28 Şubat’ı Doğru Okumak
28 Şubat, resmi eğitimden İslami eğitime, yargıdan siyasete ve medyadan sermaye üçgenine tüm alanlarda yeni bir formatlama yapılarak laik Kemalist rejinin baskıcı yaklaşımının varlığını bazı çevrelere gösterdiği bir güç gösterisi olarak algılandı. Aslında O dönemde 28 Şubat için söylenen meşhur söz bu süreçten sonra Türkiye’nin geleceğine ilişkin çok önemli ipuçları veriyordu. O meşhur söz “Demokrasiye balans ayarı yaptık” sözüydü. Aslın bu söz o günün Türkiye sindeki siyasal yapıya değil siyasal algıya yapılmış balans ayarı olarak okunmalıdır.
Şimdilerde 28 Şubatı planlayıcılar ve uygulayıcılar, yukarıda saydığım alanlara hâkim yeni güç tarafından yargı önüne çıkarılıyorlar. Ve bu süreci bizler medyada 28 Şubat ile hesaplaşma süreci olarak izliyoruz.
Herkes bu süreçte 28 Şubat ile hesaplaşma kuyruğuna girmiş durumda. Bu uzun kuyruk sırasında kimler yok ki. Sivil toplum kuruluşları, dernekler, o dönemde TSK’den, Milli Eğitimden, Yargıdan, Üniversitelerden ve daha birçok kurumdan atılan ve mağdur edilen herkes 28 Şubat’tan intikamını almanın ve muzaffer bir eda ile yumruğunu göstermenin peşinde koşturulmaktadır. Koşturulmaktadır diyorum, çünkü yeni hâkim güç bunu istemektedir. Yeni hâkim güç, 28 Şubatı uygulayıcıların asıl düşmanlıklarının kime ve niçin olduğunu gizlemek istiyor. Dolayısıyla 28 Şubat mağdurlarını bu popülist söylem ile oyalamak istiyorlar.
28 Şubat Demokrasiye yapılmış bir balans ayarı gibi gösterilmek istense de aslında doğru olan bu değildir. 28 Şubat, 1990’lı yıllarda Siyasal İslam düşüncesinin yürüdüğü – İslami anlamda bozuk ama heyecan verici - yöne formatlama yapılarak Müslümanlara yeni bir siyaset algısı ve düşüncesi yerleştirmenin balans ayarının yapıldığı sistemsel otokontroldür. Müslümanlar olarak bugün bizler açısından önemli olan ise bu otokontroldeki rollerin tespitinin doğru yapılması meselesidir.
Hesaplaşmada ki Taraflar
1980 darbesi ve öncesindeki askeri darbe ve muhtıralarda olduğu gibi 28 Şubat Post modern darbesinde de darbeyi yapanlar, uygulayıcılar ve darbenin karşısında duranlar belirli bir taraf oluşturmuşlardır. Darbeyi yapanlar karşılarındaki siyasal gücü darbe sonrasındaki dönemlerde bir şekilde darbenin meşruiyetine inandırmışlardır. Çünkü darbeyi karşılayan siyasal taraf “uysallaştırılmışlıkla değişime uğramışlıkla” darbe sonrasında kendisi ve değişen yeni siyasal düşüncesi için açılmış yeni kapılardan hâkim gücün izin verdiği oranda siyaset yapmaya başlamışlardır. Darbelerden siyasal, hukuki, iktisadi ve sosyal anlamda etkilenenler ise halkın bizatihi kendisi olmuştur. 28 Şubat post modern darbesinin acısını çekenler ise Müslümanlardan başkaları değildir. Dolayısıyla darbe hesaplaşmalarında darbeleri yapanlar ile darbeyi karşılayan siyasal yapılar keskin çizgileri olan bir tarafsallaşma oluşturmamaktadırlar aslında.
Türkiye de yapılmış her darbe ve muhtıra girişiminin rejim için makul gerekçeleri olmuştur. Soğuk savaş sürecinde sosyalist düşünce bir şekilde Türkiye de bloklar oluşturmuştur. Bu düşünceye belirli dönemlerde kapı aralanmış ve karşıt siyasi düşünce sahipleri ile meydanlarda kapışmaları kontrollü bir şekilde izlenmiştir. Artık düşüncenin uysallaştırılması gerek hasıl olunca, yani otokontrol mekanizmasının devreye girmesi gerekince darbeler ile bu kaotik süreç kontrol altına alınmıştır.
