Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na katılmak için dört günlük Amerika ziyaretine çıkan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan New York’ta Türk-Amerikan Ulusal Yönlendirme Komitesi (TASC) tarafından düzenlenen ve yeni çıkan kitabı ile de aynı ismi taşıyan “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” başlıklı konferansta şöyle konuştu:
“Türk-Amerikan toplumu artık belirli bir olgunluğa erişmiştir. Birlik ve beraberlik içinde hareket edelim. Türkiye ile Amerika ilişkilerine daha büyük katkılar vereceğinize inanıyorum. Türkiye ve ABD, ilişkileri itibariyle ortak değerlere, ortak çıkarlara, köklü bir geçmişe dayanan iki dost ve müttefik ülkedir. Bazı konularda dönem dönem görüş ayrılıkları yaşasak da birçok bölgesel ve küresel meselede, benzer tutum ve çıkarlara sahibiz. Ekonomik açıdan da her gün artan bir ticari potansiyelimiz var. Salgına rağmen ikili ticaret hacmimiz yirmi milyar doları aştı. Bu yılda 25 milyar dolar seviyelerine ulaşacağız…” [Voice of America, 20.09.2021]
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı bu açıklamalar kendi içerisinde büyük çelişkiler içeriyor.
Öncelikle Türk-Amerikan toplumunun artık belli bir olgunluğa eriştiğinden söz ediyor ama yandaş medyada özellikle “FETÖ” iltisaklı kesimlerin Amerika’daki Türk toplumu üzerinde etkili olduğu ve lobi çalışmaları yaptığından söz ediliyor. Önceki yıllarda bu etki zaten Erdoğan’ın kaldığı oteller veya katıldığı toplantı salonlarında yapılan protesto gösterilerinden az çok anlaşılıyordu. Ancak enteresan bir şekilde bu yıl benzer görüntüler en azından şu ana kadar yayınlanmadı. Bu durum ulusalcı Kemalistlerin sözcüsü konumunda olan Sedat Peker’in “AKP ile Cemaat arasında görüşmeler yapılıyor” iddiası ile birlikte düşünüldüğünde, akla “acaba?” sorusu da gelmiyor değil hani…
Bir diğer nokta, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD ile olduğunu iddia ettiği “ortak değerlerimiz”… Nedir acaba bu ortak değerler? Amerika’da iman mı var, İslâm mı var, Ahlak mı var? İnsaf mı, Merhamet mi, adalet mi var? Hangi ortak değerler olduğu konusunda bir düşüncesi olan var mı acaba?
Yine “ortak çıkarlarımız” olduğunu iddia ediyor Erdoğan. İnce bir ayrım yapılması lazım burada. ABD ve Türkiye’nin aynı düzeyde yararlandığı çıkarlar mı söz konusu yoksa Amerika’nın büyük pastayı yiyip kırıntılarını bize bıraktığı çıkarlar mı? Örneğin; İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki Kore Savaşı’ndan başlamak üzere bunca yıl boyunca biz ABD’nin tüm savaşlarına cansiperane koşmuşuz. Peki, Amerika bizim hangi savaşımıza koşmuş bugüne kadar? Daha düne kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan bizatihi kendi diliyle ABD’nin YPG’ye yaptığı TIR’lar ve uçaklar dolusu silah için feveran etmiyor muydu? “Onlarca klasör sunduğumuz hâlde ‘FETÖ’ elebaşını teslim etmiyorlar”, demiyor muydu? KKTC konusunda Türkiye’nin tanıma taleplerini hep reddetmedi mi? Yunanistan, Rusya, Ermenistan gibi ülkelerle yaşanan gerilimlerde hep Yunan tarafında olmadı mı? Başkan Biden bizzat kendisini telefonla aradıktan sonra “Ermeni soykırımını” kabul ettiğini açıklamadı mı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “şu anda 25 milyar dolar dolayında olup 100 milyar dolar hedefine ulaşmak için canhıraş bir şekilde çalışıyoruz” dediği Türk-ABD karşılıklı ticaret hacminin ne kadarını bizim ihracatımız teşkil ediyor? F-35 programından parasını paşa paşa ödediğimiz hâlde çıkarılmadık mı? S-400 tartışmasında ABD’nin hışmına ve yaptırımlarına maruz kalmadık mı? Trump döneminde onlarca kez aşağılanmadık mı? Biden’ın başkan seçildikten sonra aylarca Erdoğan’ı hiç aramadığını, Haziran ayına kadar görüşme taleplerini reddettiğini ne çabuk unuttuk?
