Türkiye için; “en kritik seçim”, “ölüm-kalım meselesi”, “varlık-yokluk mücadelesi” olarak gösterilen seçim bitti ancak tartışmalar bitmiyor, bitmeyecek. Cumhur İttifakı kazandı ve “Türkiye Yüzyılı”nı hayal ediyor. Millet İttifakı kaybetti ancak tekrar kazanmanın hayallerini kuruyor. Ortada ise hepimizi ilgilendiren can alıcı sorunlar tam 100 yıldır çözüm bekliyor. Maalesef bu seçim sürecinde ve sonrasında da değişen pek bir şey yok. Aramanın kolay olmadığı ve toplumun tamamını ilgilendiren büyük faturalar ödendiği halde çözüm yanlış yerde aranıyor! Tıpkı Nasrettin Hoca’ya atfedilen hikâyede olduğu gibi…
Nasrettin Hoca, bahçede bir şeyler aramaktadır. Hoca’nın bir şeyler aradığını gören komşuları ne aradığını sorarlar ve Hoca’nın kaybolan anahtarını birlikte ararlar. Uzun bir aramadan sonra anahtar bulunamayınca arkadaşları Hoca’ya, anahtarı nerede kaybettiğini sorarlar. Hoca anahtarı bahçede değil samanlıkta kaybettiğini söyler. Bu cevaba şaşıran komşuları Hoca’ya hem şaşkın hem de kızgın bir şekilde; “samanlıkta kaybettiği anahtarı neden bahçede aradığını” sorduklarında şu cevabı alırlar: “Burası aydınlık, burada aramak daha kolay!”
Nasrettin Hoca misali, kaybettiğimiz değerlerimizi, özlemini çektiğimiz hayatı, batıl beşerî sistemlerde arıyoruz. Tam da hikâyede anlatıldığı gibi bulamayacağımızı bile bile, birçok yaman çelişkinin varlığına şahit olduğumuz halde, metot olarak yanlışa sürüklenerek ve bunun bazen farkında olarak bazen de olmayarak arıyoruz.
Aydınlıkta kaybettiklerimizi, karanlıkta arıyoruz. Türkiye’de yaşayan Müslümanlar olarak tam 100 yıldır tatbik edilen beşerî nizamdan bir hayır göremedik ve bunun değişmesini, düzelmesini istiyoruz. Seçime katılım oranlarının diğer ülkelerden çok daha fazla olmasının bir sebebi de bu aslında.
Kaybettiklerimizi aramak, değişimi arzulamak, istemek elbette önemli ancak tek başına yeterli değil! 100 yıldır sorunları tespit edebiliyoruz ancak sorunların köklü çözümlerini ortaya koyamıyor ve bunun için çalışmıyoruz. Doğru çözümleri uygulamak için doğru yolları kullanmamız gerekiyor fakat biz yanlış yolları tercih ediyoruz. Dolayısıyla netice istediğimiz gibi olmuyor.
Samanlıkta kaybettiğimiz anahtarı bahçede bulmak nasıl imkânsız ise aile, nesil, toplumsal olaylar ile yönetim, iktisat, eğitim, hukuk vb. alanlarda demokrasi ile kalkınabilmemiz de aynı şekilde imkânsızdır. Hoca’nın anahtarı kaybettiği yerden başka bir yerde aramasının yanlış olduğunu ve bu şekilde asla amacına ulaşamayacağını herkes biliyor. Ancak -aynı mantık ile bakmadığımız için- yaşanan sorunlara köklü ve kapsamlı çözümlerin demokrasi ile bulunamayacağını, demokratik seçimlerin akıbetimizi değiştirmeyeceğini, bilakis toplumun müspet manada değişimi için İslam’ın çözümlerinin önemli ve tatbikinin zorunlu olduğunu göremiyoruz.
