“Türkiye’de Müslüman Uygurlara Baskı Artıyor”
14 Kasım 2025

“Türkiye’de Müslüman Uygurlara Baskı Artıyor”

Köklü Değişim Medya

Komünist Çin yönetiminin baskı ve işkenceleri nedeniyle güvenli liman olarak gördükleri Türkiye’ye sığınan Doğu Türkistanlı Müslümanlara yönelik geri gönderme tehdidi devam ediyor.

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), yayınladığı kapsamlı rapora göre, Türkiye’de yaşayan yaklaşık 50 bin Uygur’un giderek artan güvencesizliğe sürüklendiğini belgelendi.

“Siyah Mühürle İşaretlenmiş: Türkiye’deki Uygurlara Keyfi Kısıtlama Kodları” başlıklı rapor, Çin’in Sincan’daki sistematik zulmünden kurtulmak isteyen Uygurların, bir zamanlar “güvenli liman” olan Türkiye’de artık keyfi gözaltılar, oturma izni iptalleri ve sınır dışı riskiyle karşı karşıya kaldığını ortaya koyuyor.

Keyfi “G87” Kodları Hayatları Karartıyor

Rapor, Türkiye’deki göç yetkililerinin Uygurlara –çoğunlukla somut kanıt olmadan– “kamu güvenliği tehdidi” gerekçesiyle “G87” kısıtlama kodu atadığını belirtiyor. Bu kod, oturma izni, vatandaşlık veya uluslararası koruma başvurularının reddedilmesine, idari gözaltına alınmaya ve nihayetinde sınır dışı edilme riskine yol açıyor.

HRW, 2018-2025 arasında en az 33 Uygur’un sınır dışı merkezlerinde tutulduğunu, gerçek sayının ise 2024’te sadece bir STK’nın belgelediği rapora göre 100’ü aştığına işaret ediyor. Görüşülen 13 Uygur’dan 9’u bu kod nedeniyle en az bir kez gözaltına alındı; 5’i yasal statüsüz yaşıyor ve polis kontrolünden korkuyor. İki kişinin “şartlı mülteci” statüsü sebepsiz iptal edildi. Avukatlar, mahkemelerin kodları “güvenlik gerekçesiyle” sorgulamadan onayladığını, itirazların ise “piyango gibi” sonuçlandığını belirtiyor.

Sınır Dışı Merkezlerinde Kötü Muamele

Uygurlar, merkezlerde çıplak arama, hijyen eksikliği, yetersiz yemek ve nakil sırasında kaygı yaratan uygulamalara maruz kaldıklarını anlattı. Dört kişi çıplak aramaya tabi tutulduğunu, bazıları ise “gönüllü geri dönüş” formlarını baskı altında imzaladığını belirtti. HRW, bu formların zorla imzalatılmasının diğer göçmen gruplarında da yaygın olduğunu, ancak Uygurlar için Çin’e dolaylı geri gönderme riskini artırdığını raporluyor.

Türkiye-Çin İlişkileri ve Göçmen Karşıtlığı Etkisi

2022’den beri Türkiye-Çin ticaretinin artması, Kuşak ve Yol projeleri ve Çin’in propaganda operasyonları, Ankara’nın Uygur konusundaki sessizliğini derinleştirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2009’da “soykırım” dediği olaylar unutulurken, Dışişleri Bakanı Fidan’ın 2024 Sincan ziyareti “Tek Çin” vurgusuyla sonuçlandı. Aynı dönemde Türkiye’nin göçmen karşıtı politikaları sertleşti: 2024’te 142 bin kişi sınır dışı edildi.

HRW, Türkiye’nin 2017’de imzaladığı ancak TBMM’de onaylamadığı Çin iade anlaşmasının yürürlüğe girmesi halinde riskin katlanacağını uyarısı yapıyor. Geçmişte en az 6 Uygur’un doğrudan veya dolaylı (Tacikistan üzerinden) Çin’e geri gönderildiği belirtiliyor. Tacikistan’ın ise söz konusu Müslümanları Çin’e iade ettiği ifade ediliyor. Bu şekilde üçüncü ülke marifeti ile Doğu Türkistanlı Müslümanları cellatları Çin yönetiminin eline düşüyor.

AK Parti-Çin İş Birliği

2022’den bu yana AK Parti iktidarının, Uygurların durumuna ilişkin eleştirilerini dile getirme tonunun zayıfladığı dikkat çekiyor. Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi kapsamındaki Türkiye yatırımları ve ekonomik ilişkilerin bu durumun sebeplerinden biri olduğu ifade ediliyor.

AK Parti Gençlik Kolları’ndan oluşan bir ekibin Çin Komünist Partisi’nin misafiri olarak ağırlandığını gösteren paylaşım sosyal medyada tepkilere neden olurken bu tür ziyaretler sık sık gerçekleşiyor.

Türkiye’nin Pekin Büyükelçisinin 2023 ve 2024’te Sincan’a düzenlediği ziyaretlerin ardından bölgenin hızlı kalkınmasına övgü dolu sözler sarf ederken mevcut zulümden bahsetmemesi de dikkat çekiyor.

Ankara her fırsatta “Tek Çin” politikasını desteklediğini ifade ederek Pekin yönetiminin Doğu Türkistan’a yönelik politikalarını diplomatik olarak destekleyen açıklamalarda bulunuyor.

Uluslararası Hukuk İhlali ve Çağrılar

Rapor, Türkiye’nin geri göndermeme ilkesini (AİHS Madde 3, 1951 Mülteci Sözleşmesi) ihlal ettiğini, mahkemelerin Çin’deki zulmü “yetersiz kanıt” gerekçesiyle göz ardı ettiğini belgeliyor.

Raporda Ankara’ya şu çağrılar yer alıyor:

-Tüm Uygur sınır dışı işlemlerini durdurun.
-Kısıtlama kodlarını somut delille gerekçelendirin ve şeffaf istatistik yayınlayın.
-Sınır dışı merkezlerinde kötü muameleyi soruşturun, UNHCR erişimine izin verin.

Ayrıca Çin’e “Sincan’daki insanlığa karşı suçlara son verin” uyarısında bulunulurken, diğer ülkelere ise “Türkiye’yi Uygurlar için güvenli ülke görmeyin, yeniden yerleşim kotalarını artırın.” çağrısı yapılıyor.

Raporda Türkiye’de yaşayan Uygurların açıklamalarına da yer veriliyor. İstanbul’da yasal statüsüz yaşayan bir Uygur, “Kodum var ama nedenini bilmiyorum. Dışarı çıkmaya korkuyorum.” diyerek durumunu ortaya koyarken, 2019’da havalimanında geri gönderilmekten kurtulan bir Uygur, **“Beni Çin uçağına bindireceklerdi; bağırarak engelledim.” İfadeleriyle başına gelen korkunç olayı anlatıyor.

HRW, Türkiye’nin tarihsel “kardeşlik” bağını hatırlatarak, Uygurların korunmasını uluslararası yükümlülüklerin ötesinde bir vicdan meselesi olarak gördüğünü beyan ediyor. Rapor, Ankara’ya “güvenli liman” statüsünü geri kazanma çağrısıyla sona eriyor.