Başbakan Erdoğan 12 Ekim 2013 tarihinde İstanbul’da Büyükşehir belediyesinin 758 İETT otobüsün hizmete alım törenine katıldı. Törende yaptığı konuşmada özellikle İstanbul’da son günlerde yaşanan trafik işkencesi konusuna değindi ve şunları söyledi: “Özellikle İstanbullu olarak otomobille olan ilişkimizi mutlaka ama mutlaka gözden geçirmemiz gerekiyor"… "Ulaşımın özel araçlarla değil, toplu ulaşım araçlarıyla yapılması gerekiyor. Bazı hatlarda otobüs-metro boş giderken içlerinde yalnızca bir kişi bulunan araçlarla yol almaya çalışanları görüyorsunuz. Biz bu kadar zengin bin ülke değiliz. Nüfus bu kadar hızlı artarken araç sayısı da çok ama çok hızlı artıyor. Türkiye’de 17 milyon motorlu araç var. İstanbul’daki sayı 3 milyon 65 bin adet. Türkiye’deki her 6 araçtan bir tanesi İstanbul’da bulunuyor. Yılda 350 bin motorlu araç trafiğe giriyor. Günde ortalama 1.000 araç trafiğe katılıyor.”
Başbakanın İstanbul trafiği ve araç sayısı ile söyledikleri sözlerden bir kısmı bunlardır. Ancak burada İstanbul başta olmak üzere büyükşehirlerdeki trafik sıkışıklığına çözüm için insanları toplu taşım araçlarını kullanmaya teşvik etmek sağlıklı bir çözüm değildir. Zira bir taraftan insanları sürekli olarak otomobil almaya teşvik eden bankaların birbirleriyle yarışarak otomobil kredileri dağıttıkları, gelir seviyelerine bakmadan toplumun her kesiminin banka kredilerini kullanarak otomobil alma yarışına girdiği, insanların sürekli olarak kolaylığı tercih ettiği bir toplumda trafik meselesinin toplu taşım araçlarını kullanmaya teşvik etmekle çözülmesi mümkün değildir.
Zira İstanbul gibi büyükşehirlerin nüfusu her geçen gün hızla artış göstermektedir. Başbakanın da konuşmasında değindiği gibi 1994 yılında belediye başkanı olduğu dönemde 8,5 milyon olan İstanbul’un nüfusunun bugün 15 milyona ulaşmıştır.
Bu nedenledir ki ilk olarak İstanbul gibi büyükşehirlere nüfus akışının durdurulmasını veya kırsal kesime geri dönüşümün gerçekleşmesini sağlayacak önlemlerin, düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Bu kapsamdan olmak üzere İstanbul gibi büyükşehirlerdeki trafik sorununun çözümünde dikkate alınması gereken önerilerden bir kısmını şu şekilde sıralamamız mümkündür:
1- Haksız ve dengesiz bir şekilde tüketimi tetikleyen faizli banka sistemi ve tüketici kredileri denilen husus engellenmelidir: Toplumu, kapitalist sistemin en belirgin özelliklerinden birisi olan tüketim toplumu olmaktan kurtarmak gereklidir. Çünkü kapitalist toplumlarda önemli olan üretimdir, üretimin artmasıdır. Dışarıdan bakıldığında üretimin artması ve artırılması çok iyi ve güzel bir şey gibi görünse de bu yaklaşım ve teşvikler kapitalistlerin servetlerinin artırılması esasına dayanan bir düşüncedir. Oysa önemli olan üretimin artırılması değil gelirin adil bir şekilde dağıtılmasıdır. Zira tüketimin artması, üretilen her yeni mal ve hizmetin satılmasını, üretilen mal ve hizmeti satın alacak müşterilerin bulunmasını gerektirmektedir. Bu ise kapitalistlerin servetlerinin daha da fazla arması anlamına gelir. İnsanlar üretilen ve piyasada satışa sunulan mal ve hizmetleri satın alacak gelir düzeyine sahip olamadıkları zaman reklamların ve mahalle baskısı diyebileceğimiz bir takım faktörlerin de etkisi ile farklı şekillerde satın alma arayışlarına girmektedir. İşte insanların bu durumlarını çok iyi bilen daha doğrusu bu alt yapının oluşması için planlı bir çalışmanın parçası olan bankalar değişik isimler altında krediler vererek insanların tüketim arzularını karşılamaktadırlar.
