Yaşadığımız dönemde İslam aleyhine gerçekleşen birçok saldırılara şahit olmaktayız. Bu saldırılar bazen askerî olduğu gibi bazen de iktisadi yönden olabilmektedir. Birçok varyantına şahit olduğumuz hak-batıl mücadelesinde İslam ümmeti en büyük tahribatı hiç şüphesiz “fikrî” saldırılarda almıştır. Kendi fikirlerinden verdiği tavizler onu, gelişmekte olan Batı’ya karşı savunmasız bırakmıştır.
Bu saldırıların hepsinin bir makale sınırları içerisinde işlenmesi elbette mümkün değildir. Bu makalemizde İslam’ı görmek istedikleri konum olan “Apolitik İslam” düşüncesini tenkit edeceğiz.
Akılda kalıcı en kısa tanımlama ile “apolitik” ya da “apolitizm”; “siyasi yönü olmayan, gelişen siyasi olaylara kayıtsız kalma, politika dışı” olarak ifade edilen bir terimdir.
İçerisinde yönetim düşüncesi barındıran ilahi tüm dinlerin hayat sahnesinden kalkmasını ifade eden siyaset dışında kalmak, beşerî ideolojilerin temel amaçlarındandır. Zira gücünü yaratıcıdan alan bir dinin, beşerden sadır olan din ve inanışlara yer vermeyeceği muhakkaktır. Bu statüde değerlendirilen ve tahrif edilmesine rağmen bu akıbete duçar olan Hıristiyanlık ve Yahudilik bunun en bariz örnekleridir.
Tahrif edilemeyen ve hayat hakkında kendi akidesinden çıkan bir nizama sahip İslam’ın ise gayri İslami tüm düşüncelerce “ilahi yönü olan son düşman” olarak telakki edildiğini görmekteyiz. İslam karşıtı tüm projelerin bu saik ile yapıldığı maruf konulardandır.
İslam da aynen diğer dinlerin mabetlerine hapsedildiği gibi hapsedilmek istenmektedir. Teolojik olarak muhal olmasına rağmen, İslam’ın siyasetten uzak durması gerektiği fikri, bu gayenin başarılı olması için kullanılan önemli argümanlardır.
Dinimiz İslam için bu kavram alenen kullanılmasa da İslam düşmanı Batı’nın İslam’a biçtiği konum tam olarak budur. Bunun yanında İslam beldelerindeki yöneticilerin politikaları ve gelişen her türlü siyasi vakıaya İslam perspektifinden bakmayışları, bu amaca ne kadar hizmetkâr olduklarının göstergesidir.
Ve yine İslam coğrafyasındaki âlimlerin ve bu âlimlerin oluşturduğu teşkilatların gerek İslam beldelerinde gerekse dünyada gelişen siyasi olaylara karşı çözüm üretme ve şer’î hükümleri ortaya koymadaki zafiyetleri, İslam’ın apolitik bir din olduğu izlenimine ne yazık ki katkı sağlamıştır.
Halbuki bu dezenformasyona hizmet edecek hiçbir delil ya da argüman bulunmamaktadır. Bu konuda delil arayışına girenlerin de ellerinin boş kaldığına yakinen şahit olmaktayız. Aksine İslam, kendi içerisinde bunu imkânsız kılacak oldukça geniş bir delil yelpazesine sahiptir. Birkaç delili kısa maddeler hâlinde şöyle sıralayabiliriz:
Nitekim İslam’ı kısaca şöyle tanımlamaktayız: “Kişinin kendisi ile, Rabbi ile ve diğer insanlar (toplum) ile ilişkisini düzenleyen bir dindir.” Dikkat edilecek olursa, kişinin toplum ile ilişkisi içerisine “siyasi” ilişkide dâhildir. Bu siyaktan dolayı daha erken dönemde “el-siyase vel hilafe”, “siyasetname” “ahkam’ul sultaniye” “el giyasi” gibi eserler kaleme alınmış ve medreselerde okutulmuştur. Bu eserlerin oluşturduğu literatür “apolitik İslam” düşüncesine en büyük cevaplardandır.
