Doların tarihi bir rekorla 3,44 seviyesini görmesi üzerine son bir haftada toplantı üstüne toplantı yapan Ekonomi Koordinasyon Kurulu, yaşanan krizin uluslararası gelişmelere bağlı olduğunu belirtmiş ve faiz artırımına gitmekten başka bir çare bulamamıştır. Kapitalizmin uygulandığı ülkelerde iktisadi sistemin krizleri bitmez. Çünkü iktisadi krizler bizzat kapitalist iktisatçıların dediği gibi kapitalizmin doğasında vardır. Kapitalist iktisatçılar, krizlerin kapitalizmin ekonomik sisteminde doğal bir durum olduğunu ve bunun piyasaları düzeltici hareketler olduğunu söylerler. Oysaki bu çaresizliğin ortaya çıkardığı kocaman bir yalandır! Bu ne köhne bir sistemdir ki gidişatını düzeltmek için krizlere ihtiyaç duymaktadır?
Kapitalizmin krizlerle dolu olmasının başlıca sebepleri; hatalı fikirler üzerine kurulan iktisadi düşünceleri, iktisadın bilimsel bir metod ile incelenmesi, uygulanan kâğıt para sistemi, ödemeler dengesinin kolayca bozulması ve daha çok kazanç elde etmek isteyen açgözlü devletler ve şirketlerdir. Ancak bugünlerde yaşanan, hükümetin ve medyanın uzunca bir süre görmek istemediği krizin ana sebebi paradan yani dolardan kaynaklanmaktadır. Çünkü dolar Amerika’nın siyasi ve ekonomik hegemonyasının bir aracıdır.
Günümüzde para deyince aklımıza gelen ilk şey dikdörtgen bir kâğıt parçasıdır. Oysaki 1800’lü yılların sonlarına kadar dünyada geçerli olan para, zati bir değeri olan altın veya gümüştü. Batılı devleler özellikle 1929 yılında patlak veren büyük buhrandan sonra kâğıt para sitemine geçerek altın standardından vazgeçtiler. Bunu da ilk önce 1931 yılında İngiltere, 1933 yılında Amerika ve 1936 yılında Fransa uyguladı.
İkinci dünya savaşından sonra ağır kayıplar veren Avrupa devletleri, 1944 yılında Amerika’nın Bretton Woods kentinde yapılan konferanstan sonra paranın yeniden altına bağlanmasını kararlaştırdılar. Yani yine kâğıt para kullanacaklardı ama bunu altın karşılığında basacaklardı. Amerika’nın ev sahipliğinde yapılan bu konferansta doğal olarak Amerika’nın hâkimiyeti söz konusu oldu ve alınan kararlara göre dolar sadece altınla değiştirilebilecekti. Böylece Amerika o dönemdeki 38 milyar dolarlık altın stokunun 25 milyar dolarına sahip oldu. Bir başka açıdan Amerika, dünyadaki mevcut paraları dolara endekslemeyi ve doları tüm paralara hâkim kılmayı başardı. Bundan sonra diğer devletler kendi bankalarında altın rezervi bulundurmak yerine dolar rezervi bulundurmaya başladılar. O gün Amerika dolar kur fiyatını 1 ons başına 35 dolar olarak belirlerken diğer devletler paralarının kur fiyatını doların altın değerine göre belirlediler. Aradan geçen 45 yıl sonra bugün ise altının onsu 1.181 dolardır.
Amerika “altın döviz” sitemini 1971 yılında Başkan Nixon döneminde kaldırdı ve yerine dolar sistemini getirdi. Dünyadaki diğer devletler ise buna ses çıkaramadı. Böylece dolar Amerika'nın dünyadaki diğer devletlerin paraları üzerindeki bir baskı aracı ve sorunu haline geldi. Bunu da Nixon döneminin Hazine Bakanı olan John Connally şöyle ifade ediyordu: “Dolar bizim paramız ama sizin sorununuz.”
İşte o günden sonra devletlerin merkez bankaları döviz rezervleri ile doldu. Ancak bu döviz rezervlerinin neredeyse hiçbir karşılığı yoktur. Zira kâğıt para sisteminde devletler, siyasi ve ekonomik açıdan güçlü olan devletlerin paralarını rezerv olarak tutmak zorundadırlar. Böyle olunca da güçlü devletin ekonomik ve siyasi durumunda meydana gelen bir değişiklik, diğer devletlerin paralarında ve ekonomilerinde krize sebep olmaktadır. Örneğin rezervlerini dolar olarak saklayan devletler stoklarını koruyabilmek için doların istikrarını korumaya önem vermek durumundadırlar. Zira günümüzde dolar sadece Amerikan parası olmanın dışında, dünya para birimidir. Böyle olunca da merkez bankalarında dolar rezervi olan ülkeler Amerika’nın siyasi hegomanyasına direnememekte ve dolara sahip çıkmak zorunda kalmaktadırlar. Bugün dünyada tedavülde bulunan doların 2/3 oranındaki tutarı Amerika dışındaki ülkelerde bulunmaktadır. Ayrıca dünyadaki tüm ülkelerin merkez bankalarında bulunan döviz rezervlerinin %64’ü Amerikan dolarından oluşmaktadır. Dünyada en fazla döviz rezervi bulunan ülkelerin başında ise 4 trilyon dolar ile Çin, 1,2 trilyon dolar ile Japonya, 396 milyar dolar ile Rusya, 368 milyar dolar ile G. Kore ve 350 milyar dolar ile Hindistan gelmektedir. Türkiye’nin döviz rezervi ise 101 milyar dolardır.
Görüldüğü üzere Amerika Alaska’dan getirdiği tomruklardan yaptığı kâğıtların üzerine damga vurmakta ve tüm dünyaya dağıtmaktadır. Amerika, devletlerarasındaki mevcut konumdan düştüğünde, merkez bankalarında dolar rezervi olan ülkelerin elinde kâğıttan daha kıymetli olan bir şey bulunmayacaktır. İşte böylesine gerçek bir değerden mahrum olan paranın kriz unsuru olması ise kaçınılmazdır.
2008 yılındaki Mortgage krizinin Türkiye’yi teğet geçeceğini söyleyen dönemin Başbakanı Erdoğan, Körfez ülkelerinden gelen ve kaynağı gösterilemeyen 5 milyar dolar tutarındaki sıcak parayla o krizi atlatmıştı. Ancak bugün AB ile bozulan ilişkilerden sonra bu devletlerin yapacağı spekülasyonlar eliyle ciddi sıkıntılar ile karşılaşılacaktır. Belki de İngilizler darbe ile başaramadıklarını, ekonomi ile başarmaya çalışacaklardır. Özellikle hükümet yanlısı medyanın uzunca bir süredir “FETÖ askerî darbede başarısız oldu, şimdi sıra ekonomik darbede” minvalindeki açıklamaları, her şeyde olduğu gibi ekonomik krizin de “FETÖ’nün” üzerine atılmasına zemin hazırlamak içindir. AK Parti hükümeti darbe ile gelmediği için darbeyle gitmemiştir ama unutulmamalı ki AK Parti hükümetleri, 2002 yılında Ecevit dönemindeki ekonomik krizlerden sonra iktidara gelmiştir. Tüm seçim vaatlerinde sağlanan istikrara vurgu yapan AK Parti, ilk defa ciddi bir ekonomik krizle karşılaşacaktır. Bu nedenle diyorum ki: Bu sefer teğet geçmeyebilir!