Günümüz Türkiye’sinden örnek verecek olursak piyasada satılmakta olan değişik model ve türlerdeki sıfır km otomobillerin en ucuz olanlarının fiyatları 25.000 TL gibi bir fiyattan başlamakta ve kalitesine göre fiyatlar yükselmektedir. Yine şu anda tüm otomobil firmaları tarafından satılan ticari olan ve olmayan her cinsten satılan otomobillerin önemli bir kısmının banka kredileri aracılığıyla satın alındığını görmekteyiz. İnsanların banka kredilerini kullanarak ekonomik gücüne bakmadan otomobil almak için adeta birbirleriyle yarıştıkları veya binmekte oldukları otomobilin model ve kalitesini yükseltme teşebbüslerinde bulundukları bir ortamda yaşamaktayız. Konu ile ilgili Bankalar Birliği’nin istatistik rakamları aşağıdaki gibidir:
Tüketici kredisi ve konut kredisi kullanan toplam kişi sayısı 13.878.974 kişiye, kredi miktarı ise 209 milyar TL’ye ulaştı. Nisan-Haziran 2013 döneminde 3.035.819 kişiye, 53,6 milyar TL tutarında tüketici kredisi ve konut kredisi kullandırılmıştır. Kredi kullanan kişi sayısı bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 35 oranında, bir önceki üç aylık döneme göre ise yüzde 10 oranında artmıştır. Aynı dönemde kullandırılan kredi miktarı ise bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 97 oranında, bir önceki üç aylık döneme göre ise yüzde 23 oranında büyümüştür.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (Tcmb) Haftalık Para ve Banka istatistiklerine göre, 27 Eylül-4 Ekim haftasında mevduat bankalarının tüketici kredileri 911 milyon 104 bin liralık artışla 226 milyar 720 milyon 366 bin liraya, taksitli ticari krediler 554 milyon 830 bin lira yükselişle 110 milyar 441 milyon 894 bin liraya ulaştı. Söz konusu dönemde mevduat bankaları kredi kartı harcama tutarı ise 894 milyon 933 bin lira artarak 90 milyar 579 milyon 695 bin lira oldu. Mevduat bankalarındaki tüketici kredilerinin 97 milyar 639 milyon 52 bin lirası konut, 7 milyar 800 milyon 640 bin lirası taşıt kredisi ve 121 milyar 280 milyon 674 bin lirası da diğer kredilerden oluştu
Yukarıdaki istatistik rakamlarından da görüleceği gibi toplam nüfusun %20’si bankalardan “Tüketici kredisi ve Konut Kredisi” kullanmıştır. Yine istatistik rakamlarına bakıldığında kullanılan bu krediler belli oranda ödenemeyen ve haciz durumunun söz konusu olduğu kredilerdir.
Konumuzla tüketici kredileri arasındaki bağlantıya gelecek olursak Nisan-Haziran 2012 dönemine oranla Nisan-Haziran 2013 döneminde “Taşıt Kredileri” %120 oranında artış göstermiştir. Bu ise taşıt kredileri nedeniyle trafiğe çıkan araç sayısının normalinden çok daha fazla artması anlamına gelmektedir.
Banka ve faiz sisteminin ne kadar tehlikeli ve zararlı olduğu hayatın her alanı üzerinde olumsuz etkilerinin bulunduğunu burada da görmekteyiz. Belki dışarıdan bakıldığında “Tüketici Kredilerinin” trafik sorunu üzerinde herhangi bir etkisinin bulunmadığı düşünülebilir. Ancak hem “Tüketici Kredilerinin” hem de “Konut Kredilerinin” trafik sorunu üzerinde doğrudan etkileri vardır. Taşıt kredisi kullanım oranının artması ve kolaylaştırılması sıfır Km araba alma gücü olmayan kimsenin araç alması, toplu taşım araçları yerine tek başına özel arabasını kullanarak trafiğe çıkması anlamına gelmektedir. Diğer taraftan konut kredilerinin artması değişik sebeplerle İstanbul gibi büyükşehirlere dönük nüfus akışının, göçün hızlanması dolayısıyla da trafiğin artması anlamına gelmektedir.
