Bayramların çocuklar için ne anlama geldiğini, ne kadar önemli olduğunu bilimsel kitaplardan öğrenmedik. Bayram sevinçleriyle alakalı kaleme alınan eserlerden de öğrenmedik. Bayram sevincini ve dahi bayramın bir çocuk için ne kadar anlamlı olduğunu çocukluk evresini geride bırakmış bizler bizzat yaşayarak, tecrübe ederek öğrendik. Bir ayakkabıyla aynı yastığı paylaşmak ancak bayram karşılamanın heyecanını yaşayan bir çocuk için anlamlıdır. Ya da bayramda giyeceği kıyafetlerle uyuyarak bayram sabahını karşılamak ancak bir çocuk için bir şeyler ifade eder.
Çocuklar sevindirilmelidirler. Neden mi? Sevindirilmeli çünkü onlar çocuk. Mutlu edilmeli çünkü günlerden bayram… Biz çocuk sevmeyi, çocuk sevindirmeyi bayram sabahı daha çok çocuğun başını okşayıp güldürmeyi ve hediyeler dağıtmayı amaçladığı için mescide giderken başka yoldan dönüşte de başka yoldan gelen Peygamberimizden öğrendik. Sadece bayramlarda değil, rahmet Peygamberimiz Hz. Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem çocuklara karşı her zaman sınırsız bir sevgi ve şefkat göstermiş, onlarla çok hoş münasebetler kurmuş, etrafındaki bütün çocuklarla yakından ilgilenmiştir. Rasulullah’ın örnekliğinde İslâm’ın çocuklara nasıl değer verdiğini bir iki rivayetle anlatmak istiyorum.
“Rasulullah bize sabah namazını kıldırmıştı. Namazda iki kısa sure okudu. Namaz bitince Ebû Said el-Hudrî sordu: Ya Rasulallah bugün daha önce yapmadığınız bir şekilde namazı kısa kıldırdınız? Peygamberimiz şöyle açıkladı: Geride kadınlar safındaki çocuk sesini duymadın mı? Annesinin onunla ilgilenmesini temin edeyim diye böyle kıldırdım.”(Nesei)
Başka bir rivayet ise şöyledir. Abdullah ibni Ömer rivayet ediyor: “Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ile bir seferde idik. Ben babam Ömer’e ait genç bir devenin üstündeydim. Onu zapt edemiyor, kafilenin önüne geçip duruyordum. Babam bu duruma üzülerek gelip deveyi geriye alıyor ve: Devene sahip ol! Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in önüne geçme, diyordu. Bunu fark eden Rasulullah: Deveyi bana satar mısın ey Ömer, diye sordu. Babam: O sizindir ey Allah’ın Rasulü, diyerek deveyi efendimize sattı. Fahr-i Kâinât Efendimiz bana dönüp: Abdullah, artık deve senindir, istediğin gibi kullan, buyurdu.”(Buhârî)
Dolayısıyla İslâm’da çocukların sevindirilmesinin özellikle de bayramlarda ayrı bir yeri vardır. Bu prensipten hareketle Osmanlı Hilafet Devleti’nde yaygınlık kazanmış ve çocukları sevindirmeye yönelik bir gelenekten bahsetmek istiyorum: “Arife çiçekleri…”
Osmanlı döneminde arife günü ve öncesi kendisine bayramlık yeni kıyafetler alınan çocuklar, bu yeni kıyafetlerin coşkusuna sevincine dayanamayıp, bayramdan önce arife gününden kıyafetlerini giyinip sokaklarda boy göstermekte, heyecanla, coşkuyla, dolaşmaktaydılar. İşte Osmanlı halkı arasında bu yeni kıyafetleriyle dolaşan süslü çocuklar “arife çiçekleri” olarak adlandırılmışlardır.
Neredeyse bir asırdır bayramı bayram gibi karşılayamıyoruz. Mazlum coğrafyadan yükselen çığlıklar bayram sevinçlerimize gölge düşürmeye yetiyor. Artık bayramlıklarıyla dolaşan arife çiçeklerimiz yok maalesef… Coşkuyla koşturan çiçeklerin mutluluğuna sevinç gözyaşları eşliğinde şahit olan ebeveynler yok artık.
Peki, ne var?
Ya yaşadığımız topraklar bundan farklı mı, ne dersiniz? Bundan bir asır önce bayramlıklarını giyen çocuklarımız adeta bir çiçek bahçesinin gülleri gibi sokakları süslüyordu. Ancak Osmanlı Hilafet Devleti’nin enkazı üzerine kurulan bugünün laik demokratik Türkiye’sinde ne çiçek bahçesi, ne bahçenin çiçekleri kaldı. Bırakın sokak sokak gezip bayram sevinci yaşamalarını; çocuklarımız güven içerisinde kapının önünde dahi çıkamıyor. “Acep bir caninin kurbanı olur mu çocuklarımız?” diye oynamaya dahi göndermiyoruz. Bugün maalesef arife çiçeklerimiz yok, bilakis laik cumhuriyetin eseri(!) olarak;
Kısacası arife çiçekleri yerini solgun çiçeklere bırakalı neredeyse bir asır oldu. Arife çiçeklerine hayat veren can suyu İslâm nizamından başkası değildi. Bize ne olduysa kadim topraklarımıza demokrasi ve laiklik girdikten sonra oldu. Çiçeklerimizin başına ne geldiyse İslâm nizamı hayat sahasından kaldırıldıktan sonra geldi.
“Artık çiçeklerimiz solmasın!” diyen dertli kardeşim! Günahların girdabında çıkmaza girmiş bir genç varsa dön ve bak izdüşümlerine mevcut düzeni göreceksin. Cinsel istismara uğradığı için en iyi haliyle daha yaşarken ölen bir kız çocuğu mu gördün, bil ki cumhuriyetin zerk ettiği özgürlük ve çağdaşlığın eseridir.
Soruyoruz o vakit;
Gençlerde alkol kullanma yaşının on dörde kadar düşmesi cumhuriyetin hak ve özgürlükler paradigmasının bir eseri değil midir?
Fuhşa zorlanan genç kızlarımızın yaşlarının on ikiye kadar düşmüş olması demokratik nizamın bu gençlere bir armağanı(!) değil midir?
Uyuşturucuya başlama yaşının on üçlere kadar inmiş olması yıkılan Hilafet Devleti’nin yerine kurulan beşerî sistem olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin marifetlerinden(!) değil midir?
Nizam var; yıkar, yakar, koparır ve soldurur, nizam var; can suyu olur, huzur ve güven verir.
Belki bu bayram arife çiçeklerimizin yeniden can bulduğu bayram olmadı/olmayacak. Ancak Hilâfet Devleti çatısı altında arife çiçeklerimizin sokaklarımızı çiçek bahçesine çevireceği huzur ve güven dolu günler yakındır.
Arife çiçeklerimizin solduğu son bayram olması duasıyla…