Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün düzenlenen "AK Parti 23. Kuruluş Yıl Dönümü Programı"nda hayli iddialı bir konuşma yaptı.
Erdoğan’ın konuşmasında öne çıkan ifadelerin içinde en dikkat çekenlerden bir tanesi, kadrolarda yenilenme işareti vererek söylediği şu ifadelerdi:
“Hangi görevde olursa olsun hiçbir arkadaşım, koltuğuna yaslanıp rehavete kapılma lüksüne sahip değildir. Heyecanını kaybedenler, millete hizmetin önünde engel olmamalıdır. Bunun vebali ağırdır. Bunun hesabı ağırdır. Şunu unutmayın: Biz bu aziz milletin umuduyuz. Biz, bu aziz ümmetin de umuduyuz. Onların umudunu boşa çıkaracak işler içine girenler, onların umudunu heba etmeye yeltenenler, altından kalkamayacakları vicdani bir yükle ezilirler. Açık söylüyorum; buna bizim de tahammülümüz olamaz. Milletin ve ümmetin umudunu heder edenlere hoşgörü göstermeyiz, gözünün yaşına da bakmayız."1
Erdoğan, üst üste gelen iki yerel seçim hezimeti ile çöküş sürecine giren AK Parti’yi yeniden ayağa kaldırma girişimlerini, gösterişli toplantılarla, süslü sözlerle ve kaybetmek üzere olduğu tabanının hoşuna giden ifadelerle sürdürüyor.
Öyle ya da böyle AK Parti 23. yılında ve “ümmetin umudu” olma ifadesi, tabanda karşılığını bulmuş ve Erdoğan’ı yıllarca iktidarda tutabilmişti.
Ama bir şeyler ters gidiyor ki, bu ifadeler tekrarlansa da artık ümmet tarafından gelen yankılar çok farklı…
Yaz-boz tahtasına dönen, maliye bakanı dayanmayan ekonomiden hiç bahsetmeyeceğim zira durum iç karartıcı. TL’nin ciddi değer kaybı nedeniyle toplumdaki homurdanmalar saray duvarlarını aşarak Erdoğan’ın kulağına kadar gidiyor.
Fakat Erdoğan, “‘Gerekirse kendimiz bedel ödeyeceğiz fakat aziz milletimize asla bedel ödetmeyeceğiz’ demiştik.” ifadesi ile hâlâ kelimelerle oynayarak algı oluşturma kabiliyetini kullanmaya devam ediyor.
"Muhafazakâr-demokrat kimliğimizin bir gereği olarak ekonomimizi büyütürken, demokrasimizin standartlarını yükseltmekten geri durmadık… Hak ve özgürlükler sahasında ülkemizde sessiz bir devrime imza attık” ifadelerini kullanırken aklıma; 2004 yılında serbest bırakılan zina, 2011’de imzalanan ve fesh edildiği söylense de uyum yasalarıyla uygulanan meşhur İstanbul Sözleşmesi, LGBT derneklerinin kurulması ve İslam’a meydan okuyarak sokaklarda yürümesi geliyor. İşte böylece muhafazakâr-demokrat kimlikle verilecek tüm “özgürlükleri” tanıyarak demokrasinin hakkını verdiniz. Milletin umudu(!) oldunuz!
Sözün özü, asıl vurgulamak istediğim mevzu ne ekonomi ne de iktidarın bekası. Asıl vurgulamak istediğim husus; “Ümmetin umudu olma” ifadesi.
İslam ümmeti 2 milyara ulaşan nüfusuyla, devasa ordulara, stratejik boğazlara ve yeraltı zenginliklerine sahip olmasına rağmen bir asırdır süregelen alacakaranlık içinde umut arıyor. Zira tek bir devleti, tek bir yöneticisi ve kendi nizamı yok. 57 devletçik ve bunların yöneticileri, Batı’dan ithal edilen nizamı uyguluyor ve o nizamdan çıkan fikirleri ümmete dayatıyor.