Netice olarak evlerinin önünde arabası olduğu halde insanlara toplu taşım vasıtalarını kullanmaları çağrısında bulunmakla trafik sorunu çözülmez. Bunun için birinci olarak banka sisteminin ve faizli kredilerin tümüyle ortadan kaldırılması gerekir.
2- Kapitalist sistemin en temel özelliklerinden birisi olan “Tüketim Toplumu” yaklaşımlarına ve bunu tetikleyen reklam faaliyetlerine son vermek gerekir. Zira kapitalizmin en önemli temellerinden birisi olan tüketim toplumu oluşturma yaklaşımları insanları hayatın her alanında güçlerinin üzerinde bir tüketime teşvik etmekte beraberinde de toplumun her alanında sıkıntılara neden olmaktadır. Örneğin günümüz Türkiye’sinde toplumun önemli bir kısmının elinde çok sayıda “Visa” kartları bulunmakta ve insanlar ekonomik güçlerinin birkaç katı düzeyde alışveriş yapmakta ve bankalara borçlanmaktadırlar. Son günlerde “Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu’nun” kredi kartlarına düzenleme getirme çalışmaları da yaşanan bu sıkıntıların bir sonucudur. Ancak ne olursa olsun hiçbir surette bu çalışmalar da bankacılık sisteminin toplum üzerindeki kan emici etkisini ve diğer tehlikeli sonuçlarının hiçbirisini çözmez. Bankacılık sisteminden kaynaklanan sorunların çözümü için tek yol vardır o da, faizli bankacılık sisteminin tümüyle ortadan kaldırılmasıdır. Banka adı verilen kurumların faaliyetlerinin para transferleri, döviz bozdurma işlemleri, altın alım satımı gibi işlemlerle sınırlandırılması gerekir. Faiz ve benzeri tüm işlemler tümüyle engellenmelidir.
3- İnsanların büyükşehirlere göç etmelerine neden olan hususlar çözülmelidir. Bu hususların bir kısmını başlıklar halinde şöylece özetleyebiliriz:
a- Geçimlerini sağlamak için kırsal kesimdeki insanların zorlanmaları. Özellikle köylerde yaşayan insanlar tarımsal üretim girdilerinin pahalı olması, ürettikleri ile maliyetleri arasında tersine bir ilişkinin bulunmaktadır. Diğer bir ifade ile çiftçilerin tarımsal faaliyetleri için harcadıkları para ile hasat zamanı elde ettikleri ürünün satışından elde ettikleri gelir arasında eksi fark ortaya çıkmakta, çiftçiler zarar etmektedirler. Çiftçiler mazot, tohum, gübre ve diğer maliyetlerdeki yüksek maliyetler nedeniyle kâr elde edememekte bu nedenle de asgari ücretle çalışmaya razı olarak ailesiyle birlikte büyükşehirlere göç etmektedirler.
b- Özellikle İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Konya, Kayseri gibi illerde imar faaliyetlerinden kaynaklanan hususlar. Büyükşehirlerdeki imar faaliyetleri insanların belli kesimini kolay yoldan zenginleştirmekte ve imar faaliyetleri belediyelerde en önemli “rant” kapılarından birisini oluşturmaktadır. Bu durum kırsal kesimden büyükşehirlere gelen insanlar üzerinde de etkili olmakta insanlar belli bir zaman sonunda yani imar çalışmaları sonunda kazançlı çıkacakları düşüncesiyle imara açılmamış bölgelerden arsa satın almakta, bu bölgelerin imara açılması sonrasında da satın almış oldukları gayrimenkulün büyüklüğüne, konumuna göre daire, dükkân gibi mülklere sahip olmaktadırlar.
c- Büyükşehirlerde insanlara sunulan devlet hizmetleri, elektrik, yol, su, telefon, hastane ve eğitim gibi imkânların kırsal kesime oranla daha ileri düzeyde olması. Özellikle 2000’li yılların başlarına kadar geçen sürede bu hususlarda büyük şehirlerle kırsal kesim arasında çok büyük uçurumlar yer almaktaydı.
