#RasulullahaHakaretAffedilmez Daha doğmadan başladı imtihanın. Henüz dünyaya gelmeden yetimlikle sınandın; doğduktan sonraysa çocukluğunun yalnızca ufak bir bölümünü annenle geçirebildin, ardından onu da yitirdin. Yetimlikle birlikte artık öksüzlüktü sınavın. Annenin vefatıyla dedenin yanında kalmaya başladın fakat bu da çok uzun sürmedi. Dedenin ölümüyle imtihan edildin, amcanın himayesindeyken ulaştın gençlik çağına. Yirmili yaşlarının ortasında sevgisiyle rızıklandırıldığın Hatice binti Hüveylid Radıyallahu Anha ile evlendin. Bu izdivaçtan Kasım, Zeyneb, Rukiyye, Ümmü Gülsüm, Fatıma ve Abdullah olmak üzere altı çocuk dünyaya geldi. Kasım, küçük yaştayken vefat etti. Bununla birlikte baba olmanın sevinciyle, evladını kaybetmenin hüznünü aynı kalbe sığdırmakla denendin. Yine küçük yaştaki oğlun Abdullah’ın ölümüyle müşriklerin “ebter” hakaretine maruz kaldın. Oğulların öldüğü için soyu kesik dediler Sana, kötü sözlerle imtihan edildin. Rabbin ise bu durum karşısında şöyle teselli etti Seni:
﴿ إِنَّ شَانِئَكَ هُوَ ٱلْأَبْتَرُ﴾ “Muhakkak ki sana buğzeden, soyu kesik olanın ta kendisidir.” [Kevser 3]
Azim olan Allah doğru söyledi. Sana bu iftirayı atan müşriğin adını sanını bilen kimse yok ancak Senin adın, sayıları bir buçuk milyara ulaşan İslam Ümmetinin zihinlerine ve kalplerine kazılı!
Kırk yaşınla birlikte her ânı başka imtihan olan risalet davasını yüklendin. Kırk yaşındaydın, Ramazan ayının son gecelerini yaşıyordu Mekke. Son beş yılda âdet edindiğin üzere o gece de mağaraya çekilmiştin. Kavminin vahim durumunu tefekkür etmek, insanlığın fasit yaşamına çözüm bulmak için inzivadaydın yine. Buldun da... Sadık rüyalarla hazırlandığın nebîlik vazifesini üstlendin o gece.
﴿ ٱقْرَأْ بِٱسْمِ رَبِّكَ ٱلَّذِى خَلَقَ﴾ “Yaratan Rabbinin adıyla ikra (oku)!” [Alak 1] ayetinin inzaliyle birlikte vahiyle tanıştın. O mağaraya girerken Abdullah’ın yetimi, Hatice’nin kocası ve Kasım, Zeyneb, Rukiyye, Ümmü Gülsüm, Fatıma ile Abdullah’ın babasıydın, Mekkelilerin Muhammed’ül-Emin’iydin. Lakin o mağaradan çıkarken bunlardan ibaret değildin. Artık çok daha zordu görevin... Yetimlikten, eşlikten, babalıktan, kavminin en güveniliri olmaktan çok daha zor… Artık çok daha zordu sınanacağın imtihanlar, yürüyeceğin yollar çok daha engebeliydi. Çünkü Sen; Muhammed bin Abdullah, Ebu’l Kasım, Muhammed’ül-Emin olarak girdiğin o mağaradan âlemlere rahmet olarak gönderilen Muhammed’ur-Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem olarak çıkmıştın. Belki o ân farkında değildin ama Sen “ikra bilmeyen biri” olarak girdiğin o mağaradan “ikra bilen biri” olarak çıkmıştın. Çıkar çıkmaz da korkuyla evine gelip eşin Hatice Radıyallahu Anha’ya “Beni örtün!” demiştin.
