Amerika İle İki Haftada Yapılan Altı Görüşmenin Perde Arkası
22 Şubat 2017

Amerika İle İki Haftada Yapılan Altı Görüşmenin Perde Arkası

Amerika’daki seçim yarışında, tüm planlarını Demokratların adayı Hillary Clinton üzerine kuran Ankara, Cumhuriyetçi aday Danold Trump’ın seçilmesiyle birlikte ters köşe oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bayan Clinton’un Başkan seçileceğinden o kadar emindi ki, Trump’ın “göçmenler” hakkındaki açıklamalarını “sert” bir şekilde eleştirmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaptığı bir açıklamada sözü İstanbul Şişli’deki “Trump Towers” kulelerine getirerek; “O markayı aslında binasına koyanlar onu süratle kaldırması lazım. Ben de bir yanlış yaptım, oranın açılışını yaptım” demişti.

Ancak Trump’ın Amerikan Başkanı seçilmesiyle birlikte, neredeyse ilk tebrik de Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yapıldı. Trump’ın ilk yedi günlük icraatlarından biri de kampanya boyunca sözünü ettiği ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da eleştirdiği “göçmen yasası” oldu. Herkes konu hakkında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir tepki vermesini bekledi. Kendisi “paratoner” olduğu için böylece diğer tepkileri de önleyebilirdi. Ancak hâlâ beklenen o tepki gelmedi.

Nedeni ise şöyle yorumlandı. Ankara Trump yönetimi ile iyi bir başlangıç yapmak istiyordu. Şimdi kendisini ilgilendirmeyen böylesi bir konuda Trump’ı eleştirmek doğru olmayabilirdi. Obama yönetimi ile gayet işbirliği içerisinde hareket eden Türkiye, “PYD, güvenli bölge ve Gülen” konusunda ABD yönetimini ikna edememişti. Trump’ı belki ikna edebilirdi.

Çok geçmeden Trump’tan “güvenli bölge” açıklaması geldi. Türkiye umutlandı. Ancak Trump’ın Türkiye ile anlaşma yapması beklenirken, o, Suudi Arabistan ile anlaştı. Türkiye’nin “umudu” yerini “tedirginliğe” bıraktı.

Bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan; “El Bab'da bundan sonraki süreçte süratle mesafe almak suretiyle oradaki işi bitirmek, daha derinliğine gitmemek lazım" ifadelerini kullandı. Bunun üzerine Numan Kurtulmuş; “Rakka başka mesele” diyerek El-Bab operasyonuyla sınır güvenliğimizi sağlamış olacağız minvalinde bir açıklama yaptı. 8 Şubat’ta gece saat 00:00 sularında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump arasında bir telefon görüşmesi gerçekleşti. Cumhurbaşkanlığı kaynaklarına göre iki lider; “El Bab ve Rakka'da birlikte hareket edilmesi konusunda mutabık kaldı” denildi. Bu defa alışkın olduğu üzere Cumhurbaşkanı Erdoğan, tekrar söylem değiştirerek; “El-Bab’dan sonraki hedef Membiç ve Rakka” dedi. Numan Kurtulmuş’un açıklaması kendisine sorulunca da zavallı Kurtulmuş’u yalancı çıkarttı.

Sonra, “bayram değil, seyran değil!” Amerika’dan Türkiye’ye ajanlar, askerler ve siyasiler gelmeye başladı. Neredeyse biri geldi, biri gitti. Peki, 15 Temmuz darbe girişimini bile ağzının ucuyla kınayan, darbe gecesi Erdoğan için “İslamcı diktatör” diyen CIA ajanı (Başkanı) Michael Pompeo ile Cumhurbaşkanı Erdoğan ne görüşebilirdi? Amerika’nın bu ilgisinin altında ne yatıyordu?

İşte o görüşmede;

Ağırlıklı olarak Suriye ve Ortadoğu’daki gelişmeler ve Rakka operasyonu konuşulduğu öğrenildi.

Peki, darbe gecesi Türkiye’den birisi böyle bir tweet atmış olsaydı, onun akıbeti ne olurdu? Bu sorunun cevabını; “darbenin arkasında Amerika var!” diyenlere bırakıyorum.

İşte bu görüşmeden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, Körfez ülkelerine yönelik bir ziyaret gerçekleştirdi. Orada yaptığı açıklamalarda da yine Rakka operasyonunu dillendirdi.

Körfez ülkelerine yönelik yapılan ziyaretin konusunun, Amerika’nın yeni Suriye planı kapsamında gerçekleştiği ise bir sır değil. Nitekim Amerika’nın “güvenli bölge” konusunda anlaştığı ilk ülke Suudi Arabistan yönetimidir. Keza Rakka operasyonunda “İslam Ordusu”nun kullanılma olasılığının da yüksek olduğu belirtiliyor.

17.02.2017 tarihinde ise ABD Genel Kurmay Başkanı Türkiye’ye gelerek Türkiye Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar ile İncirlik Üssü’nde bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşmenin konusu yine “IŞİD ile mücadele” ve “Rakka” operasyonuydu. Yapılan görüşme de “görüş birliğinin teyid edildiği” açıklandı. Ayrıca kara gücünün de masaya yatırıldığı belirtilen görüşmede; “Operasyonun kara gücünü 10 bin civarındaki ÖSO birlikleri ile ana omurgasını YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri arasından seçilmiş yerel Arap unsurlar oluşturacak.” Genel Kurmay Başkanı’nın bu görüşmeden sonra Birleşik Arap Emirlikleri’ni ziyaret etmesi ve mevkidaşı ile görüşmesi de ayrıca dikkat çekicidir.

