İnsan enterasan bir varlıktır. Kendimize basit bir göz atışımız bu gerçeği görmemize yeter de artar bile. Şeytan gerçekten bizim apaçık düşmanımızdır. Bizim üzerimizde cebrî olarak hiçbir yaptırım gücü olmamasına karşılık keyfî olarak bize rahatlıkla yaptırabildiği çok şeyler vardır. Hayat düsturumuz Kur’an Azimuşşan’da defaatle tekrarlanan hakikatlerden birisi de şeytanın bizim apaçık düşmanımız olduğudur. Kur’an bu meseleyi öyle hassas bir boyutta ele alır ki şeytanı sanki önümüzde görüyormuşçasına onun “adımlarına” uymaktan bizleri sakındırıyor. Rabbimiz şöyle buyuruyor:
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِۜ وَمَنْ يَتَّبِـعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ فَاِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِۜ وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ مَا زَكٰى مِنْكُمْ مِنْ اَحَدٍ اَبَداًۙ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يُزَكّ۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ
“Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytana ayak uydurursa bilsin ki, o edepsizliği ve kötülüğü emreder. Allah’ın lütfu ve rahmeti sizinle olmasaydı içinizden hiçbir kimse günahtan asla arınamazdı, fakat Allah dilediğini arındırır; Allah her şeyi işitmekte ve bilmektedir.”[Nisa 21]
Şeytanın adımlarına uymayın! “Hani, nerde şeytan?” mı diyeceğiz? Hayır, hiç de öyle değil. Hepimiz bu adımları görüyoruz ya da meselenin ciddiyetine eğilirsek görebiliriz. Hani hiçbir şey olmadığı halde sağa sola saldırdığımız, testileri kırdığımız, üst üste koyduğumuz hayırlara tekmeyi kendimizin bastığı, bir dünya emek vererek biriktirdiğimiz sevaplara gurur karıştırdığımız, riya karıştırdığımız, kibir karıştırdığımız günler… çekirdek kabuğunu doldurmayan mazeretlerle dava ve davete faturayı kestiğimiz günler… “insandır hata yapabilir” değimiz halde en basit bir hadisede dava arkadaşımıza fatura çıkardığımız günler… “insandır, beşerdir” dediğimiz halde kardeşimizin en ufak şaşkınlığına kıyametler kopardığımız günler… hani ecrini sadece Allah’tan beklememiz icap eden davet karşılığında Ali’den Veli’den iltifatlar gelmeyince her şeye küstüğümüz, motivasyonumuzun dip yaptığı günler var ya işte tüm bu günlerde uyduğumuz şey hep şeytanın adımlarıdır. Buna sizler başka günler, başka adımlar da ekleyebilirsiniz. Ben davet boyutundan şeytanın çelmelerine değinmek istediğimden bu yöne ağırlık verdim; yoksa aileler noktasında, komşular noktasında, arkadaş, akraba, sokak, çarşı, devlet, millet, ümmet hususunda da şeytan/lar önümüzde adımlıyor her an bizleri saptırmak için.
Ne zannediyoruz? Yaratılışımız kendisinin sapmasına sebep olmuş azgın iblisin bizlere dostluk yapmasını ya da bizden uzak durmasını mı? Şeytanın düşmanlığını hafife aldığımızdan tedbirlerimiz zayıf kalıyor. Şeytan da bizde bulunan bu zafiyeti/tedbirsizliği duygularımızı/nefsimizi istismar ederek kendi hesabı lehine çok iyi kullanıyor. Onun istediği cehennemdeki yaranlarının sayısını arttırmak. Onun gerçekten Allah’a iman eden insan üzerinde hiçbir otoritesi yoktur. O’nun otoritesi, kendisini dost edinenlerin üzerindedir.
