İnsan, hayatının çoğu döneminde birçok yol ayrımları, seçenekler ile karşılaşır ve bir şekilde seçim yapması gerekir. Bu seçim kimi zaman gitmek istediğimiz yere hangi yoldan gideceğimize karar verirken ki seçimdir, kimi zaman neleri yiyip yemeyeceğimize dair ki seçimdir, kimi zaman da hayatımızın gidişatını, ailemizi ya da toplumu etkileyecek tarzdaki seçimdir.
“Yaşamak, kararlar verip sonuçlarına katlanmaktır.” demiş bir yazar. Herhangi bir insan menfaatine göre karar verip seçimler yapabilir ama Müslüman olduğunu iddia eden bir kişi seçimlerini yaparken daima Allah Azze ve Celle’nin rızasını gözetmeli ve helal-haram sınırlarına dikkat etmelidir. Çünkü dünya hayatında yapacağımız tercihler ahiret hayatımızı geri dönülemez şekilde etkileyecektir. Bu sebeple ahirette sonuçlarına katlanamayacağımız kararlar vermekten imtina etmeliyiz.
Sıradan bir insanın tercihlerinden ziyade kanaat önderlerinin, liderlerin ve yöneticilerin tercihleri toplumun ve genel hayatın gidişatını etkilemede çok daha önemlidir. Bu sebeple bir kişinin hangi değerlere bağlı olduğu, kimi takip edip desteklediği ve güçlendirdiği noktası oldukça önemlidir.
Bizler Türkiye olarak bir seçim sürecini daha geride bıraktık. Katılımın düşük olduğu söylenen 31 Mart’ta yapılan yerel seçimlerde halktan destek isteyen parti adaylarından kimileri umduklarına nâil oldu, kimileri hayâl kırıklığına uğradı. Kimi seçmen önceden desteklediği partiye kızarak oy vermedi, kimisi başka partiyi tercih etti, kimileri de seçimlere inancı gereği katılmadı. Nihayetinde herkes önüne sunulan bu durum karşısında bir tercih yaptı.
Tabii seçime katılan vatandaşların tercihini yaparken göz önünde bulundurduğu bazı kriterler vardı. Mesela CHP her zamanki gibi laiklik, cumhuriyet ve Atatürk’e bağlılık üzerinden ilgi gördü. Zafer Partisi genel başkanı Ümit Özdağ mülteci karşıtlığı üzerinden destek toplamaya çalıştı. Daha önceleri muhafazakâr kesimin büyük desteğini alan, “Biz düşersek Gazze düşer” sloganları atan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Gazze konusundaki tutumu ise şüphesiz muhafazakârların AKP’ye olan desteğini düşürdü. Zira Müslümanların sokaklara dökülüp Filistin’deki kardeşlerine yardım edilmesini istemelerine rağmen işgalci Yahudi varlığı ile ticaretin bile kesilmemesi, Müslümanların yaptıkları boykota rağmen iktidarın Coca-Cola’ya teşvik vermesi, diğer bazı boykot ürünlerine sponsorluk yapması insanların desteğini çekmesine sebep oldu.
Özellikle İslami hassasiyetin yoğun olduğu şehirlerde İslâm’a aykırı yapılan faaliyetlere izin verilmesi de seçmenin tercihini olumsuz etkiledi. Çünkü onların gözünde bu tür faaliyetler CHP gibi partilerin yapacağı türden faaliyetlerdi. Keza Şanlıurfa’da hem de içinde bulunduğumuz Ramazan ayında teravih vaktinde LGBT destekçisi şarkıcıya konser verdiren AK Partili Halfeti Belediye Başkanı seçimi kaybetti.
Yine yaşadığımız ekonomik kriz, hayat pahalılığı da iktidar partisine oy kaybettirdi. Türkiye’de günlük yaşam maalesef halkın çoğu için çekilmez durumdadır. Seçimlerden önce medya üzerinden uzaya çıkma serüveni, savunma sanayisindeki başarılar gibi haberlerle insanların gözünde olumlu bir algı oluşturulmaya çalışılsa da bunların hiçbirinin kötüye giden ekonomiyi düzeltemeyeceği anlaşılmıştır. Zira geçim sıkıntısı çeken biri için uzaya çıkılması hiçbir anlam ifade etmez. Devletin birilerini uzaya göndermesi, gariban halkın ceplerini doldurmaz.
Diğer yandan EYT için alınan kararlar ve asgari ücretin çok altında kalan emekli maaşları, sayıları 16 milyonu bulan emekli seçmen için de çok önemli bir kriterdi. Bundan dolayı çalışamayacak yaşta olup geçim derdiyle baş başa bırakılan emekliler sandıkta AK Parti’yi tercih etmediler.
İslami argümanları kullanarak her seferinde İslam’a aykırı karar verip iş yapanları Müslümanlar artık fark etmeye başlamıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her seçimden sonra “Demokrasi kazandı” vurgusu yapması seçtikleri yolun anlaşılır olması bakımından önemlidir. Onlar karar verirken demokratik değerlere, laikliğe bağlı kalmaktadırlar. En basitinden Ramazan ayında içki satışının yapıldığı yerlerin açık olması, buna izin verilmesi laikliğin gereği olarak yaptıklarındandır. Bu sebeple demokratik partilerin herhangi birinin desteklenmesi demek, onların alacağı kararların altına imzamızı atıp onaylamak demektir. Bir Müslümanın böyle bir tercih yapması asla caiz değildir.
Demokrasinin insanların önüne koyduğu, içeriği aynı olan hapların birinin renginin yeşil diğerinin kırmızı olması aldatmacadan başka bir şey değildir. O yüzden Müslümanların bunlardan hiçbirini tercih etmemesi gerekir. Yapılması gereken Kur’an ve Sünnet reçetesini uygulayacak Halifenin, insanlara şifa olacak Hilafetin kurulması için çalışmak olmalıdır. Bu yönde yapacağımız tercih inşaAllah hem kendimiz hem de toplumumuz için en isabetli tercih olacaktır.
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” [Haşr, 18]