28 Şubat post modern darbesinde de aynı sürecin İslami düşünce için yürütüldüğüne şahit oluyoruz. 1979 İran devriminin Ortadoğu ve İslam dünyasında oluşturduğu İslami heyecan bir şekilde Türkiye de de etkisini göstermiştir. Bu etki, heyecanın ötesine geçemeyen ve fikri bir altyapısı olmayan bir etki olarak Türkiye de yer bulmuş ve taraf oluşturmuştur. O dönem Müslümanların siyasi temsilini üstlenmiş Refah partisi üzerinden bu İslami heyecan süreç içerisinde çok iyi kullanılmış ve Müslümanların İslami siyasi talepleri bu heyecansı işler ve söylemler ile heder edilmiştir.
Dolayısıyla artık rejim açısından otokontrolün gerekliliği de hâsıl olunca 28 Şubat post modern darbesi hayata indirilmiş ve yıllarca sürecek yeni İslami siyaset algı (muhafazakârlık) Refah partisi içerisinden devşirilerek sahneye sürülmüştür. Hülasa darbe hesaplaşmalarında taraflar hep aynıdır aslında. Rejim ve rejimin düşman olarak gördüğü Halk ve düşünceleri…
Biz Nerede Hata Ettik?
Bu soruyu duyduğunuzda belki hata eden tarafın ve hatasını “Biz nerede hata ettik?” diyerek sorgulayan tarafın darbeyi yapanlar olacağını söyleyebilirsiniz. Çünkü darbecilerin bugün karşı karşıya kaldıkları durum sizi bu düşünceye sevk edebilir. Evet, darbecilerin son 80 yılda Müslümanlara yaptıklarının hesabı ve muhasebesi kalemlerle bir makalede anlatılacak türden değildir. Ayrıca onlar sahip oldukları düşünce ve ideolojileri gereği Müslüman halka çektirdiklerinin hata olduğunu da düşünmüyorlardır. Lakin ben, makalenin bu son alt başlığında sorduğum soruyu 28 Şubat darbecilerini muhatap alarak değil, darbecilerin döneminde iktidar sahibi olup, sonrasında bir devşirilme süreci yaşayarak yine iktidar koltuğuna oturan bugünkü muktedir zihniyeti yani bugünkü İslamcıları muhatap alıyor ve onlara yönelik iç muhasebe sorgulaması yaparak onlar adına “Biz nerde hata ettik” diye soruyorum.
Bu gün 28 Şubat darbecilerini yargılayan iktidar, dün 28 Şubat’ın gerekçesini oluşturan Parti düşüncesinin mensupları değil miydi? O gün inandıkları ve söylemleştirdikleri sloganik düşüncelerine bugün karşı duran bir kimlik belirlemiş ve gömlek değişikliğine gitmiş iktidar kendine şu soruları sormalı değimli? “Biz nerede hata ettik?” Biz Müslümanların siyasi taleplerini meşru parlamenter zeminlerde arayıp onları oyalamadık mı? Biz Müslümanları meydanlara sürerek onların İslami duygu ve heyecanlarını resmi ideolojiye beş paraya satmadık mı? Biz, darbecilerin rejimlerini korumaları uğruna uygulamaya koydukları otokontrole Müslümanları denek olarak sunmadık mı? Biz şeriat, adil düzen gibi fikri altyapıdan yoksun, genel ve kapalı sloganik söylemlerle Müslümanları boş siyasi hedefler peşinde koşturmadık mı? Biz suya muhtaç koyun sürüsü misali Müslümanları seraplarla oyalayıp sonra onları azgın kurt ve çakallara kendi ellerimizle teslim etmedik mi? Bugünkü iktidarın kendine soracağı bu tür sorular artırılarak sorulabilir.
Bizim sorumuz ise şudur
İslam düşmanı darbecilerden hesap soran siz muhafazakar iktidar sahipleri, peki sizin bu halka vereceğiniz bir hesabınız yok mu? Önce hesabı bu halka siz vermeli değimlisiniz?
Müslümanların siyasi çalışmalarını İslami bir zeminde yapmalarına müsaade etmeyen siz değimlisiniz?
Müslümanlar İslami Devlet ve Hilafet Devleti taleplerini dile getirdiklerinde rejimin maşası olarak bu düşüncenin önüne set olarak konulan sizler değimlisiniz.
Yine İslami Hilafet Devleti taleplerini dile getirdikleri için Müslüman gençlere zulmeden ve onları esarete mahkum eden sizler değimlisiniz