Şimdi 23 yıllık AK Parti ve 22 yıllık iktidarı boyunca Erdoğan, “ümmetin umudu olma” yolunda hangi adımları atmış bir bakalım…
Suriye’de ümmet sukut-u hayal içinde…
Suriye’de 2011 yılından beri yaklaşık 13 yıldır bir milyona yakın Müslüman katledilirken Erdoğan’ı ve AK Parti’yi umut bildi. Erdoğan, 2013 yılında partisinin Kızılcahamam'daki 20'nci İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'nın kapanışındaki konuşmasında, "Biz başka devletlere, başka milletlere benzemeyiz. Biz, dengeler adına, konjonktür adına, çıkarlar adına susacak bir millet, böyle bir devlet değiliz” demiş ve devamında; “Ey Beşşar Esed, vallahi bunun hesabını vereceksin. Başkalarına gösteremediğin cesareti, ağzında emzik olan kundaktaki bebeğe göstermenin bedelini çok ama çok ağır ödeyeceksin. O çocukların arşı inleten figanı, inşallah, Rabbimin ‘Müntakim’ sıfatı mucibince, ‘Kahhar’ sıfatı mucibince, senin üzerine kutlu bir intikam olarak inecek. Allah izin verirse, bu caninin, bu katilin, dünyada hesaba çekildiğini görecek ve bundan dolayı hamdedeceğiz, şükredeceğiz.” ifadelerini kullanmıştı.2
Ümmet ne bekliyordu, ne oldu? Bugün Erdoğan Esed’e “Sayın Esed” diyor ve yeniden el sıkışmak için Türkiye’ye bile davet ediyor ve ailecek görüşmek istiyor. Neredeeen nereye? Kimler kimlerle beraber? Dengeler adına, konjonktür adına, çıkarlar adına susmuyorsanız bugün ne adına susuyorsunuz?
Sahipsiz Doğu Türkistan’daki ümmet…
Doğu Türkistan’daki Çin zulmünü önceleri görmezden gelip sonra ağız ucuyla dillendirip geçiştirdiniz. Çin’i protesto eden Uygurlu Müslümanları gözaltına aldınız, camilerden toplayıp emniyet amirlerinin tehdidine maruz bıraktınız.
Gelelim Mısır’a…
2013 yılında seçilmiş ilk cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, darbeci Sisi tarafından darbeyle devrilip dün yıldönümü olan Tahrir, Adeviyye ve Rabia katliamlarında binlerce Müslüman vahşice katledildiğinde elinizle “Rabia” işareti yapıp ümmete umut vadediyordunuz. Esma Biltaci keskin nişancı kurşunuyla alçakça katledildiğinde canlı yayında ağlamıştınız. “Darbeci”, “katil”, “zalim” dediğiniz Sisi’ye de bugün “Sayın Sisi” der oldunuz. El sıkışıp barıştınız.
Neredeeen nereye? Kimler kimlerle beraber? Dengeler adına, konjonktür adına, çıkarlar adına el ele değilseniz; ne adına ümmetin katiliyle, ABD eski Başkanı Donald Trump’ın “favori diktatörüm” diye nitelediği Abdulfettah Sisi ile el elesiniz?
Güncel ve yürek yakıcı, ümmetin hatta insanlığın kanayan yarası haline gelen bir konuya değinelim!
