Kur’an-ı Kerim’de Duha, Leyl, Fecr, Yıldız, Gündüz, Güneş, Gökyüzü, Ay gibi ifadelere yemin edilmiştir. Kur’an’da geçen bu yeminlerin hikmetlerinden biri; o ayetin, üzerine yemin edilen kavramın değerini ve önemini bildirmesidir. Üzerine yemin edilen kavramlardan biri de Asr suresi 1. ve 2. ayetlerde geçmektedir: وَالْعَصْرِۙ اِنَّ الْاِنْسَانَ لَفٖي خُسْرٍۙ “Asra yemin olsun ki insan gerçekten ziyandadır.” [Asr 1-2] Ayetin tefsirine baktığımızda Asr’ın zaman, çağ, devir, insan ömrü, asır gibi anlamlara gelebildiğini görüyoruz .Yine Kur’an’da 500 yakın yerde de zamana ait farklı ifadeler geçmektedir. Peygamber Efendimizin (sav) نِعْمتانِ مغبونٌ فِيهِمَا كثير من النَّاسِ: الصحة والفراغ “İki nimet vardır ki insanlar aldanırlar: sıhhat ve boş vakit.” beyanıyla birlikte ayeti tekrar okuduğumuzda zamanın kıymetine ve vakit ahlâkına vermemiz gereken değeri anlıyor, ziyanda olanlardan olmamak, aldanmamak için Müslümanlar olarak ayrı bir hassasiyet içerisinde olmamız gerektiğini görüyoruz.
İslam bizi dakikalarla, saniyelerle eğiterek bu hassasiyeti kazandırmak istiyor. Bizler şu an 18.18, 12.23,06.44 gibi buluşma saatlerine, randevulara, otobüs saatlerine yabancıyız ancak biz dakikalarla, saniyelerle yarışması, yaşaması gereken Müslümanlarız. İkindi namazının vakti 15:44’te giriyorsa ikindi namazını 15:43’te kılamayız, sabah namazının vakti 06:51’de çıkıyorsa 06:52’de sabah namazını kılamayız. Veya imsak vakti 05:28 iken 05:29’da hâlâ yemek yiyor olamayız, iftar vakti 18:16 iken biz 18:15’te orucumuzu açamayız. Dinimiz namaz vakitleriyle, imsak-iftar vakitleriyle bize zaman terbiyesi vermek istiyor ki biz bunun etkilerini en başta Efendimizin (sav) hayatında, Sahabelerin (ranhum), tabiinin hayatında görüyoruz.
Efendimizin (sav) bir yerden bir yere giderken sürekli koşar adımlarla, yokuş aşağı iner gibi yürüdüğünü biliyoruz ki vakit ziyan olmasın. Sahabe Efendilerimizden Abdullah ibn Mesud’un (ra) sözleri de İslam’ın vakit ahlakının adeta yansıması niteliğinde: “Üzerine güneşin battığı, ömrümün eksildiği ancak amelimin artmadığı bir güne duyduğum pişmanlık kadar başka bir şeye pişmanlık duymadım.” Hasanı Basri’nin (rahmetullahi aleyh) naklettiği üzere Sahabe Efendilerimizin (ranhum) vakitlerini para harcar gibi acıyarak harcamaları, tabiin alimlerinden Amir ibn Abdikays’ın kendisiyle sohbet etmek isteyen adama güneşi durdurduğunda ancak onunla sohbet edebileceğini söylemesi İslam’ın vakit terbiyesinin neticeleridir. Bu hassasiyetlerle yaşayabilmelerinin sebebi bizim unuttuklarımızı hiç akıllarından çıkarmamalarıydı.
Efendimizin (sav) uyarısını “Ölüp de pişmanlık duymayacak hiç kimse yoktur, Muhsin kişi bu halini daha fazla artırmadığına, kötülük eden kişi kötülükten vazgeçmemiş olduğuna pişmanlık duyacaktır.” beyanını sürekli diri tutarak vakitlerini Allah (svt) yolunda harcayarak en az pişmanlık duyanlardan olmak istiyorlardı. (Tirmizî, Zühd, 59/2403) Pişman olmamak için zamanın sahibine zamanını ayırıyorlardı. Fahreddin Razi’nin Asr Suresi’nin tefsirinde de geçtiği üzere bizim zamanımız “güneşin altında buz satmaya çalışan buz satıcısına” benziyor. Nasıl onun sermayesi güneşin altında satılmadığı müddetçe erimeye devam ediyorsa bizim sermayemizde her an akıp gitmeye, tükenmeye devam ediyor. Ancak bizler ahir zaman gençliği dünya hayatına kapılmış, şeytanın oyunlarına dalmış, zamanın kıymetini anlamaktan bir haber haldeyiz.
Biz Müslümanlar olarak gayrimüslimlerden zamanı değerlendirme noktasında çok farklı olmamız gerekirken sadece internet kullanımında dahi 42 ülke arasında 12.sıraya yerleşiyoruz. Bizler hayırda öncü olmamız, örnek alınan kişiler olmamız gerekirken sosyal medya kullanımında dünya ortalamasını biraz daha geçerek 2.57 dakikamızı boşa harcıyoruz. Bir günde ise ortalama 6 dakikamızı kitap okumaya ayırırken televizyon izlemeye 6 saat, internete 4 saat ayırıyoruz. Yine araştırmalar sonucunda lise öğrencilerinin %20'sinin , üniversite öğrencilerinin %35'inin günde 3 saatten fazla sosyal medya kullandığı, lise öğrencilerinin %8'inin, üniversite öğrencilerinin %15'inin günde 3 saatten fazla bilgisayar oyunu oynadığını öğreniyoruz. Bu korkunç rakamlar; Sahabe Efendilerimizle (ranhum), onların vakit ahlakıyla, zamanlarını para harcar gibi acıyarak harcamalarıyla bizim vakit ahlakımızla ne gibi uçurumlar olduğunu ortaya koyuyor.
Sosyal medyada, internette, televizyonda harcadığımız vakitlerde bizler dünyaya mı ahirete mi yatırım yapıyoruz yoksa şeytanın tuzağına düşüp zaman sermayemizi boşa mı akıtıyoruz bunu tekrar tekrar sorgulamamız gerekir. Bizler her günün sonunda “Bugün Allah (svt) için ne yaptım? Vaktin sahibine, vakti bana verene vaktimi harcadım mı?”diye sormamız gerekiyor.
Yarıncılıktan, yaşlanınca yaparımlardan kurtulup anın kıymetini bilenlerden olmamız gerekiyor. Yaşımız ilerledikçe mesuliyetlerimiz artacak, vaktimiz daralacak, uğraşlarımız çoğalacak. İhtiyarlayınca ise sağlığımız bozulacak, gücümüz azalacak. O yüzden şimdinin, anın, gençliğin kıymetini bilmemiz gerekiyor! Rabbimizin gösterdiği yoldan gidip İnşirah suresi 7.ayet gereğince bir işi bitirince hemen başka bir işe koyulup şeytana boşluk bırakmamız gerekiyor.
Sümeyra KARA