Allah Rasulü’nün bizzat devlet başkanlığını yaptığı İslam Devleti (Hilâfet) bu konuda İslam’ın siyaset ile iç içe olduğunun delilidir. Malum olduğu üzere Hilâfet, siyasi bir kurumdur. Ayrıca Hilâfet’in, İslam’ın yönetim nizamı olduğu hususundaki icmanın da bu konudaki delil değeri ayrı bir öneme sahiptir.
Hilâfet gibi siyasi bir yapının dini olmazsa olması kabul edilmesi İslam’ı, apolitik din görenlere verilen önemli cevaplardandır.
İslam ümmeti içerisinde mutlak bir şekilde kabul edilen İslam hukukunun varlığı da bu konuda önemli bir delildir. A’dan Z’ye hayatın her alanını kapsayan bir hukukun, hem bir nizamsız uygulanmasının imkânsızlığı, hem de bu hukukun apolitik bir yapıya doğası gereği aykırı olduğu gerçeğidir. Dünyada böyle bir hukuka sahip olduğu hâlde apolitik olan hiçbir nizamın olmayışı, beyanımızın hüccetiyetinin bir başka yönden delilidir.
Bahse konu ettiğimiz üç maddenin her bir maddesi uzunca bir makale, hatta kitap konusu olduğunu hatırlatmak yerinde olacaktır.
Yine İslam’ın kendisine has bir eğitim sisteminin varlığı, kendisine has ceza sisteminin, ekonomik sisteminin, içtimai sisteminin, iç ve dış siyasetinin, devlet mekanizmasının ve sair organlarının oluşu, aslında Batı’nın iddia ettiği gibi “apolitik İslam” olgusunun büyük bir yalandan ibaret olduğunu bizlere göstermektedir.
Yeri gelmişken, bu saydığımız tüm maddelerin oldukça uzun ve fer’i hükümler ile dolu olduğunu hatırlatır ve hayatın tüm alanlarında çözümler ürettiğini bildirmek isterim.(2)
Yine günümüzde İslam’ı kâmil manada tatbik eden Hilâfet Devleti’nin yokluğunda bile gelişen her siyasi, ekonomik ya da hukuksal duruma şer’i hükümler çerçevesinde sahih çözümlerin sunulması yine İslam’ı karalamak için “apolitik” yalana tutunanların ellerini boş bırakmaktadır.(3)
Konu ile alakalı bu hakikatler, şu ayet ile neticeye bağlanmıştır. Şar’i Teâlâ şöyle buyurmuştur:
[اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ د۪ينَكُمْ وَاَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَت۪ي وَرَض۪يتُ لَكُمُ الْاِسْلَامَ د۪ينًاۜ] “Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’dan razı oldum.” (4)
Dinin kemale ermesi her yöndedir. Her yönden kemale eren bir dinin siyasetten, siyasi gelişmelerden hali olması düşünülemez. Aksinin iddia edilmesi bu ayetin hilafına söz söylemekten başka bir şey değildir.
DİPNOT
1 Âlimlerin bir araya geldiği platformlar, medreseler ve medrese birlikleri, medrese müfredatlarında bu yöndeki eksiklik gibi tüm hususlar buna örnek teşkil etmektedir.
2 Bu anlatılar inzivai ve sadece ruhani din algısını pekiştiren apolitik önermelerin hepsinin çürüklüğünün ve bu mayanın İslam'da tutmayacağının delilidir. Zira bu hususlara sahip olduğu hâlde apolitik olan bir fikir, inanç ya da din, ne günümüzde ne de tarihte vardır.
3 1953 yılında kurulan İslami bir siyasi parti olan Hizb-ut Tahrir, kurulduğu günden beri belirttiğimiz bu hususların hepsinde sürekli beyanlar, neşirler ve telifler üreterek ezber bozacak bir şekilde İslam’ın her alandaki hükümlerini tüm dünyanın hizmetine sunmaktadır.
4 Maide Suresi 3