
Son bir ayın gündem konularının başında gelen asgari ücret zam oranı sonunda belirlendi. 2026 yılının asgari ücreti %27 artışla net 28 bin 75 TL oldu. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, duyurduğu zam oranlarına göre, geçen yıl firmalara çalışan başına 1.000 TL olarak uygulanan asgari ücret desteğinin de yine aynı oranla 1.270 TL'ye çıkarıldığını söyledi.
Artık bir gelenek halini aldığı üzere asgari ücret zammı, Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nun 12 Aralık'ta başlattığı müzakere sürecinin 23 Aralık’ta tamamlanmasıyla belirlendi. Bilindiği üzere bu komisyon; hükümet, işçi ve işveren temsilcilerinden 5’er üyenin bulunduğu 15 üyeli bir komisyondur. Komisyonun başkanlığı ise Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın atadığı bir yetkili tarafından yürütülür.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu en az on üyenin katılmasıyla toplanır ve kurul, üye oylarının çoğunluğu ile karar verir. Oyların eşitliği hâlinde ise başkanın bulunduğu taraf çoğunluğu sağlamış sayılır. Dolayısıyla asgari ücret tespit komisyonunda işçi temsilcileri görüş bildirmekten öte herhangi bir etkiye sahip değildirler. Bu komisyonda işçi temsilcilerinin bulunması, göz boyamadan yani sürece işçilerin de dahil olduğu görüntüsü vermekten ibarettir. Kısacası asgari ücrete yapılacak zam oranı konusunda bu yılki toplantılarda olduğu gibi hükümetle işverenin anlaşması yeterlidir.
Türkiye’de asgari ücret, toplam çalışanların yaklaşık %50’sini kapsamasından dolayı -AB ortalaması %9’dur- temel ücret konumundadır. Asgari ücret zam oranı aynı zamanda işsizlik maaşı, kıdem tazminatı, Genel Sağlık Sigortası primleri, askerlik ve doğum borçlanması, isteğe bağlı sigorta primleri, staj ücretleri ve firmaların asgari ücretliler dışında kalan diğer çalışanlara yapılacak zamların da belirleyicisi olan kriter bir oranıdır.
Her ne kadar kamuoyunda bazı uzmanlar tarafından asgari ücret zam oranının yüksek olmasının hükümetin işine geleceği, vergi ve prim gelirlerinin artacağı yönünde yorumlar yapılıyor olsa da işin aslı bu şekilde değildir:
• Asgari ücret ve onun kriter olduğu diğer alanlarda yapılan zamlar, piyasada para arzını arttıracaktır. Dolayısıyla mal ve hizmetlerin aynı kaldığı piyasada para arzının birden artması; paranın değerini düşürecek, mal ve hizmetlerin fiyatının artışına sebep olarak enflasyonun yeniden yükselmesine vesile olacaktır. Bu da hükümetin Türk Lirasının değerini yükseltmek için bugün uygulamış olduğu ve krizden kurtulmak için tek çıkış yolu olarak gördüğü “Sıkı Para Politikası” uygulamasını olumsuz etkileyecektir.
• Asgari ücret zammının yüksek olması, şirketlerin işletme maliyetlerini yükseltir ve kârlılıklarını azaltır. Buna bağlı olarak firmalar, ürettikleri mal ve hizmetlerin fiyatlarını arttırırlar, bu da enflasyonu olumsuz etkilemesinin yanında uluslararası rekabeti zora sokarak Türkiye’nin zaten sıkıntılı olan ihracatını daha da sıkıntılı hale getirir.
• Firmaların maliyetleri azaltmak ve kârlılıklarını korumak için işçi çıkarmalarına sebep olur, bu da istihdam sorununu daha da zora sokar.
• Asgari ücret oranının yüksek olmasına bağlı olarak yaşanacak enflasyon artışıyla birlikte, Türk Lirası döviz karşısında da değer kaybedecektir. Böylelikle ihracatının büyük bir oranı ithal ara mallara bağlı olan Türkiye, mal birim fiyatlarının artmasıyla ihracat rekabetini kaybedecektir.
