Arkadaşlarıyla eğlenirken sıcaktan bunalan genç biraz serinlemek için girdiği derede akıntıya kapılarak boğuluyor...
Otuzlu yaşlarındaki bir adam daha yeni aldığı son model arabasıyla giderken direksiyon hâkimiyetini kaybedip kazada ölüyor...
Kanser hastası anne gözünden sakınarak büyüttüğü, çok sevdiği evlatlarını geride bırakıp hayata gözlerini yumuyor...
Daha önce hiçbir sağlık sorunu olmayan, emekliliğine çok az kalmış baba aniden kalp krizi geçirip vefat ediyor...
Otobüste tatilden ya da akraba ziyaretinden dönen insanlardan bir kısmı karşı şeritten gelen kamyonun çarpması sonucu hayatını kaybediyor...
Haberlerde ve bizzat yakın çevremizde müşahede ettiğimiz ölüm, her defasında acı ama gerçek yüzünü bize tekrar tekrar hatırlatıyor. Âdeta “beni unutma, sana da geleceğim” dercesine bize uyarıda bulunuyor. Ancak çoğumuz hayatı yaşarken “ölüm” gerçeğini aklımıza getirmeden ya da geldiğinde tadımız kaçmasın diye onu zihnimizden hemen uzaklaştırarak yaşıyoruz. Hangi yaşta olursak olalım ölümü kendimize ya da sevdiklerimize konduramıyoruz.
Belki de insanoğlu tarihte asrımızdaki kadar “dünya sevgisi” ile dolup taşmamıştır. Dünyaya hâkim olan kapitalizmin aldatıcı yüzü insanları hep dünya hayatına endekslemekle meşguldür. Kapitalizm, hayatın asıl ve kalıcı olan ahiret boyutunu unutturmanın, geçici ve kısa süreli olan dünya hayatını insanlara süslü ve güzel göstermenin çabası içerisindedir. Devamlı çalışıp dünyada hep daha iyisine sahip olmak isteyen insanların bir kısmı da maalesef kapitalizmin gönüllü köleleri haline gelmişlerdir. Ne var ki çok çalışıp elde ettikleri de insanın mutlu olmasına yetmemiştir. Çünkü insan, yaradılışı gereği içinde sonsuz beklenti barındıran bir varlıktır. Bu sonsuz beklentisini dünya gibi sınırlı bir ortamda karşılayabileceğini zannettiğinde ise ancak kendini kandırmış olmaktadır. Sonsuz beklentiyle sırf dünyaya yönelmek, hayatın anlamına dair insanın farkındalığını yok ederek ölüm sonrası hayata bakışını köreltmektedir.
Allah Azze ve Celle bu durumu Kur’an’da “Hayır, siz peşini ve çarçabuk geçeni (dünya nimetlerini) seviyorsunuz. Ve ahireti terk edip-bırakıyorsunuz.” (Kıyamet Sûresi, 20-21) diye ifade etmektedir. Ölümü ve hayatı niçin var ettiğini de bizlere şöyle hatırlatmaktadır: “ O, hanginizin daha güzel iş yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yaratmıştır.” (Mülk Sûresi, 2) Dolayısıyla bu dünya hayatı bizim imtihan edildiğimiz ve ahirette mutluluğu ya da hüsranı hak edeceğimiz yerdir.
Bilgisayar endüstrisinin önderlerinden olarak bilinen Steve Jobs’u duymuşsunuzdur. Steve Jobs 255 milyon dolar harcayarak dünyanın en büyük teknoloji harikası yatını yaptırmıştı ama içine bile giremeden, onunla gezip dolaşamadan, genç sayılacak yaşta hayata gözlerini kapamıştı. 2007 yılında bir iş dünyası dergisi tarafından da dünyanın en güçlü iş insanı olarak gösterilmişti. Teknoloji çağının öne çıkan bu ismi, sıfırdan başlayarak büyük başarılara imza atmış fakat yakalandığı pankreas kanseriyle ecel terleri döke döke aramızdan ayrılmıştı. Kimilerinin rüyalarını süsleyen, onlarca odası olan lüks bir yatı ve muazzam bir serveti bu geçici dünyada bırakıp gitmişti. Ve Steve Jobs’un son sözlerinden bir kısmı şunlar olmuştu: “Şu anda hasta yatağında hayatımı gözden geçirirken sahip olduğum tüm zenginlik ve tanınmanın ölüm karşısında solduğunu ve anlamsızlaştığını görüyorum... Şimdi şunu biliyorum; hayatımız için yeteri kadar varlık elde ettiğimiz zaman zenginlikle ilgisi olmayan konuların peşinden gitmemiz gerekir, daha önemli şeylerin...”
Ancak bu gibi ibretlik olaylar bile bazılarımızda ne yazık ki etki bırakmaya yetmiyor. Dünyalık namına hep biraz daha fazla elde etme, biraz daha büyüme odağında kalanlarımız var. Tabii bu demek değildir ki Müslümanlar bu dünyada kazanç elde etmesin, zenginleşmesin. Kastettiğim, dünyada “ahiret odaklı” yaşamak, ahirete miyop bakmamaktır. Ahirete miyop bakmamak ise ancak “ölüm merceği”ni takmakla sağlanabilir. Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ifadesiyle “Lezzetlerin tadını kaçıran ölümü çokça anın.” Çünkü bu hatırlayış bizdeki miyopiyi ortadan kaldıracaktır ve Allah Azze ve Celle’nin rızasını kazanmaya yönelik amellere sevk edecektir. Nihayetinde bu sonlu olan dünyada sonsuz hayata taşıyabileceğimiz, elimizde kalacak ve bizi hüsrana uğramaktan muhafaza edecek tabiri caizse “geçer akçe”lerimiz olacaktır. Rabbimiz Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır: “Asra yemin olsun ki; gerçekten insan hüsrandadır (zarar ve ziyandadır). Ancak iman edip salih ameller işleyenler, birbirlerine Hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna.” [Asr Suresi]
Hiç şüphesiz ki bu dünyada yapabileceğimiz salih amellerin en faziletlisi de Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve O’nun güzide ashabının yaptığı gibi insanları tevhide davet etmek ve İslâm’ın yeryüzünde tekrar hâkim olması için çalışmaktır.