“İsrail”in Filistin ve Gazze’deki barbar saldırılarında katledilen ümmetin gözü yollarda…
Mavi Marmara katliamında 10 vatandaşımızı katlettikten sonra ticari ilişkileri devam ettirip sadece siyasi ilişkilerde bir fasıla veren Erdoğan, sert sözlerle eleştirdiği ve daha sonra ABD’nin başlattığı “normalleşme” anlaşmalarıyla el sıkıştığı Netanyahu’yu Türkiye’de ağırlayacakken 7 Ekim saldırısı ile bu planları suya düştü. Oysa el sıkıştığı kişi, 76 yıldır Filistin ve yaklaşık 11 aydır Gazze’de katliam ve işgaller yürüten gasıp Yahudi varlığının başbakanıydı. 11 aydır devam eden katliam sürecinin ilk 7 ayında “İsrail”in ihtiyaçlarını gemilerle karşılayıp katil “İsrail”i destekleyen ABD, Batı, uluslararası toplum ve ceza mahkemelerinden, Gazze’de ümmeti kurtarması için medet umarken nasıl ümmetin umudu olabilirsiniz?
Umudunu başkalarına bağlayan, ümmete umut olabilir mi?
Filistin’i Birleşmiş Milletler’e havale edip ABD’nin “İki Devletli Çözüm” planına mahkum edenler ümmete nasıl umut olabilir?
Aslında lafla kendinize “ümmetin umudu” yakıştırmasını yapsanız da; icraatlarınızla -korktuğu her an başına gelecek- “Batı’nın umudu” haline geldiniz.
Dünkü konuşmada geçen, “AK Parti'nin 23'üncü yaşının, ülkemize, milletimize, demokrasimize ve tüm insanlığa hayırlı olmasını Rabb'imden niyaz ediyorum" ifadesi, Batı’dan ithal ve ümmetin hiçbir derdine derman olmayan, aksine bölüp parçalayan kapitalist laik demokrasinin umudu olduğunuzun nişanesiydi adeta.
Sizin vakanız ve celladına aşık tavrınız bu iken, İngiltere ve Fransa’nın çizdiği Sykes-Picot sınırları ile 57 parçaya bölünmüş ümmetin tek umudunun; sınırları kaldırıp ümmeti tek yumruk haline getirecek İkinci Râşidî Hilâfet olduğu artık inkâr edilemeyecek bir hakikattir.
Allah Subhanehu ve Teâlâ, “İşte sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyleyse bana ibadet edin.”3 diye buyururken, ümmeti 57 parçaya bölen sınırları kutsamak ümmete en büyük düşmanlık değil mi?
11 ay boyunca gördük ki 57 devletçik, İslam İş Birliği Teşkilatı bünyesinde toplandı; yedi, içti ve kınayıp dağıldı. Sınırları zorlayan ve işgalci Yahudi varlığını bir kaşık suda boğacak ümmeti tehditle sindirdi. Filistinli Müslümanlar, “Ey Erdoğan neredesin?” diye çağrı yaptığında hakikaten “ümmeti umudu” olsaydınız, kışlaların kilitlerini bir emirle kırdırıp kontrolünüzdeki Suriye’den orduları, Aksa’ya seferber ederdiniz.
İşte o zaman ümmetin umudu, kahramanı olurdunuz. Baş üstünde gezdirilir, dünya ve ahirette izzeti tadardınız. Siz yürürdünüz, ümmet de peşinizden yürürdü.
Lakin umudunuzu Batı’ya bağlamışken, tadacağınız şey zilletten başka bir şey olamaz.
Erdoğan, Gazze orduları beklerken dünkü konuşmasında, “Piyade tüfeğinde dahi başkalarına bağımlı olan bir ülkeyi, kendi tankını, gemisini, topunu, füzesini, roketini, uçağını, helikopterini, insansız hava araçlarını üretebilen seçkin ülkeler ligine yükselttik. Ordumuzu, polisimizi, jandarmamızı en iyi silahlarla donattık” ifadeleriyle yine güçlü ordulara ve silahlara sahip olduğunu vurguladı.
Ümmetin derdine derman olmayan gücün, umudu olduğunuzu iddia ettiğiniz ümmetin nazarında bir kıymet-i harbiyesi yok.
Sayın Erdoğan, hatırlatmak isterim ki; Tetiği parmak değil irade çeker…