ABD, İngiltere ve diğer Batılı ülkelerin donanmaları, en iyi askerleri, medya ve şirketleri hatta devlet başkanları katil “İsrail”in yanında yer aldı. Katliamı, terörü ve soykırımı açık bir şekilde “ama”sız, “fakat”sız destekledi. Herzog; "Bu savaş sadece ‘İsrail’ ile Hamas arasındaki bir savaş değil, Batı medeniyetini kurtarmaya ve korumaya yönelik bir savaş." demişti. Bebekleri, çocukları, kadınları, genç ve yaşlıları, hastaneleri, kiliseleri, camileri, okulları rastgele en vahşi biçimde hiç durmadan bombalamanın amacını; Batı medeniyetini, kapitalizmi, demokrasiyi, laikliği, milliyetçiliği, “ahlaksızlığı” korumak için yaptıklarını itiraf etmişti.
Evet, bu savaş, hak ile batılın savaşıdır. Her Müslüman bu mücadelenin içinde ve hakkın yanında yer almalıdır. Dünya ve Türkiye gündemi, birçok konu ile meşgul edilirken Gazze’de katliam devam ediyorsa Gazze tam manası ile gündem edilememiştir. Her şeye rağmen Gazze’yi konuşmalıyız, Gazze ve diğer beldelerdeki zulme karşı durmalıyız. Çünkü yeryüzünde Gazze’deki Müslümanların temsil ettiği hak mücadeleden başka konuşulmaya değer hiçbir şey yoktur! Gazze’deki mücadeleyi birinci gündem yapmalıyız.
Gazze’yi kana bulayan, katliam üstüne katliam yapan Batı, şimdiye kadar birçok milletle savaştı. Bu milletlerin hepsi de onlara teslim oldu, yenildi ve belki de bazıları yok oldu. Ancak İslam ümmeti hariç. Çünkü bu ümmet, her şeye rağmen hiçbir topluma ve güce boyun eğmedi ve teslim olmadı. Bu ümmet; imanından, davasından, cihattan hiçbir zaman vazgeçmemiş, her zaman mücadele etmiş ve Allah’ın yardımı ile düştüğü her dönem ayağa kalkmıştır. Bugün de böyle olacaktır ve Batı bunu bildiği için bu saldırıları yapmaktadır. Her bir bebek, çocuk, kadın için bin tonluk bomba atmaktadır. Bu yüzden, en az 40 bin insanın 40-60 bin ton bomba ile şehit edildiği bir katliam, soykırım bütün dünyaya izlettirilmektedir. Bizler, dünya ve ahirette unutulmayacak bir şahitlik ile imtihan ediliyoruz.
Sonuç ne olursa olsun, Gazze’de mücadele eden mücahitler ve Müslümanlar kazanmışlardır! Mescid-i Aksa eteklerinde kıyamete kadar cihat eden, sabreden Müslümanları dünyanın yalnız bırakması onlara zarar verememiştir. Yeryüzünün en özgür, en izzetli yeri ve toplumu, Gazze’dir. Haritada yeri gösterilemeyecek kadar küçücük bir nokta olan Gazze, dünya insanlığının hidayetine ve Müslümanların uyanışına vesile olmaya devam etmektedir. Gazze, büyük şeytan Amerika, terör karakolu “İsrail” ve tüm küffara tek başına direnen şehirdir!
Gazze’de tarihî bir süreç yaşanmaktadır. Yaşananların tarihe damga vuracağı ve asla unutulmayacağı bir hakikattir. “Aksa Tufanı”; büyük bir amel, başarılı bir operasyon, bereketli sonuçları olan hadisedir. Ancak sihirli bir değnek değildir. Aksa Tufanı ve sonrasında Gazze'de yaşanan katliamlar, büyük gelişmelere vesile olmuştur. “İsrail” balonu sönmüş, Batı’nın çirkin yüzü bir kez daha ve net bir şekilde görülmüş, Batılı halklar fıtrat ve vicdanlarının gereğini ortaya koyarak zulme karşı gelmiş ve bir kısmı hidayet ile aydınlanmış, İslam beldelerindeki yönetimlerin maskeleri düşmüş, Müslümanlar uyanışa geçmiş ve sabır, namaz ve cihat ile direnen bir halkın yenilmeyeceği gibi birçok hakikat görülmüştür.
Muhakkak ki Müslümanların derdiyle dertlenmek, bir şeylerin değişeceğini ummak ve yaşananlara dair umut beslemek, olmazsa olmaz düşüncemizdir. Ancak bunlar tek başına yeterli değildir. Çünkü bu ve daha birçok güzel gelişmeye rağmen Aksa Tufanı sihirli bir değnek değildir. Tek başına bu operasyon, her şeyin değişmesi veya düzelmesi için yeterli değildir. Bundan önce Bosna, Doğu Türkistan, Irak, Suriye’de yaşanan şeyler büyük umutlara vesile olmuş ancak dünya eskisi gibi olmaya, hakikatler zamanla unutulmaya başlamış ve zulüm devam etmiştir. Bunun nedeni iyi niyet, belki sadece umut etmek ancak gayret etmemektir.
