Karar Gazetesi yazarı Mehmet Ocaktan bugün (26.07.2019) “Din merkezli siyaset Müslümanları gerçekliğin dışına itti” başlığı altında şöyle hezeyanlarda bulundu. Neymiş efendim: “Metafizik alanın dışına çıkmasına izin verilmeyen bir siyasal iktidar yapılanmasında, hukukun üstünlüğüne ve de kuvvetler ayrılığına dayalı bir sistemin inşa edilmesinin imkan ve ihtimali yoktur.”
Her hayat nizamının kendi mühendisliği ve bu mühendisliğin ürünleri vardır. Adı üstünde ya “hayat nizamı”! Herhalde hayata dair bir planlaması, düzenlemesi, bunları hayatta var etme metodolojisi olmazsa ona “hayat nizamı” yerine başka bir şey demek gerekir.
Hukuk ise toplumu düzenleyen ve devlet yaptırımıyla güçlendirilmiş bulunan kuralların, yasaların bütünü; toplum içinde kendisine uyulmak ve uygulanmak için var olan kurallardır.
Şimdi İslâm’ı hayat nizamı olarak görmeyerek ve onun kendine ait bir hukuk sistemi olmadığını savunarak, geçmişe de söverek demokratik sistemlerdeki gibi aklı esas alan bir hukuk sistemini hayatta var etme gayretine gireceksek;
•Kongo'yu sömürgeleştirdiği 1890-1905 yılları arasında Belçika’nın, 10 milyon yerliyi öldürdüğünü; köleliğe razı olmayanların el ve ayaklarının kesildiğini…
•1904'te Namibya'yı sömürgeleştiren Almanya’nın bir yıl içinde 75 bin insanı katlettiğini; pek çok kadının, Alman askerlerine köle olarak hizmet etmeye zorlandığını…
•Çad'da Fransa’nın, 1917 yılında davet ettiği konferansa icabet eden 400 İslâm âlimini orada katlettiğini…
•1945'te atom bombasıyla Hiroşima'da ilk anda 70 bin kişinin, 9 Ağustos 1945'te de Nagazaki'de 74 bin kişinin ABD tarafından katledildiğini; sonraki süreçte gerçekleşen ölüm ve sakat doğumların da bu rakamların dışında olduğunu…
•Yine 1945'te Fransız işgal kuvvetlerinin Cezayir’de bir günde 45 bin kişiyi, 1954-1962 yılları arasında ise 1,5 milyon kişiyi katlettiğini…
•Ruanda’da Fransa’nın desteklediği Hutu hükümetinin 1994'te 100 gün içinde 800.000 insanı öldürdüğünü…
•1995'te Sırpların Srebrenitsa’da 8.372 Boşnak Müslümanı Hollandalıların gözetiminde Fransız bir general komutasında katlettiğini de hatırlamamız gerekir.
Üstelik bunlar sadece katliamlar; sakat, dul, yetim bırakılanlar, evlerinden, yurtlarından göç etmek zorunda kalanlar… dahasını yazmak istemiyorum…
Şimdi sen, Sahabe’nin önderimiz Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’den bizzat görerek uyguladığı, Allah’ın emir ve yasaklarını ve Rasulullah’ın gösterdiği sistemi hiçe sayıp; asırlarca bu sistem sayesinde onurlarını, namuslarını, canlarını ve mallarını koruyan Müslümanları “geri kafalı” ve “akılsız”, kendini de “çağdaş”, “aklı önceleyen”, “ilim irfan sahibi”, “yol gösterici” yerine koyarak, yukarıda senin savunduğun pencereden hayatı şekillendirenlerin insanlığa açtığı yaraları görmememizi, conilerin bütün bu vahşetinin kaynağına teslim olmamızı, hayatımızı gavurların penceresinden yorumlamamızı mı istiyorsun?
Açıkça, “Allah’ın vahyini devre dışı bırakın ve namusunuza, servetlerinize, canlarınıza ve mallarınıza kasteden gavurlar gibi olun!” desen de, herkes ne dediğini anlasa ya! Allah seni ıslah etsin!
Mehmet Ocaktan ve türevlerinin asıl yanılgıları Türk siyasetine Menderes ile giren ve mevcut sistem içerisinde İslâmi argümanlarla hayat bulan siyasal İslâm düşüncesi üzerinden görüş belirtmeleridir. Halbuki “siyasal İslâm” düşüncesi mevcut sistemin bekası için uydurulmuş, İslâmlarından vazgeçmeyen Müslümanların muhabbet ve teveccühünü kazanmak için ileri sürülmüş gayri İslâmi bir anlayıştır. Dolayısıyla mevcut sistem içerisinde İslâmi argümanlarla yer almış siyasi partilerin hiç birisi İslâm’ın temsilcisi ya da siyasetinin uygulayıcısı olmadı, olmayacaktır.
AK Parti’nin ve seleflerinin göstermiş olduğu model İslâmi bir model değildir. Zira onun düşüncesi, üzerine kaim olduğu fikri ve metodu İslâmi değildir.
Bu nedenle AK Parti ve selefleri üzerinden, koca bir medeniyet var etmiş İslâm’a vurmak hiç kimsenin haddi değildir.
Sizin gibiler gerçek siyasal İslâmla hiç tanışmadı, onunla şereflenmedi!
“Siyasal İslâm iflas etti!” diyerek ümmetteki umutları yıkmak isteyenler bilsinler ki, İslâm’ın siyasetini uygulayacak Râşidî Hilâfet’in ayak sesleri, aşığı olduğunuz Batı’dan bile duyulmaktadır. Onları saran korku ümmet tarafından hissedilmektedir.
O günleri çok yakında göreceğiz inşaAllah…