﴿ يَٰٓأَيُّهَا ٱلْمُدَّثِّر ُ قُمْ فَأَنذِرْ﴾ “Ey örtüsüne bürünen! Kalk ve uyar!” [Müddessir 1-2] ayetiyle birlikte üstündeki korku örtüsünden kurtulmuş ve uyarmak için kalkmıştın. O günden sonra da bir daha oturmadın zaten…
Aileni, akrabalarını, kavmini davana davet ettin; azı icabet etti, çoğu alay... Yılmadın, defalarca kez davet ettin. Defalarca… Davetine icabet edenlerle birlikte İslam, Mekke’de yayıldıkça müşriklerin inkârı kalplerine sığmaz oldu; en az sözleri kadar yaralayıcı davranışlarda bulundular. Namaz kılarken deve pislikleri döktüler başına, kızın Fatıma (ranha) idi minik elleriyle o kirleri senden uzaklaştırmaya çalışan. Canını acıtmaktan mutluluk duyacak olanlar, Senin adımlayacağın yollara dikenler serdi. Sana tâbi olanlara işkence ettiler, hakka şahitlik edenleri hapsettiler. Zulümleri bunlarla sınırlı kalmadı; Haşim ve Muttalipoğulları ile izdivaç ve alışveriş yapmama kararı aldılar. Bu kararlarını, bu zalimliklerini kutsallaştırmak adına anlaşma maddelerini Kâbe’nin duvarına astılar. Seni ve beraberindekileri Şi’bü Ebî Tâlip gibi küçük bir mahallede yaşamak zorunda bırakacak boykotları işte böyle başladı. Üç yıl kadar açlıkla, kıtlıkla, yoklukla sınandın. Ancak biliyordun; Seni sınayan kâfirler değil Allah’tı. Sabrettin ve sabrı tavsiye ettin. En nihayetinde Seni sınayan, bu imtihanı kaldırdı üzerinden. Sabrın sonundaki selamete ulaşmanın huzurunu yaşayamadan yeni bir imtihan çaldı kapını: Ölüm… Seni himaye eden amcan Ebu Talip’in ve korktuğun ilk anda üstünü örtmesini istediğin eşin Hatice’nin birkaç gün arayla vefatı… Himayesiz kalmakla imtihan edildin amcanın ölümüyle. Eşinin vefatıyla ise artık sıra Sendeydi; ilk vahyin ardından o senin üstünü örtmüştü, şimdi Sen onun üstünü toprakla örtecektin.
Kalbindeki hüznün bir emaresi olarak "Hüzün Yılı" adını aldı o sene. Hüznün henüz çok yeniyken sırada başka bir imtihan vardı: Taif… Tüm kayıplarına rağmen Sana verilen vazifeyi, Allah’ın adını yüceltmeyi ve İslam’ı yaymayı, var gücünle, daha da azimle devam ettirdin. Taif’te alayla, hakaretle, taşlarla karşılandın. Bedeninde açılan yaralar Seni durdurmadı, ellerini açtın ve Seni sınayana sığındın:
“Allah’ım! Güçsüzlüğümü ve çaresizliğimi, insanların nazarında düştüğüm hor ve hâkir durumu ancak sana arz ve şikayet ediyorum. Ey merhametlilerin en merhametlisi! Sen; zor ve sıkıntılı durumlarda olanların, zulüm altında zayıf düşürülmüşlerin Rabbisin. Benim de Rabbim ancak sensin! Beni kimlerin eline bırakıyorsun? Sen; beni zalim bir düşmanın eline düşürmeyecek, onları bana hüküm geçirecek bir konuma getirmeyeceksin. Ey Rabbim! Benim üzerime çöken bu musibet ve eziyetler eğer senin bana karşı bir kızgınlığından ya da öfkenden dolayı değilse çektiğim bunca sıkıntıya hiç aldırış etmem ve hepsine tahammül ederim. Yine de senden gelecek bir sığınmaya çok ihtiyacım var. Hem bu dünyada hem de ahirette senin karanlıkları aydınlığa çevirecek nuruna sığınıyorum. Ey Rabbim! Sen hoşnut oluncaya kadar af diler, tevbe ve istiğfarda bulunurum. Biliyorum ki güç ve kuvvet ancak sendedir.”
Sınandığın tüm imtihanların ardından sığındığın Rabbin, sana bir mucizeyle iltifatta bulundu: İsra ve Miraç... Bu rabbani iltifatta dahi bir imtihan vardı. Mucizeler kâfirin inkârını, Mü’minin imanını artıracak imtihanlardı. Öyle de oldu; Sana iman edenlerin imanı arttı, Sana inanmayanların inkârı... Ne olursa olsun Mekke, İslam’ı kabul etmiyordu; Mekke’nin toprağı, iman yeşertmeye yetmiyordu. Mekke toplumunun İslam’a kurak olması, sulak bir şehre hicreti gerektiriyordu. Hicret… Hicretle de imtihan edildin ya Rasulullah! Kavminin seni doğduğun, büyüdüğün, yaşadığın şehirden çıkarmasıyla da imtihan edildin. “Ey Mekke! Vallahi sen Allah'ın yarattığı arzın en hayırlısı ve Allah'a en sevimli olanısın. Eğer kavmim beni senden zorla çıkarmasaydı seni terk etmezdim.” demiştin şehrine veda ederken.