**d-**Sağlık hizmetlerinden tümüyle faydalanmak ve belli bir yaştan sonra emekli olmak için insanların özellikle büyükşehirlerde devlet memuru veya sigortalı olarak çalışmak istemeleri.
e- Büyükşehirlere göç eden ve özellikle imar faaliyetleri sonucunda mülk sahibi olan, hayat standartları değişen, lüks bir yaşam tarzına alışan insanların kırsal kesimde, köylerde yaşayan yakınları veya diğer insanlar üzerinde etki oluşturmakta ve insanlar köylerde yaşamaktansa şehir hayatında yaşamaya özenmektedirler. Dolayısıyla tarımsal faaliyetlerle ve hayvancılıkla uğraşmayı kendileri için bir züll kabul etmekte, çok hızlı bir şekilde büyükşehirlere göç etmektedirler. Özellikle genç nesil tarlada bahçede çalışmayı, ahırdaki ineklere veya koyunlara bakmayı, onların sütünü sağıp yağ, peynir, yoğurt ve diğer gıdalar üretmeyi kendileri için küçük düşürücü bir faaliyet gibi algılamaktadırlar.
f- Yukarıdaki maddelerde anlattığımız nedenlerle büyükşehirlere göç eden çalışabilir emek gücünün büyükşehirlere göç etmesi nedeniyle kırsal kesimde çalışacak iş gücü temininde zorluk çekilmekte, işgücü maliyetleri yükselmekte ve diğer nedenlerle birlikte hem tarımsal araziler atıl kalmakta hem de hayvancılık faaliyetlerinde gerileme yaşanmaktadır.
**g-**1984 yılından itibaren PKK faaliyetleri nedeniyle Güneydoğudan göçün hızlanması. İki ateş arasında kalan insanlar hayatlarını idame ettirebilmek için köylerini, tarlalarını, bahçelerini terk ederek büyük şehirlere göç etmek zorunda kalmıştır.
Büyükşehirlere göçü tetikleyen hususlarla ilgili olarak yapılan çalışmalarda daha farklı nedenler yer almakla birlikte biz özellikle bunlardan daha etkili olanlarını buraya aktardık. Burada sıralanan hususların ve bunlar dışında daha başka hususların çözümü için detaylı bir proje ortaya koymamız mümkün olmakla birlikte biz burada ana hatlarıyla bazılarını zikretmekle yetineceğiz. Bunlar:
**A-**Tarım politikasının değiştirilmesi gerekir. Bu kapsamda hemen yapılması gereken hususlar şunlardır:
1- Ekilebilir tarımsal arazilerin üç yıl üst üste ekilmemesi halinde arazi sahibi olan kişiden alınarak bu araziyi ekebilecek kimseye verilmesi. Böylelikle hem arazilerin gereksiz yere miras yoluyla bölünüp parçalanması engellenmiş olur hem de ekilebilir arazilerin tümü tarımsal faaliyete kazandırılmış olur.
2- Tüm insanlar için geçerli olmak üzere mazot gibi akaryakıt girdilerindeki ve elektrik gibi enerji girdilerindeki yüksek vergilerin tümüyle kaldırılması.
3- Gerek tarımsal ve gerekse hayvancılık faaliyetinde bulunan insanlardan finansman sıkıntısı çekenlere faizsiz borç verilmesi.
**4-**Yatırım teşvikleri denilen faaliyetlerin tümüyle kaldırılması. Zira yatırım teşvikleri denilen faaliyetler genellikle büyük ve güçlü kapitalist yatırımcıların etkisiyle hazırlanmakta bu nedenle de özellikle güçlülerin işine yaramaktadır. Diğer taraftan bu teşviklerin uygulanmasında çoğunlukla usulsüzlüklerle ve sahtekârlıklarla karşılanmaktadır. Bir başka yönüyle yatırım teşvikleri insanlar arasında haksız rekabet demektir.
**B-**Kırsal kesimdeki insanlara köylerinde ve kasabalarında elektrik, su, telefon, yol, hastane, eğitim hizmetleri gibi devlet tarafından sağlanması gereken her türlü hizmetin eksiksiz bir şekilde sağlanması.
