Yılın bir ayında da olsa Müslümanların toplu olarak manevi bir atmosfere büründüğü, ibadet etme arzusunun zirveye ulaştığı, yardımlaşma niyetiyle infakların dağıtıldığı, sofraların kurularak akraba, komşu ve muhtaçlara ikramlarda bulunulduğu bu Mübarek ay da yine ekranlar ve Müslümanların dimağları boş bırakılmıyor. Her Ramazan’da olduğu gibi maalesef yine esaslar dururken, onlara göre daha cuzi sayılabilecek meseleler anlatılıyor/tartışılıyor/tartıştırılıyor. Hem de İslam’a ve Müslümanlara karşı cürümleri ortada olan adamların programlarında, dalga geçelir bir modla ve alaycı kahkahalar arasında sözde “alimler” birbirlerine saldırtılıyor.
“Allah’ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe, onlarla oturmayın, aksi hâlde siz de onlar gibi olursunuz” (Nisa 140)
İnsan bunları görünce, acaba Yaşar Nuri Öztürk veya Zekeriya Beyaz çıksa daha mı iyi olur diye düşünmekten de kendini alamıyor? Çünkü Müslümanlar zaten onların söylediklerine itibar etmiyorlardı. Yani onlar, tescilli ifsatcılardı! Peki ya bugün onları aramamıza vesile olan sözde “alimlere” ne demeli? ‘Bayındır’lık yapalım derken yıkarak dipe vuranları, söylediği bir doğrunun yanına en az iki yanlış sokanları, bir meselede çok hassas iken (Fecr) onunla aynı cins olan başka bir meseleye (Hilal) duyarsız kalanları ne yapmalıyız? Fecr konusundaki yanlışlığından dolayı Diyanete savaş açarken, laiklik konusunda müttefiklik yapanları nereye koymalıyız? Veya bunu yapanlara saldırmak için kendisiyle dalga geçilme pahasına ekranlara çıkartılan ‘Ünlü’lere ne söylemeliyiz? Mendub bir ameli yapmada gösterdikleri hassasiyeti, farz olan başka bir amelde göstermeyenleri veya mubahları haram kılıp kaçındıkları halde gerçek haramlardan kaçamayanlara ne demeliyiz?
“İlim amelden efdaldir. Amelin efdali de, orta yolda olmaktır. Allahu Teâlânın dini ifrat ve tefrit arasındadır. İkisinin ortası sıratı müstakim, yani doğru yoldur.” [Beyhakî]
Irzını, namusunu, çocuğunu, malını, canını ve dinini korumak için kendini savunmak zorunluluğu ile Rasulullah’ın “Her kim malı uğrunda öldürülürse o kimse şehittir. Kim canı uğrunda öldürülürse o kimse şehittir. Her kim dini uğrunda öldürülse o kimse şehittir. Her kim ırzı namuzu uğrunda öldürülürse o kimse şehittir.” (Müslim, 2/7) emrettiği şekilde dikdatör tağuta karşı mücadele ederken başarısını Allah’u Ekber diyerek ifade eden yani muvaffakiyetin Rabbinden geldiğini göstermek isteyen yada sevincini Rabbine hamd ederek dile getiren Müslümanlara, destek olmak gerekirken onları ayıplayan ve bunu Allah’ın evinde, Rasulullah’ın makamında olan minberlerden Müslümanlara duyurmayı vazife bilen Diyanet İşleri Başkanlığına ne demeli? Madem Müslümanların canına itibar ediyor ve birbirlerini öldürmelerinde hassas davranıyorlar, peki o zaman niçin kafirler tarafından öldürülen Müslümanlar için de aynı refleksleri göstermiyorlar?
“Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, sizinle aralarında sözleşme bulunan bir kavim aleyhine olmaksızın (o müslümanlara) yardım etmek üzerinize borçtur. Allah yapacaklarınızı hakkıyla görmektedir.” (Enfal 72)
Yada saadet asrından verdikleri güzide örneklerle Ashab-ı Kiramı masal anlatır gibi etkili hatiplikleriyle anlatanları nereye koymalı? Sahur veya iftar programlarında Halid bin Velid Radyallahu Anha’nın vucudunda kılıç yada ok izinden dolayı yara almamış bir organının kalmadığını söyleyen, Mute destanın da onun gösterdiği askeri taktiğin büyüklüğünden bahseden, katıldığı yüzü aşkın savaşta şehit olamadığı için develer gibi hasta yatağında ölmekten dolayı hayıflanan Halid bin Velid’in mezarını/türbesini/camisini bombalayanlara karşı sessiz kalanlara ne demeli? Bu kadar camit olan, anlattıkları ile yaptıkları arasında dağlar kadar fark bulunan, ama ekranları kimselere kaptırmayanlara ne söylemeli?
Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.(Saff 2-3)
Allah akıl, fikir ve izan versin demekten başka bir şey gelmiyor içimizden. Yada bazen içimizden geçenleri aleni olarak söyleyemiyoruz. Ama şunu biliyoruz ki herşeye kadir olan Allah Azze ve Celle kalplerde ve açıkta olan herşeyi biliyor, görüyor. Bizde yapılan bu yanlışlıkları belirterek muhataplarını uyarmayı üzerimizde bir borç biliyor ve nasihat edenlerden olmak istiyoruz.
"Din nasihattir" Kime dedik? Dedi ki: "Allah, Kitabı, Resulü, mü'minlerin yöneticileri ve tüm müslümanlar için nasihattir." [Müslim,Buhari, Tirmizi]