• Türk Lirasının döviz karşısında değer kaybetmesiyle yeniden faiz artırımı söz konusu olacak, bu da yatırımları ve istihdamı olumsuz etkileyecektir.
• Asgari ücretin düşük tutulması, yabancı yatırımcılara düşük işletme maliyeti gibi cazip şartlar sunabilmek açısından önemlidir. Zira Türkiye’de bugünkü kur üzerinden asgari ücret sadece 655 $’dır. (Fransa, Almanya, İtalya’da 1.500 € ve üzeri, İspanya’da yaklaşık 1.200 €, Kanada’da 2.000 $, ABD’de eyaletler arasında farklılık gösterse de en düşük rakam aylık brüt 1.160 $, İngiltere’de 21 yaş üstü için 1.960 ₤.)
Bütün bunlar, Türk ekonomisinin içinde bulunduğu krizden kurtulması ve devamlılığını sağlayabilmesi için gerekli olan şartlardır. Dolayısıyla ekonominin kurtuluşunun, firmaların kârlılığının, yabancı yatırımcının Türkiye’yi tercih etmesinin ve zenginlerin zenginliğini daha da artırabilmesinin yolu, halkın en fakir kesimini yoksulluk ve hatta açlık sınırı altında bir ücrete mahkûm etmekten geçmektedir. İşte bu, gerçek sömürüdür. Bu, -en basit tabiriyle- devletin, gariban halkı maruz bıraktığı vergi zulmüyle birlikte, onun emeğine de göz dikmesidir.
Üstelik asgari ücret zammının çalışanın eline geçtiği ay şubat ayıdır. Dolayısıyla ocak ayında devletin vergi ve harçları başta olmak üzere birçok kaleme yapılan zamlar, asgari ücret ve diğer ücret zamları neticesinde piyasadaki nakit artışı ve ürün fiyatlarının yükselmesi, enflasyonda ciddi bir yukarı ivme meydana getirir. Bu da daha çalışanın eline geçmeden asgari ücret zam farkının erimesine sebep olur. İşte bu, hükümetin asgari ücretliyi “enflasyona ezdirmeme” stratejisidir.
Kısacası, Kapitalist Ekonomik Sistem refahın tabana yayılmasına izin vermez. Cumhuriyet tarihinde tabanın refah içerisinde yaşadığı bir dönem hiç yaşanmamıştır. Tam tersi taban, sistemi ayakta tutar. Krizler ise başta faiz olmak üzere çeşitli araçlarla, tabanın elinde olan ve kıt kanaat geçinmesini sağlayan varlıkların zengin zümreye biraz daha fazla aktarılmasını sağlar.
İslam'da ise ücretlinin ücreti (icaret), işin niteliği, süresi, emek miktarı ve tarafların karşılıklı rızasıyla net bir şekilde belirlenir; belirsizlik caiz değildir. “Asgari ücret” kavramı yoktur; ücret, piyasa koşullarına göre benzer işlerdeki “ecr-i misil” (benzer ücret) esas alınarak uzmanlarca takdir edilir. Dolayısıyla ücret; çalışanların geneli için gelişigüzel belirlenmiş bir rakam değil, çalışanın işverene sağlamış olduğu menfaatin karşılığıdır.
Bugün ekonomik sıkıntılardan toplumsal yozlaşmaya; canlarımıza, mallarımıza ve servetlerin kastedilmesinden gayri İslami fikirlerin tasallutu altında nesillerimizin heba olmasına kadar, bütün sorunların sebebi, bize tahakküm eden kapitalist nizamın varlığıdır. Çözüm ise acilen bu sistemin sahipleri olan sömürgeci kâfirlerin ve onların topraklarımızdaki işbirlikçilerinin beldelerimizden def edilmesi ve bizim akidemizden kaynaklanan hayat nizamına yani İslami hayata yeniden geri dönülmesidir.
[يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اسْتَج۪يبُوا لِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ اِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْي۪يكُمْۚ] “Ey iman edenler! Allah ve Rasûlü, sizi size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman icabet edin.” [Enfâl Suresi 24]