C- İster devlet memuru statüsünde olsunu ister Bağ-Kur isterse SSK gibi isimler altında olsun çalışan insanların aylıklarından belli oranda yapılan sağlık sigortası ve emeklilik ikramiyesi primleri gibi uygulamaların tümüyle kaldırılması. Devlet, tebaasını oluşturan tüm insanların temel ihtiyaçlarını temin etmeyi garanti etmelidir. Temel ihtiyaçlar; yiyecek, giyecek, sağlık, mesken, eğitim ve güvenliktir. Devlet, bu tür hizmetler için tebaasından hiçbir isim altında para almamalı ve herhangi bir isim altında sağlık sigortası pirimi yatırılmasına gerek kalmaksızın tüm insanların her türlü sağlık ihtiyaçlarını karşılıksız olarak sağlamalıdır. Evi olmayana ev temin etmeli, giyeceği ve yiyeceği olmayana ise giyecek ve yiyecek temin etmelidir. Üniversite seviyesine kadar tüm gençlerin eğitimini karşılıksız olarak gerçekleştirmelidir. Ülkenin neresinde bulunursa bulunsun tüm insanların güvenliğini eksiksiz bir şekilde sağlamalıdır. Yine aynı kapsamında olmak üzere hangi yaşta olursa olsun ister erkek isterse kadın olsun “EMEKLİLİK” gibi bir uygulamaya kesinlikle son verilmelidir.
Konumuzu uzatacağı için bu maddede sıralanan hususların nasıl gerçekleştirileceği, özellikle bunların finansmanının nasıl sağlanacağı ile ilgili detaylar bir başka yazıda tafsilatlı bir şekilde anlatılacaktır.
**D-**Büyükşehirlerde yürütülen imar faaliyetleri ile ilgili yeni düzenlemeler yapılmalı ve imar çalışmalarının kısa yoldan çok büyük kazançların elde edildiği rant kapısı olmasına son verilmelidir. Bunun için ise öncelikle insanların gözlerini büyük şehirlere dikmesine neden olan yukarıda sıraladığımız hususlar öncelikli olarak uygulanmalıdır. Ayrıca imar faaliyetlerinde trafiğin sıkışmasına veya kilitlenmesine neden olan imar düzenlemeleri ortadan kaldırılmalıdır. İmar çalışmaları yapılırken trafiğin hızlı, düzenli ve sorunsuz olarak akmasını sağlayacak güzergahlar seçilmeli, birilerine rant sağlamak için yollar yılan gibi kıvrım kıvrım dolaşmamalıdır. Bunun için hem imar kanunu değiştirilmeli hem de imar düzenlemelerini yapanlar çıkarcı bir mantıktan uzak durmalıdırlar. İmar kanununda düzenleme yapılırken dikkate alınması gereken hususlardan önemli hususlardan birisi de şudur.
Şehir nüfusunun artması veya daha başka nedenlerle yeni yolların açılmasına veya bazı yollardaki güzergâhların değiştirilmesine kesin ihtiyaç duyulması halinde gereği yapılmalıdır. İhtiyaç duyulan yeni yol güzergâhlarında ister ticari faaliyet alanları bulunsun isterse konutlar bulunsun trafiğin rahatlaması için buralara hemen yol yapılmalıdır. Çünkü artık bu alanlar özel mülk olma statüsünden çıkmış kendiliğinden doğrudan kamu mülkiyeti haline gelmiştir. Bu güzergâhlarda bulunan mülk sahiplerine mülklerinin bedeli ödenerek buralara yol yapılır. İmar kanunlarında yapılacak olan düzenlemeler içerisinde bu şekilde bir madde mutlaka yer almalıdır.
Ancak bizim burada değindiğimiz husus “KAMULAŞTIRMA” işlemi değildir. Çünkü kamulaştırma birtakım sebeplerle özel mülkiyetin kamu mülkiyeti haline getirilmesidir. Yukarıda anlattığımız durumlarda ise açılması gereken yol güzergâhlarında bulunan alanlar yapısı itibariyle kamu mülkiyetine dönüşmüş alanlardır. Çünkü buralar artık tabiatıyla “KAMU MÜLKİYETİ”dir. Dolayısıyla kamulaştırma diye bir durum söz konusu değildir.
Özellikle büyükşehirlerdeki trafik sorununun çözülmesi için yapılması gereken hususlardın önemli olanlar bunlardır. Elbetteki bu hususun teknik yönden detayları vardır. Teknik detaylar şehir planlamacıları, trafik uzmanları, mimarlar ve mühendisler gibi konunun uzmanlarına bırakılır ve buna onlar karar verirler.