Birinci Youtubers Meydan Muharebesi
11 Kasım 2017

Birinci Youtubers Meydan Muharebesi

Sosyal medya acayip bir arena. Özellikle son yıllarda popülaritesi iyice artan facebook, twitter, instagram gibi sosyal medya araçları sayesinde insanlar kendilerini özgürce ve özgünce ifade edebiliyorlar. Bu bakımdan sosyal medya, bağımsız yapılar olarak dikkat çekiyor. Sosyal medya araçlarının nevi şahsına münhasır ya da ortak bir ıstılahı bile oluşmuş durumda bugün… Kullanıcı, beğen-paylaş, tiwitle, etiketle gibi bir takım ifadeler şu an anaokulu yaşındaki çocukların dahi literatürüne girmiş bulunuyor.

Bu minvalde Youtube (Yutub) da insanların video paylaşımları yapabildikleri özgün platformlardan biri. Bu platformda sayfa açıp aktif video paylaşımı yapanlara Youtuber (Yutubır) deniyor.

Belki malumunuz, sosyal medya özellikle Youtube camiası şu an genç bir Youtuber’ı ve videolarını konuşuyor. Daha doğrusu bu gencin hayatında ve tabii ki videolarında yaptığı inkılabî değişimi…

Bu değişimin özü şu: Bu genç kardeşimiz İslamî ölçülere aykırı olan yaşantısını, şer’i hükümleri esas alarak değiştirme kararı almış ve geçmişte işlediği günahlarından ‘tövbe ettiğini’ kendi Youtube kanalında ilân etmiştir.

Zaten her şey de bundan sonra başlamış ve ciddi bir takipçi kitlesine sahip bu Youtuber’a çok farklı tepkiler gelmiştir. Zaten makalemize bu başlığı vermemize sebep olan da daha ziyade diğer Youtuberlarca yayınlanan bu videolardır.

Geçmişine bir sünger çekerek af dileyip Allah’a tövbe eden biri ve ona destek verenler ile ondaki değişimi farklı yorumlayanlar ve bu değişimin yanlış ve daha kötü, kandırılmışlık, beyni yıkanmışlık, vatan hainliği olarak değerlendirenler arasında yaşanan tartışmalar, bu sanal muharebenin birincisini teşkil ediyor bana göre. Zira bildiğim kadarıyla böylesi bir değişime ve bunun -bir Youtuber’dan bekleneceği şekilde- video ile ilanına Youtube camiasında ilk kez şahit olunuyor -en azından Türkiye'de-.

Açıkçası bir Müslümanın şer’î hükümlere bağlılığını açıklaması kadar normal bir şey yokken bu konunun neden bu kadar gündem olduğunun masaya yatırılması gerekiyor. Öyle ya, zaten Müslüman Allah'a teslim olan kişi değil midir? Peki, nedir bu meseleyi bu kadar dikkat-i calip kılan?

El-cevap: Değişimin niteliği!

Zira bu yaşanan değişim; salt ‘kimlik Müslümanlığı’ndan hayatın her alanını kuşatan ve Tevhidî bir bakışla İslam’ın tarif ettiği Müslümanlığa giden bir değişim.

Çünkü bu değişim; kandırılmış, aldatılmış bir Müslüman profilinden; anlaşılmış, idrak edilmiş, akide üzerinde düşünülerek iman edilmiş bir değişim.

Bu değişim; sistem tarafından ezberletilmiş, dikte edilmiş bir din algısından, gerçekleri ifşa eden, hakikatleri gizlemeyen, hayatın öncesini ve sonrasını idrake sevk eden bir değişim.

Fakat bu değişim; kendi içinde bir zorluğu barındıran ve zorluklara göğüs gerebilmeyi, amansız bir mücadeleyi, azimle bilenmeyi gerektiren bir değişim.

Bu değişim, bedeli olan ve bu bedel karşılığında Ahiret mükâfatlarını umduran bir değişim.

Bu değişime çok farklı yerlerden tepkilerin gelmesi bizler için garipsenecek bir durum değildir. Zira İslâm’ı bir dava ve davet çalışması olarak algılayıp bu konuda önce kendisinde inkilâbî bir değişime imza atan ve sonra da yaşadığı toplumda böylesi bir değişimi var etmek için çalışan insanlara gelen/gelecek olan olumsuz tepkiler, biz biliriz ki Sünnetullah gereğidir.

Çok değil, daha birkaç hafta öncesinde Abdullah İmamoğlu hocamızın Cuma mesajına malum çevrelerden gelen seviyesiz tepkileri unutmadık... Unutmadık ama bu önemsediğimizden değil; acıdığımızdan, içimiz yandığından… Zira insanlığa hayat iksiri sunan bir davanın mübaşirleri olarak bizlerin, laik rejimin aşağılık tornasından geçmiş, seviyesizlikte zirve yapan bu insanlar için elimizden gelen şey sadece acımak değil, İstiyoruz ki onların da kendisiyle adalet ve huzur bulacağı bir dünya görüşüne kapıları açalım.

Dolayısıyla malum çevrelerden ve onların farklı varyasyonlarındaki türevlerinden gelen tepkiler, İslam davası taşıyanlar için garipsenecek bir şey değildir; sen de garipseme Youtuber kardeşim... Dava adamları, çok yönlü bu saldırılar için Rabbine yönelerek kulluğu yalnızca ona göstermeli, ona güvenip ona sığınmalı ve onun rızasına ters düşecek hususlarda dik duruş sergilemelidir. Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

لَتُبْلَوُنَّ فِي أَمْوَالِكُمْ وَأَنفُسِكُمْ وَلَتَسْمَعُنَّ مِنَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ مِن قَبْلِكُمْ وَمِنَ الَّذِينَ أَشْرَكُواْ أَذًى كَثِيرًا وَإِن تَصْبِرُواْ وَتَتَّقُواْ فَإِنَّ ذَلِكَ مِنْ عَزْمِ الأُمُورِ

“Muhakkak siz, mallarınız ve canlarınız hususunda imtihan olunacaksınız. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah'a ortak koşanlardan size eziyet verici birçok söz işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah'tan gereği gibi korkarsanız, şüphesiz işte bu azmi gerektiren işlerdendir.”[1]

Çünkü bu yol/iş; azmi gerektiren işlerdendir!


[1] Âli İmran 186