müslümanların ilk devlet yöneticileri raşit halifeler cumhuri yönetim şeklinin başlangıcını yapmışlardır. Kur’an-ı Kerim’in istişareyi emreden ayeti cumhuri yönetimin uygunluğunu ifade eder...” Kısaca Yazar makalesinde, hem Cumhuriyete sahip çıkıyor yani tasvip ediyor, bununla da yetinmeyip Cumhuriyet nizâmını Raşidî Hilâfet Devleti ile aynîleştiriyor. Şimdi yapılan bu aynîleştirmenin batıllığını muhtasar bir şekilde izah etmeye çalışalım. Şöyle ki;
Malum olduğu üzere Cumhuriyet, kelime manası itibariyle çoğulculuk ve çoğunluğun yönetimi demektir. Cumhuriyet rejiminin hüküm/teşrî konusundaki açılımı ise şu şekildedir;
Cumhuriyet rejimi teşrî’de yani yasamada gücünü halktan almaktadır. Cumhuriyet rejiminde halk başlı başına yasamanın masdarıdır/kaynağıdır. Halk belirler, halk seçer, halk yapar, halk yasalaştırır ya da halk yasamanın kaynağını oluşturur. Yani kısacası, Cumhuriyet rejiminin temeleni şu yaygın ilke oluşturmaktadır; “ Egemenlik kayıtsız şartsız Milletindir.” Egemenlik olgusu gücünü ve kaynağını halktan almaktadır. Hiç kuşkusuz Müslümanların nazarında yasamanın/egemenliğin yegâne kaynağı/ hâkimi Allah Azze ve Celle’dir. Yani Şârî’dir.
Egemenlik/ hâkimiyet ve yasama/teşrî’de tek kaynak mutlak manada Şeriat’tır. Buna yönelik çoklarca ayet- i kerîme mevcuttur. Şöyleki... Allah Subhânehû ve Teâlâ buyuruyor:
**أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللّهِ حُكْمًا لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ
“Onlar hâlâ cahiliye hükmünü mü arıyorlar? Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hümkmü Allah'tan daha güzel olan kimdir?” (Maide 50)
Yine Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor:
**يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُوٓاْ إِلَى ٱلطَّـٰغُوتِ وَقَدۡ أُمِرُوٓاْ أَن يَكۡفُرُواْ بِهِۦ وَيُرِيدُ ٱلشَّيۡطَـٰنُ أَن يُضِلَّهُمۡ ضَلَـٰلاَۢ بَعِيدً۬ا
“...Tâğuta inkâr etmeleri kendilerine emrolunduğu halde, Tâğut
un önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Hâlbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor.” (Nisa-60)
Asıl itibari ile bu nasslar Cumhuriyet’in batıllığını serahaten ortaya koymaktadır. Çünkü Cumhuriyet nizamı, hâkimiyetin yegâne kaynağı olan Şarî’nin diskalifiye edilip, halkın egemen kılındığı nizamın diğer bir adıdır...
Hilâfet Devleti’nin açılımı ise şu şekildedir; Hilâfet; İslâm Şeriatının hükümlerinin hâkim kılınıp İslâm davetinin tüm insanlığa taşınması için yeryüzündeki tüm Müslümanların önderliğidir. İslâm Hilâfet Devleti İslâm’ı kâmil manada hayat sahasına uygularken kaynağını Şeriat’tan alan yönetim nizamının adıdır...
Hilâfet Devleti’nde egemenlik/hâkimiyet kayıtsız şartsız Şeriata aittir. Yani Hilâfet Nizâmı’nda hükümlere sadece ve sadece Şeriat kaynaklık etmektedir. Kısacası İslâm Hilâfet Devleti’nde egemenlik/hâkimiyet Şeriata aitken, Cumhuriyet yönetiminde bu hak halka tevdî edilmektedir. Hilâfet Devleti’nin beslendiği temel menbaı ile Cumhuriyet’in beslendiği menbaı arasında harmonize edilemeyecek kadar farklılıkların olduğu her selim âkil için inkâr edilemez gerçeklerdir. Başka bir ifadeyle Hilâfet Devleti yapısı ve işlevselliği bakımından Cumhuriyetle kıyaslanamaz bile...
Şimdi benim anlamadığım nasıl olur da Hilâfet Devleti Cumhuriyete benzetilebilir? Ya da nasıl olur da Cumhuriyet’in en güzel mümessilleri(!) olarak Raşit Halîfeler örnek gösterilebilir? Nasıl olur da Hilâfet Devleti’nde egemenlik Şeriata, Cumhuriyet’te ise halka verilirken aynı oldukları iddia edilebilir?
Bir yönetim nizamı taltif edilecek ve insanlara model nizâm olarak lansedilecekse bu Cumhuriyet değil, Müslümanların yegâne yönetim nizâmı olan Hilâfet Devleti olmalıdır. Eğerki çalışılacaksa bunun için çalışılmalıdır.
لِمِثْلِ هَذَا فَلْيَعْمَلْ الْعَامِلُونَ
“Çalışanlar bunun için çalışsınlar.” (Saffât 61)
Mesele ayın 14 gibi beliğ iken taban tabana zıt olan iki yönetim nizamının aynîleştirilmesinin ya cehalet ya da ihanetten başka bir açıklaması yoktur. Vesselam...