Bu Ne Perhiz Bu Ne Lahana Turşusu!
16 Mart 2017

Bu Ne Perhiz Bu Ne Lahana Turşusu!

Büyüklerimizin bir sözü vardır. ‘Kişinin en büyük gafleti kendi parmağıyla gözünü oymasıdır’ İşte kapitalizmin bekçiliğini yapan Hükümet, 15 Temmuz 2016 tarihinden sonra öylesine bocalamış ve öylesine aciz kalmıştır ki adeta kendi parmağıyla gözünü oymuştur.

•O günden bugüne, Hükümet kanadından yapılan Batı karşıtı söylemler, somut adımlara dönüşmemiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “PYD/YPG'ye silah desteğini verenler bu güçlerdir. Hepsinin elimizde belgeleri vardır”[1] demiş ancak el-Bab’ta Türk askeri savaşırken, PYD ile hatıra fotoğrafı çektiren Amerika’ya tek laf edilmemiştir. Yine Başbakan her fırsatta Batı’ya veryansın etmiş ancak fiiliyatta bırakın adım atmayı, dostane ilişkileri geliştirme yoluna gitmiştir. Batı ülkelerinin desteğiyle yapılan onlarca terör saldırısının akabinde yüzlerce masum insan canını kaybetmiş, arkalarında gözü yaşlı ailelerini bırakmışlardır. Bütün bu yaşananların ise Hükümet’in dış siyasetine zerre kadar etkisi olmamış, aksine Batılı kâfir devletler ile olan anlaşmalarına devam ederek, nerdeyse her gün yapılan basın açıklamalarında “onlarla dost ve müttefik olduklarını” söylemekten çekinmemişlerdir. Öyle ya Hükümet, onların açık düşman olduğunu bilmekte ancak maslahat icabı bu ilişkileri devam ettirmek zorundadır!

•Bununla birlikte kamuoyunda “FETÖ” adı verilen örgüt kapsamında yapılan operasyonlarda aralarında hamile, yaşlı ve yeni doğum yapmış olan yüzlerce kadının gözaltına alınması ve tutuklanması, henüz serbest bırakıldıklarına ya da yargılandıklarına yönelik bir haberin olamaması ise ayrı bir şüphe oluşturan muammadır.

Yine 5 Mart tarihinde yapılması planlan “Dünya Hilafet’e Neden Muhtaç” konferansı, resmi izin talebinde bulunulduğu halde laik kesimin baskılarıyla Bayrampaşa İlçe Kaymakamlığı tarafından iptal edildi. Hemen akabinde hiçbir gerekçe gösterilmeden gözaltına alınan Mahmut Kar ve Osman Yıldız’ın serbest bırakılmaları için, 6 Mart Pazartesi günü Emniyet Müdürlüğü önünde toplanan ve aralarında onlarca çocuk ve kadının bulunduğu 300 Müslüman gözaltına alındı. Bu vakıa, gaflet üstüne gaflettir. İslam nizamının savaş hukukunda dahi böylesi bir müdahale söz konusu değildir. Bırakın gözaltına almak, savaşta “kadınlara, çocuklara, yaşlılara, mescitlere ve ağaçlara dokunmayın” emri vardır.

•Günümüzde ise laik demokratik ve “hukuk” devleti dediğimiz kapitalist sistemin günümüz bekçilerinden olan Hükümet’in, görünen o ki; referandum sürecinde tek bir muhalif sese ve eleştiriye tahammülü kalmamıştır. Zira birkaç gün önce, Yalçın İçyer hocanın gözaltına alınması, 3 gün sonra Sayın Mehmet Pamak’ın gözaltına alınması ise elbette sözün bittiği yerdir. “Daha güçlü bir Türkiye için” bu kadar acizlik neden? Yoksa bu yapılanlar tarafsız bir hukuk devleti(!) için mi?

•Peki ya referanduma yönelik halkta oluşturulmaya çalışılan, “Evet” veya “Hayır” diyenlerin durumuna ne demeli… Evet diyenler, kahraman ilan edilirken, hayır diyecek olanlar vatan haini düşmanlar olarak tehdit unsuru addedilmeye başlandı. Hiçbir muhalif propagandanın yapılmasına bile izin verilmeyen, buna ilaveten bütün medya ve basın organlarının sadece “Evet” yönündeki “tarafsız” yayınlarına ne demeli!

Galiba Demokrasinin, insanların her konuda fikir hürriyetine sahip olması gerekir, dediği düşünce özgürlüğü bu olsa gerek!

•OHAL’in üç ay daha uzatılmış olması ise kanayan yaraya adeta tuz basmış, konuşmak isteyen, belki de bütün bu olaylara “yeter” diyecek insanların boğazına kılçık gibi takılıp kalmış, susmak ve sessiz kalmak zorunda bırakmıştır.

•Buna bir de Hükümet’in Hollanda ile yaşadığı krizi eklemek yerinde olacaktır. Yukarıda dediğimiz gibi kişinin en büyük gafleti, kendi parmağı ile gözü oymasıdır. Hatırlatmak isterim ki “İsrail”le çok ciddi krizler yaşadık! Sonrasında Mavi Marmara şehitlerinin davası düşürüldü… Rusya ile çok büyük krizler yaşadık! Şimdi ise aramızdan su sızmıyor, hem dost hem müttefik olduk… Şimdi sırada Hollanda mı var? Ama ona da “16 Nisan’dan sonra” diyoruz… Allah aşkına “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu”? Cevap vermek için bile zaman isteniyor. Bu düpedüz aciz ve çelimsiz, diplomatik bir çaresizliktir.

Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın koşmasının satır aralarında kullandığı şu cümleye dikkat etmek istiyorum “Batı hortladı…” Madem bunu açıkça dile getirdiniz, o zaman Batı’nın tamamından beri olun ve bütün siyasi ilişkileri bitirin.

Görüldüğü gibi 3 dönem üst üste demokrasi bünyesine tek başına iktidar olan AK Parti Hükümeti, toplumda işsizlikten tutun, ekonomik krize, suç oranlarının artmasından tutun, ahlaki ve toplumsal çöküşe kadar birçok alanda derinleşen bir problem yumağını getirmiştir. Boşanmalarla yıkılan yuvaları kurtarmaktan aciz kalmıştır. Ahlaki çöküşün en büyük sebeplerinden olan içki, kumar ve fuhuş ise başını almış gitmektedir. Ümmetin kalkınması adına hiçbir ilerleme kat edemeyen AKP Hükümeti başkanlıkla mı toplumu kalkındıracak? Yaklaşık bir asırdır kapitalizm ile sömürülen ülkemin insanları şunu bilin ki sizi sadece Nübüvvet metodu üzere Raşidî Hilafet kurtaracaktır. Ona sarılın…


[1] 02.03.2017