İstenen değişim ve zaferler için yapılması gereken çok şey vardır. Aksa Tufanı, değişim isteyenler için çok büyük bir fırsat sunmuş ve yukarıda bahsettiğimiz gelişmelere vesile olmuştur. Ancak tüm bunları değerlendirmek, yeryüzünü imar etmesi ve Hilâfet’i tesis etmesi istenen Müslümanların görevidir.
Bu hayırlı ümmet, bu büyük fırsatı değerlendirebilirse Aksa Tufanı birçok kapılarının açılmasına vesile olacaktır. Aksi halde amel, mücadele ve köklü çözümler olmadan beklenti ve hayaller kurmak, somut adımlar atmamak, neticeyi değiştirmeyecek, bu tarihî fırsat tarihe geçecek ve netice eski hale dönecektir. Tıpkı “Arap Baharı”nda olduğu gibi…
Şunu da ifade etmek gerekir ki, bu direnişin başarının sebebi, elbette Gazze halkının ve mücahitlerin İslam’a olan bağlılıklarıdır. Başarının sırrı, Gazze değil İslam’dır. Başarıda, Gazzeli olmak değil İslam’a bütün hükümleri ile bağlanmak esastır. Bu bağlılık, İslam’ın hakimiyeti için olmalıdır. Hiç şüphesiz ki bu bağlılık ve mücadele, Allah’ın vaadi ve yardımına vesile olacaktır. Bu bağlılık, Allah’ın rızasına vesile olacaktır. Bu bağlılık, dünya ve ahiret için kurtuluş olacaktır. Yeter ki bu ümmet İslam’a sarılsın ve hakimiyeti için mücadele etsin.
Bu belki bize zor gelebilir. Vakıaya göre bu imkânsız gibi görülebilir. Bunun gerçekleşmesi için yüz yıllar gerektiği düşünülebilir. Ancak tarih bize, Firavunların değil hep Allah’ın dediğinin gerçekleştiğini göstermiştir. Kundakta denize bırakılan Musa Aleyhi’s Selam kurtulmuş, Karun’u, Haman’ı ve Belam’ı yanına alan, ordu sahibi olan Firavun ise denizde boğulmuştur. Musa Aleyhi’s Selam’ı en zayıf döneminde boğmayan deniz, Firavunu en güçlü döneminde boğmuştur. Allah’ın yardımıyla Musa’lar kazanmış, Firavunlar kaybetmiştir.
Gazze’de yaşanan tam da budur. Bunca zulme rağmen yenilmeyen bir toplumdur, Gazze. Bunca teknik üstünlüğe rağmen başarılı olamayan küfür cephesidir. Elhamdülillah, Allah’a inanmış mümin bir toplum karşısında bütün dünya bir araya gelse de (katliam yapabilir ama) zafer elde edemeyeceği bir kez daha görülmüştür. Yardımcısının Allah olduğunu bilen ve buna iman eden mümin toplum, kafirlere karşı galip gelecektir biiznillah! İman etmiş müminleri yenecek bir ordu ve silah icat edilmemiştir!
Bu yüzden bulunduğumuz yerde “azdık, mazlumduk, güçsüzdük, yapamıyorduk, beceremiyorduk” demeyelim. Umudumuzu kaybetmeyelim. Kim olduğumuzu ve kimin safında olduğumuzu unutmayalım. -Düşmanı kim olursa olsun- yardımcısı Allah olanın üstün gelenler olduğunu hatırlayalım ve bunun için Gazze’deki hak davanın yardımcıları ile birlik olalım. Allah’ın rızasının buna bağlı olduğunu unutmayalım.
Yeniden tek bir ümmet olarak aynı davanın etrafında kenetlenelim. Kur’an ve Sünnet’i ölçü alarak hareket edelim. Allah’ın rızasının kardeş olmakla, birlik olmakla mümkün olduğunu unutmayalım. Allah’ın ipine hep beraber sarılalım.
İşte o zaman, Bedir’de bin kişiyi yenen 300 mümin, Mute’de 200 bin kişiyi yenen 3 bin mücahit, Kadisiye’de 120 bin kişiyi yenen 40 bin muvahhit, Çanakkale’de tüm emperyalistleri dize getiren 250 bin şehit veren Müslümanlar gibi Rabbimizin, “Nice az topluluklar vardır ki Allah’ın izniyle nice çok topluluklara, kalabalıklara galip gelmişlerdir.” [Bakara Suresi 249] ilahi hükmü Gazze’de, Doğu Türkistan’da ve diğer beldelerimizde yaşanacak ve bunu başaracak İslam Devleti kurulacaktır. O halde Gazze’de yaşananlara karşı Allah’ın rızasını kazanmak için birlik zamanı...