Hem “daha adil bir dünya mümkün” diyeceksiniz, hem de bu adaletsizliklere sebep olan dünyanın süper gücü Amerika ile iş tutmayı hedefleyeceksiniz. Adalet, hakkı ikame etmekle olur. Bu da ancak İslâm ile mümkündür. İslâm düşmanı, hatta insanlık düşmanı Amerika’dan adalet beklemek, sömürgecilik geçmişine bakıldığında kendini ve tabilerini kandırmaktan öte bir şey olamaz.
Bilindiği üzere Amerika İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünya siyasetinde daha aktif bir rol aldı. 1967’deki Kruşçev-Kennedy görüşmesinden sonra İngiltere’yi tahtından indirerek dünyanın yeni süper gücü olduğunu gösterdi ve 1991 yılında SSCB’nin dağılması bu durumu perçinledi. Komünist Sovyetlerin yıkılması ile birlikte kendisine öncelikli düşman olarak İslâm’ı seçti ve kendisini tahtından indirecek yegâne güç olan Râşidî Hilâfet Devleti’nin kurulmasına mâni olmaya gayret gösterdi.
Osmanlı Hilâfet Devleti’nin yıkılması ile dünyanın süper gücü konumuna yükselen İngiltere ve İngiltere’den liderliği devralan Amerika özelde Müslümanlara genelde ise insanlığa karşı her daim acımasız oldular. Vahşi kapitalizm ile hegemonya mücadelesi veren bu iki ülke kendi maslahatlarından başka hiçbir şeyi düşünmediler. Katliamlar, işkenceler, servetlerin yağmalanması, fakirlik, yoksulluk ve İslâmi değerlerimize saldırılması gibi daha birçok konuda birbirleri ile yarıştılar. Dünyayı yaşanmaz bir hâle bunlar getirdi!
Unutanlar, unutmak isteyenler veya görmezden gelmeye çalışanlar için hatırlatmakta fayda var:
Amerika neydi?
Amerika, emperyalizm ve sömürgecilik değil miydi? Amerika, kan ve gözyaşı değil miydi? Amerika, işgalci Yahudi varlığının hamisi ve yaptığı “100 Yılın Planı” ile Kudüs’ü Yahudi Varlığının başkenti olarak ilan eden değil miydi? Amerika, petrol ve servetler için gözünü kırpmadan insan öldüren katil değil miydi? Amerika, “büyük şeytan” değil miydi? Amerika, işgal ve katliam değil miydi? Amerika, işkence merkezleri, Ebu Gureyb ve Guantanamo değil miydi? Amerika, üst akıl, dış güçler ve -İçişleri Bakanı’nın bizatihi söylemiyle- 15 Temmuz’un arkasındaki irade değil miydi? Bu listeyi böyle uzatmak hatta ciltler dolusu örnekler vermek mümkündür.
Öyleyse hem “dünya beşten büyüktür” deyip hem de bu beşli çetenin başı ile iş tutma arzusu nasıl izah edilebilir? Hem “daha adil bir dünya mümkün” deyip hem de bu adaletsizliğin sembolü Amerika ile aynı değerlere sahip olmayı arzulamak açıklanması mümkün olmayan bir tenakuz değil midir?
Evet, Amerika ile birlikte hareket etmek iktidarınızın bekasını sağlayabilir ama ebedi hayatınızı heder edecektir. Amerika adına vekâlet savaşı yürütmek dünyanızı mamur edebilir ama ahiretinizi harap edecektir. Amerika ile ortak çıkarlarda buluşmak size dünyada kazandırabilir ama bu aynı zamanda işlediği her cürümde ona ortak olmak ve sonucunda şiddetli bir azap demektir.
Amerika’nın yaptıkları ortadadır. Dolayısıyla gören bir göze, akletme yetisine sahip bir beyne ve Allah’tan sakınan bir vicdana sahip bir kişi için Amerika’yı yeniden keşfetmeye ihtiyaç yoktur. Unutulmamalıdır ki Amerika ile dost olanın düşmana ihtiyacı olmaz! Amerika ile müttefiklik yapanın ahiri garanti olmaz ve en önemlisi Amerika ile örtünen çıplak kalır!
[يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْكَافِر۪ينَ اَوْلِيَٓاءَ] “Ey iman edenler! Benim ve sizin düşmanınız olanları dost edinmeyin.” [Mümtehine Suresi 1]