Çözümü, sorunların kaynağı olan beşerî sistem içinde aramak ve bulamayacağını bilmemek meselenin en vahim olan kısmı aslında. Bunun birçok nedeni var ama en önemli neden; “İslami fikir, metot ve doğru bir kitleleşmeden uzak olmak” diyebiliriz. Fikir, metot ve sahih kitleleşmeden uzak olan siyasi partilerin İslami ölçülerden uzak projeleri, Müslümanlar için çözüm olabilir mi? Olmuyor da! Bunu senelerdir deneyerek test ediyoruz!
Millet İttifakı ile Müslümanların kalkınması ve sorunların çözülmesi mümkün müdür? Aydınlık dünyamızı karanlığa çevirenlerin karanlıkta ısrar etmelerine ve bizi de düştükleri karanlığa davet etmelerine rağmen aydınlık geleceğimiz CHP ile mümkün olabilir mi? En temel değerlerimizden tutalım da en küçük konulara kadar, tepeden tırnağa bu toplumun akide ve nizamlarına yabancı ve düşman olan bir partinin bunları yapması mümkün müdür? CHP ve bu anlayışın karanlığa olan meylini ve aydınlık olan İslam’dan ne kadar uzak olduğunu, Cumhuriyet tarihi boyunca Müslüman halka yaptığı zulüm ve baskıları anlatmak, sanırım kalın bir kitabın bile hacmini aşacaktır ki o sebepten bu konunun yeri bu makale değildir.
Aynı şekilde 20 yıldır iktidarda olan ancak demokrasi, laiklik, Batı’dan ithal edilen anayasa ve kanunlara bağlı kalan Cumhur İttifakı’nın da Müslümanları kalkındırması, köklü ve kapsamlı çözümleri uygulaması, nezdindeki bu anlayış ile mümkün müdür? 20 yıllık iktidarı döneminde elindeki imkânların birçoğunu bile kullanmaktan uzak duran bir yönetimin, bundan sonra adım atması ne kadar mümkün? Allah’ın hükümlerini sadece dilleriyle tekrar etmekle yetinenler, bu hükümler ile ne zaman amel edecekler bilemiyor ve bu konuda ciddi somut hiçbir adım attıklarını da göremiyoruz maalesef!
Yukarıdaki kıssadan hissemizi çıkarmalı ve artık sorunların asıl sebeplerini konuşmalı, geçici ve anlık çözümler yerine köklü ve kapsamlı çözümlere odaklanmalıyız. Zira hatalı fikir ve yöntemler ile oluşturulan çözümlerin büyük sorunlara kapı araladığı muhakkak. Çünkü İslam’ın esaslarından uzaklaştıkça bozuluyor ve dağılıyoruz. Var olan gücümüzü, hedefe ulaştıracak fikir ve metot ile desteklemediğimiz için enerjimizi boşa harcıyor, yoruluyor ve sonuç elde edemeyince de umutsuzluğa kapılarak mücadeleden vazgeçiyoruz. Bu süreç, bir kısır döngü şeklinde sürekli devam ediyor ve biz, bir ileri-iki geri giderek hedeflerimize ulaşamıyor bilakis ondan uzaklaşıyoruz.
Evet, bir seçim daha bitti ancak bizim mücadelemiz devam ediyor, etmeli. Biz, Müslümanlara, aydınlıkta kaybettikleri İslam’ı; demokrasi, laiklik gibi karanlıklarda bulamayacaklarını daha fazla anlatmalıyız. İslam’a iman etmiş ama algılar ile yönlendirilen bu toplumun gücünü, enerjisini doğru fikir ve metotla buluşturmalıyız. Her şeye rağmen bu ümmet, dininden ve davasından dönmedi ve inşAllah dönmeyecek! Bugün, aydınlıkta kaybettiğini karanlıkta aramanın yanlış olduğunu anladığında bu ümmet, karanlıklardan aydınlığa yönelecek ve İslami bir hayatı hep birlikte başlatacaktır biiznillah!