Bir Koltukta İki Karpuz Taşınmıyor!
07 Kasım 2013

Bir Koltukta İki Karpuz Taşınmıyor!

Beyaz, siyah ile anlamını bulur. Siyah ta beyazda belirginleşir. Ne zaman ki grileşmeye başladı insanlar, ölçülerin ibreleri şaşırmaya başladı. Grileşen, yeri geldiğinde beyaza göz kırparken, gerektiğinde siyah olduğunu iddia eder. Ancak renklere mahir olanlar, grinin ne beyaza ne de siyaha yaranamayacağını bilirler. Neticede kişi kimin boyası ile renklenirse ondan olur.

Söz konusu hayata dair bir yargı veya bir değer ise, “ikisi bir arada” olmanın ne realitede ne de hakikatte yeri vardır. Karıştırılmaz demiyorum. Karıştırılabilir elbet. Ancak realite açısından bakıldığında, bir şey ya vardır ya da yoktur. Hakikat açısından da ya doğrudur ya da yanlıştır. Diğer bir deyişle, bir şey ya haktır ya da batıldır. Gerisi muğlak ve mugalatadan ibarettir.

Benzer şekilde, bir yürekte türdeş iki sevdanın olmayacağını, bir koltukta iki karpuzun taşınmayacağını demişler bizden evvelkiler. Şüphesiz doğru demişler. Tıpkı; “bir insan hem laik hem Müslüman olamaz” sözü gibi. Kişi ya Müslüman olup, şahadeti gereğince İslam’ın nizamına teslimiyet gösterip, bu nizam gereğince yaşar ya da laik, demokrat, cumhuriyetçi, sosyalist vs. olup, dinin hayata müdahalesini engelleyerek veya onu inkar ederek, beşeri arzu ve tutkularının peşinden koşma fırsatını veren demokrasiye göre yaşar.

Bu izahat, zıt iki kutbun bir arada olmasının mümkün olmadığı yönünden açıktır. Başka bir alternatifi de yoktur. Ancak kendilerine her kim ve neyi vaat etmişse, birileri ısrarla bir sürü yeni kavramlar ve icraatlar ile bunu yapmaya çalışmaktadırlar.

Söz gelimi mevcut iktidar, İslam’ın ölçülerine göre tamamen İslam dışı olduğu açıktır. Zaten iktidar olan parti de kendisini İslami olmadığını, muhafazakar demokrat olduğu açıkça beyan etmektedir. Ancak iktidar partisinin bir takım gri söylem ve icraatlarına karşılık, “anti İslam” ortak paydasında birleşen kesimler, insanları vahşi bir hayvandan korkuturcasına ‘şeriat geliyor’ çığırtkanlığı yapar. Oysa bunun gerçekliği olmadığını çok iyi bilirler. Ancak kendilerinin İslam’a olan düşmanlıklarının gereğini yapıyorlar.

Bir yandan insanların, benliklerini de çiğneyerek, şahsi özgürlüklerini dilediğince yaşama fırsatını sunan ileri demokrasi kavramını dilinden düşürmeyen başbakan, diğer taraftan dindar nesil yetiştirmekten bahsediyor.

Başbakan’a sorulacak sorular şunlardır:

  • Okullarda bazı seçmeli derslerin konulması ile mi dindar bir nesil yetişecek?

  • Ülke ekonomisi tamamen faiz sistemi üzerinde kurulu iken, devlet ve devlet destekli bankaları varken faiz lobisine çatmakla faiz karşıtlığı mı olur?

  • Zinayı yasal hale getiren, eşcinsellerin haklarını artıran ve halihazırda fuhuş işletmelerinden vergi alan, sürekli olarak özgürlüklerin kendilerinin teminatı altında olduğunu söyleyen başbakan, kızlı erkekli karışık öğrenci evlerini mi gayri ahlaki bulmaktadır?

Bu nasıl bir çelişkidir? Meyhanecinin, içki servis ettiği müşterisine nasihat etmesi gibi! Gerçi bu iktidar meyhaneci misali nasihat etmesini bile beceremiyor. Başbakanın öğrenci evleri ile ilgili açıklamalarına bütün muhalefet partilerinden ve birçok ‘özgürlükçü’ kişiden tepkiler gelince, iktidar kanadından farklı şekillerde açıklamalar geldi. Başbakan yardımcısı çıkıp öyle bir şey yok diyor. Baş danışmanı ve bakanları farklı telden çalıyor. Başbakanın kendisi de önce çıkıp sözlerinin arkasında olduğunu söylüyor sonra Finlandiya’ya gidince sözleri değişmeye başlıyor. Yasalar gereğince hareket ettiklerini, özel hayata müdahale yapmadıklarını, özgürlüklerin kendisinin teminatında olduğunu söylüyor. Aradan birkaç saat sonra da İçişleri bakanının yaptığı basın açıklamasında, konuyu terör ve yasadışı faaliyetler kapsamına getirerek tamamen sulandırıyor.

Şunun bilinmesi gerekmektedir; her fabrika, imal edeceği ürünün dizaynı alır. Cam fabrikasında kumaş üretilmez. Heva ve hevesin ilahlaştırıldığı beşeri demokratik nizamdan hayır namına bir şey gelmediği gibi, demokratik nizamın dayatıldığı toplumlardan ahlak ve erdem beklemek de büyük bir yanılgıdır. Bunun örneklerini yaşadığımız bu zaman diliminde açıkça görmekteyiz.

Gün geçmiyor ki bizler medya aracılığı ile insanı dehşete düşüren iğrenç vakıaları duymayalım. İçki, kumar, fuhuş, hırsızlık, gasp, tecavüz, darp etme, rüşvet, uyuşturucu, katletme vs. her türlü haksızlık ve ahlaksızlık zaten sıradanlaşmıştır ve bu ahlaksızlıklar o kadar yaygındır ki neredeyse artık haber olma önemini bile yitirmiştir. Annesini veya sevgilisini, doğrayıp parçalayarak poşetlere koyan gençler, doğurduğu bebeği çöpe atan liseli kızlar, hamile kadını döve döve öldüren kayınlar, kızına tecavüz eden babalar, bebeğini evde ölüme terk edip sevgilisi ile tatile çıkan anneler ve daha nice iğrenç sapıklıkların hepsi bu sistemin yani demokratik nizamın ürünü değil mi?

Fosseptik çukurundan güzel kokular gelmez.

Bataklık ise sivrisinek üretir.

Sivrisineklerden rahatsız olanın yapması gereken bataklığı beslemek değil kurutmaktır.

Bir koltukta iki karpuz taşımaya çalışan neticede ikisini de düşürür.