Davet noktasında dik durmanın, kale gibi olup düşmanlara yol vermemenin, dostlara selamet düşmanlara eziyet olmanın en sağlam yollarının başında belki de “pazarlıksız, beklentisiz olmak” geliyordur. Hiçbir karşılık beklemeden sadece Allah için Allah’ın yolundan giderek Allah’ın yoluna çağırmak. “Hiçbir şey” derken gerçekten hiçbir şey… Madem, davetçiler peygamberlerin mesleğini deruhte ediyorlar öyleyse tıpkı onlar gibi ücretlerini sadece Allah’tan bekleyecekler. Kavimlerinin kendilerinden yüz çevirdiği rasullerden biri olan Nuh Aleyhi’s Selam’ın kavmine dediğine kulak verelim:
فَاِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَمَا سَاَلْتُكُمْ مِنْ اَجْرٍۜ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلَى اللّٰهِۙ وَاُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ
“Şayet yüz çevirirseniz, zaten benim sizden bir karşılık beklediğim yok; benim mükâfatımı ancak Allah verir. Bana (Allah’a) teslimiyet içinde olanlardan biri olmam emredildi.”[Yunus 72]
Çok açıktır ki beklentiler şeytanın istismar ettiği bir şey. Her türlü beklentiyi şeytan insanın sapıtmasına bir yol yapabilir. Masum duran beklentileri dahi… Davette aktif, fedakâr olmanızı düşünmenize karşılık işittiğiniz tek bir iltifat dahi olmayabilir. Hatta yer yer takdir şöyle dursun tekdir yer durursunuz zannınızca. Sonra iblis ve aveneleri kulağınıza tıslar: “sana yapılanlar reva mı?” Burada eğer beklentinin adresi şaşarsa davetçi de şaşar. Unutmamalı davetçinin yolu insanlara bakan yönüyle “beklentisizler”, alemlerin rabbine bakan yönüyle ise asıl “beklentiler” yoludur. Tabii ki bu söylediklerimizin hiçbiri davetçiye gerektiği zaman iltifat etmesi, motive etmesi gerekenlerin bunu ihmal etmesini meşrulaştırmaz; bu da ayrı bir konudur. Ama anladığımız kadarıyla ister iltifat edecekler isterse iltifat edilecekler olsun –ki hepimiz her zaman bu iki kategorinin de içerisindeyizdir- tüm davetçiler için davetteki sebat, gayelerin gayesi olan Rıdvanullah’ı her şeyin merkezine koyup sadece o Rahman’ın iltifatına mutlak olarak iltifat etmek, sadece O’nun kınamasından mutlak olarak çekinmek gerekir.
Hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmeden daveti taşımak. Hatta bazen bizzat dava arkadaşlarının kınamalarına, yarı yolda bırakmalarına karşılık dahi hiç aldırış etmeden yola devam etmek. “Ben saçma sapan şeylere takılır, türlü bahaneler ile mihnetle bu yolda yürürsem ya da yoldan çıkarsam, Allah beni giderir yerime daha hayırlı birini/birilerini getirir” hassasiyeti ile davet taşımak. Allah için olmazsa hiçbir şey için olunamayacağını anlayarak yürümek, bu yolda…
Velhasıl konu uzun bir konu, belki de kitaplaştırılması gereken, uzun bir konu. Şeytana ve kötülükler emreden nefsimize karşı pür dikkat olmamız gereken bir konu. Meselenin ehemmiyetini gösteren son izah: bakınız, bırakın herhangi bir şeyi yapmayı her harfine –kelimesine değil!- on sevabın verildiği Kur’an dahi okunurken, Rabbimiz şeytandan kendisine sığınmamızı emrediyor. Rabbimiz kerim kitabında şöyle buyuruyor:
فَاِذَا قَرَأْتَ الْقُرْاٰنَ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ اِنَّهُ لَيْسَ لَهُ سُلْطَانٌ عَلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ اِنَّمَا سُلْطَانُهُ عَلَى الَّذ۪ينَ يَتَوَلَّوْنَهُ وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِه۪ مُشْرِكُونَ۟
“Kur’an okuyacağın vakit, o kovulmuş şeytandan Allah’a sığın. Gerçek şu ki o şeytanın, iman etmiş olanlar ve rablerine dayanıp güvenenler üzerinde bir hâkimiyeti olamaz. Şeytanın hâkimiyeti ancak onu kendilerine veli edinenler ve onun yüzünden müşrik olanlar üzerinde geçerlidir.”[Nahl 98-100]
İnşaAllah meselenin ciddiyetini anlamış ve anlatabilmişimdir…