Medine… Yesrib’in günahlarının Seninle temizlendiği, imanın büyüyüp yayıldığı, İslam Devleti’nin kurulduğu belde… Medine-i Münevvere; küfrün karanlığından vahiyle kurtulup aydınlanan şehir… İslam’ın ilk ordusu buradan çıktı savaş meydanına. İman ile küfrün ilk büyük buluşması olan Bedir’le imtihan edildin, mağlubiyetin zaferi olan Uhud’la imtihan edildin, küfrün tek millet olup hakkın karşısında durduğu Hendek’le imtihan edildin bu şehrin devrinde. Aynı beldeyi paylaştığınız ve aranızda anlaşma olduğu hâlde ihanet eden bir kavimle sınandın. O kavmin başka bir kabilesinin düzenlediği suikast ile sınandın. Bir diğerinin savaşın en kritik anlarında düşman safına geçerek şehrin müdafaasından çekilmesiyle sınandın. Savaşlar imtihan olarak kâfi değildi; savaş dönüşünde eşine atılan bir iftirayla da denendin.
Terk etmek zorunda bırakıldığın şehri, yıllar sonra ziyaret etmek istediğinde şehre girmene müsaade edilmedi. İleride ihanet edilecek bir anlaşma yapıldı ve onunla da sınandın. Mekkeli müşriklerin Hudeybiye’ye riayet etmemesi sonucu Mekke için hazırlandın çünkü Rabbin Sana apaçık bir fetih vermişti. Kavminin Seni çıkardığı fakat Rabbinin Sana açtığı Mekke’de verdin Veda Hutbe’ni de. “Ey insanlar!” nidasıyla başladın, defalarca kez böyle hitap ettin etrafında toplanan insanlara ve onların bu sözleri ulaştırdığı bizlere… Son kez “Ey insanlar!” dedin ve ardından şöyle sual ettin: “Ben size sorulacağım. Benim hakkımda ne diyeceksiniz? Allah için söyleyin! Tebliğ ettim mi?” “Ettin ya Rasulullah!” cevabını aldın o ân orada bulunan insanlardan. Bu yanıt üzerine “Şahit ol yâ Rab!”dedin ve Allah şahittir ki vazifeni layıkıyla yaptın; hakkı, hakkıyla savundun!
Fakat şimdi… Şimdi ey Allah’ın Rasulü! Senin yaşadığın zorlukların ufacık bir ânına dahi tahammül edemeyecek olanlar, Sana dil uzatma hakkına sahip olduklarını sanıyorlar. Kendi batıl fikirlerini doğruymuş gibi savunuyor, Senin tebliğ ettiğin hak dini yanlış göstermeye çalışıyorlar. Kendi küfürlerini ışık, İslam’ın aydınlığını ise karanlık olarak tanımlıyorlar. Ya Rasulullah! Senin hayatının her ânı başka bir imtihandı. Yetimlikle, öksüzlükle, evlat acısıyla, hakaretlerle, alaylarla, taşlarla, ambargoyla, açlıkla, yoklukla, kıtlıkla, himayesiz kalmakla, eşinin üstüne toprak örtmekle, hicretle, savaşlarla, suikastlerle, ihanetlerle imtihan edildin. Ve de iftiralar ile… Asırlar geçti imtihanlarının üstünden ama iftira imtihanın zamana karşı epey inatçı çıktı. Yahut kâfirlerin inadıydı bu, hakka karşı…
Bugün yine bir iftiraya uğradın, ey Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem! Lut kavminin helak sebebini çağın özgürlüğü olarak addedenler, bu çirkin fikirlerini sokaklarda arsızca savunanlar; Sana ve İslam’a ağzımıza almaya dahi hayâ ettiğimiz çirkin bir iftira attılar! Ancak bu Senin imtihanın değil, Allah’ın kutlu elçisi! Bu… Bu, bizim imtihanımız!
Bizim için en güzel örnek Sensin; Usve-i Hasene’sin… Bizim önderimiz, liderimiz Sensin. Senin tebliğ ettiğin dinin iman edenleriyiz biz. Kıyamete kadar “Lailaheillallah” sancağını dalgalandıracak olan bayraktarlarız. Sana ve İslam’a atılan en ufak iftirada göğsümüzü siper etmekten çekinmeyiz. Sen bizim onurumuzsun ya Rasulullah ve biz, onurumuzu korumak için ne gerekiyorsa yaparız!
Sen, tebliğ ettin. Yüzyıllar öncesinde vedana muhatap olup bize veda sözlerini ileten o insanlara sorduğun sorunun cevabını, asırlar sonra biz de aynı şekilde veriyoruz: Sen, tebliğ ettin. Vallahi Sen, tebliğ ettin! Şahit ol yâ Rab! Şahit ol ki Hatem’ul Enbiya, tebliğ vazifesini layığıyla yaptı; hakkı, hakkıyla savundu. Yâ Rab! Onurumuz olan Nebin Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e atılan iftiraya sessiz kalmadık. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e edilen hakareti, affedilir saymadık. Hakkı savunan Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hakkına dil uzatmalarına müsaade etmedik. Eğer… Eğer biz de hakkı, hakkıyla savunduysak şahit ol yâ Rab! Şahit ol!