Amerika ile diğer bir üst düzey görüşme ise 18 Şubat’ta Münih’te, yıllık Münih Güvenlik Konferansları çerçevesinde Başbakan Binali Yıldırım ve ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence arasında gerçekleşti. Aynı toplantıda Milli Savunma Bakanı Işık ile ABD'li mevkidaşı Mattis de bir görüşme yaptı.

Daha sonra Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Münih Güvenlik Konferansı'nda “Eski Krizler Yeni Ortadoğu” başlıklı oturumda; “Amerikan askerlerini Suriye’ye çağırdı.”

“ABD’nin daha fazla özel kuvvet göndermesi gerektiğini mi söylüyorsunuz?” sorusunu yanıtlayan Çavuşoğlu, ABD Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford’ın geçtiğimiz günlerde Ankara’da temaslarda bulunduğunu hatırlattı ve “Evet, ABD’ye yerel ılımlı güçlere destek olunması amacıyla sahaya özel kuvvetlere bağlı askerler göndermeleri önerisinde bulunduk” açıklamasını yaptı.

Türkiye, askerî, ekonomik ve siyasi olarak Amerika’nın boyunduruğu altına öylesine girmiş ki; Suriye’yi onlara teslim etmek için Amerika ile her türlü işbirliği yapmaya hazır. İslam’a ve Müslümanlara aleni düşmanlığını ilan eden Trump yönetiminin rızasını kazanmak uğruna her türlü tavizi vermeye hazırlar. Tabi Hükümet’in bu kadar rahat hareket etmesinin altında yatan bir diğer sebep de diğer muhalif partilerin de aynı zihniyette olmasıdır.

Türkiye ve Amerika arasında yaşanan bu diplomasi trafiği Amerika’nın, Suriye planının netleştiğini gösteriyor. Özellikle YPG’nin kullanılması konusunda Ankara ile Washington arasında yaşanan karşılıklı atışmalardan sonra bu konunun da netleştiği görülüyor. Amerika’nın YPG unsurlarını kullanacağı neredeyse kesin. New York Times’a konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başdanışmanı İlnur Çevik, Kürtleri Münbiç ve Fırat'ın batısından çıkaracaklarını, ancak Fırat’ın doğusunda kalanlara dokunmayacaklarını söylemesi ve PYD de bir Barzani olamaz mı? Barzani'nin Türkiye ile ilişkileri muhteşem diyerek Kuzey Irak ve Kuzey Suriye karşılaştırması yapması, Amerikan planı doğrultusunda bu konuda Ankara’da da çalışmaların yapıldığını gösteriyor.

ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı’nın (CIA) eski başkanı David Petraeus’un, Münih Güvenlik Konferansı’nda Türkiye ile Amerika arasındaki ihtilaflı konularda yakınlaşma olduğunu söylemesi de yukarıdaki tespitimizi doğrulamaktadır.

Amerika’nın Körfez ülkeleri, Rusya ve Türkiye’ye yönelik diplomasi trafiği, Rakka operasyonunda, Suud öncülüğündeki “İslam” Ordusu, TSK-ÖSO ve YPG unsurlarıyla birlikte kendi Özel Kuvvetlerini de kullanacağını göstermektedir. CNN televizyonu, ABD Savunma Bakanlığı Pentagon'un Suriye'nin kuzeyine geleneksel kara gücü gönderme teklifinde bulunmaya hazırlandığını duyurması da Çavuşoğlu’nun çağrısıyla bu konunun görüşüldüğünü göstermektedir.

Son olarak ise ABD’li Senatör John McCain dün (20 Şubat), Ankara’yı ziyaret ederek Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü. Ankara’nın nabzını bir de John McCain tutarak konuyu Trump’a taşıyacak. Şimdi Suriye planında tüm gözler İslam ve Müslüman düşmanı Trump’da.

Toplamda Türkiye ve diğer bölge devletleri, Suriye devrimine darbe vurmak için Amerika adına, şikâyet ettikleri vekâlet savaşıyla, Amerikan askerlerini de bölgeye davet ederek çözümler sunuyor.

Amerika, Suriye’deki çirkin oyununu gizlemek için Türkiye’de neredeyse her hafta patlattığı bombalarla bu savaşın, Türkiye’nin de bir savaşı olduğuna ikna etmeye çalıştı. Böylece işbirlikçi yönetim, halkı çok daha rahat manüple edebildi. Şimdi ise sözde “terörle mücadele” adı altında efendileri adına vekâlet savaşı veriyorlar. Türkiye yöneticileri, ABD ile “terörle mücadele” adı altında ittifak ettiklerinden bu yana neredeyse her gün, bir askerimiz hayatını kaybediyor ve patlayan bombalarla masum insanlar ölüyor.

Maalesef İslam coğrafyasında yaşanan sıkıntıların tek nedeni; Amerika ve işbirlikçileridir. Onlar var oldukça, Müslümanların yaşadığı bu elem ve ıstıraplar bitmeyecek. Dolayısıyla Türkiye’deki Müslümanlara düşen sorumluluk; Amerika adına vekâlet savaşı veren yöneticilere karşı seslerini yükseltmektir. Amerika ile işbirliği yapan yöneticileri reddederek Nübüvvet metodu üzere Râşidî Hilâfet Devleti’ni kurmak için çalışmaktır.

Böylece Suriye ve diğer İslam coğrafyasında yaşanan zulümler ve ıstıraplar Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın izniyle son bulsun.

**@OYildiz99