AK Partili Zengin, “İstanbul Sözleşmesi”nin Masum Olduğunu Savundu
05 Mayıs 2023

AK Partili Zengin, “İstanbul Sözleşmesi”nin Masum Olduğunu Savundu

Köklü Değişim Medya

AK Parti Grup Başkan Vekili Özlem Zengin, Batı’dan ithal baştan sona fasit “İstanbul Sözleşmesi”nin “Böyle bahtsız sözleşme görmedim. Hep bir şeylerle imtihan olan sözleşme” sözleriyle masum olduğunu savundu.

3 Mayıs’ta İstanbul’da kadın gazeteciler ile bir araya gelen ve bu etkinlikte konuşan AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin, yine tabandan gelen eleştiriler üzerine fesh edilen fakat 6284 nolu yasa ile uygulanmaya devam eden İstanbul Sözleşmesi hakkında açıklamalarda bulundu.

“Böyle Bahtsız Sözleşme Görmedim”

İstanbul Sözleşmesi ile ilgili “Böyle bahtsız sözleşme görmedim. İçinde yazmayan şeylerle bu kadar anılan bir sözleşme görmedim” diyen Zengin, “Benim bütün kabahatim doğruyu söylemek. Bu sözleşmeyle ilgili olarak siyasi bir rant peşinde değilim. Sözleşmede olanı ve olmayanı söylüyorum. Sözleşmeden çıkmakla alakalı Cumhurbaşkanımızla yaptığımız toplantılarda biz bu konuları gizli saklı konuşmuyoruz. Sokağa çıktığımda da, hiçbir konuda bu konularda yaptığım konuşmalar kadar tebrik almadım. Çünkü onlar beni anlıyorlar, neyi kastettiğimi gayet iyi biliyorlar. Ama ben şuna çok üzülüyorum; bu konu ne İstanbul Sözleşmesi ne 6284, bizi bölebilecek bir konu değil. ‘Olmayan bir konu üzerinden bir tartışma nasıl yapılır, toplum nasıl bölünür, tek bir konu üzerinden siyaset nasıl yapılır’ diye bir tez yazılabilir. Bütün problem, doğru zeminde konuşamıyoruz, bunları doğru zeminde tartışamıyoruz” ifadeleriyle aile kurumuna ve ahlaka savaş açan sözleşmeyi savundu.

“Başkanımızın da 6284 Kırmızıçizgimizdir Dediğini Kulağımla Duydum”

Hiçbir konunun kadın meselesinde olduğu gibi tartışılmadığına dikkat çeken Zengin, “Bir sürü problemli alan var, hiçbirisinde böylesine zalimane, kindar ve bölücü tartışma zemini yok. Bu konuyu bir kuyu gibi görüyorum ve artık bu kuyunun içine düşmek istemiyorum” dedi.

Nafaka konusuna da değinen Zengin, “Kanunun hiçbir yerinde nafaka yazmıyor gibi anlıyorum. Üşenmedim rakamları buldum, 2 milyon. Bu sene 110 bin civarında erkek uzaklaştırma almış. Bu ülkede 81.5 milyon insan yaşıyor bunların 33 milyonu evli. Bu kadar insanın içinde 100 bin insanın da problemi olabilir. Belki o 100 bin insanın da çok büyük bir kısmı tekrar barışıp bir arada yaşıyor. Ben kadın meselesinin siyasi bir alana çekilmesinden yoruldum, burada insani konuların ve adaletin düzgün bir düzlemde konuşulmasını istiyorum. Cumhurbaşkanımızı bu konu için ayrıca aramadım. Daha önceden Başkanımızın buna destek olduğunu biliyorum. Bulunduğumuz meclislerde ‘6284 bizim için önemlidir, kırmızı çizgidir’ dediğini kendi kulağımla duydum” detayını paylaştı. “İstanbul Sözleşmesi’nde LGBT Yok”

İstanbul Sözleşmesi ve LGBT+ konusu üzerine, “İstanbul Sözleşmesi’nde bu var mı, yok. Eğer bu yoksa neden biz olmayan bir şeyin kavgasını yapıyoruz ki? O ifadenin varlığı başka bir şey, LGBT deseniz başka bir şey. Bu itirazları bende çok iyi anlıyorum ve dinliyorum ama bu tartışmayı bu hale getiren bu içerik değil onu da anlatmak istiyorum. Burada çok başka bir kurgu var” dedi.

Zengin, bu konunun üzerini örtse de adı geçmeden “toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim, eş veya birlikte yaşanılan birey” ifadeleri ile bu sapkınlığa işaret edildiği biliniyor. Bu sözleşmeyi Batı’dan fonlanan feminist ve eşcinsel dernekler ateşli bir şekilde savunuyor.

“Boşanmak Çok Zahmetli”

Kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddetle ilgili de konuşan Zengin “Türkiye’de boşanma çok sorunlu bir konu. Boşanma süresinin ortalama 5 yıl olduğu bir yerde şiddeti düşüremezsiniz. Boşanmanın istenmemesi başka bir şey ama boşanmanın bir çözüm yolu olarak kabul edilmemesi başka bir şey. Bütün hukuk sistemlerinde, İslam hukuku da dahil, bir sözleşmeyi nasıl yaparsanız öyle geri alırsınız. Mesela İslam hukukunda evlenmek çok kolaydır boşanmak da çok kolaydır. İyiliğinden ve kötülüğünden farklı bir şey olarak söylüyorum; boşanmak evlenmek kadar kolay bir iştir. Fakat modern hukuk sisteminde boşanmak çok zahmetli.

“Tarafları Uzlaştırıp Boşanmayı Kolaylaştıracak Bir Method Geliştirmemiz Gerekiyor”

Evliliğin bitmesi 4-5 yıl, mal ayrılığının bitmesi minimum 7 yıl sürüyor. Bir kavga 7 yıl yapılabilir mi? Kadınlar için anlaşmak da şu anlama geliyor; hiç anlaşamayan iki insana da şunu diyorsunuz, ‘Mallarda anlaş, nafakada anlaş, çocuklarda anlaş, benim önüme getir ve bu anlaşmayı imzalayın ben hakim olarak bu işi halledeyim’ diyorsunuz. Bir defa boşanma davasının kurgusunu değiştirmemiz lazım. Bizim konumuz 6284 falan değil. Mesela bizim muhakkak aile arabuluculuğu getirmemiz lazım. Yani hakimler eğer taraflar anlaşamıyorsa, mevzuatın sistemin getirdiği gibi ‘Hanginiz daha kötüsünüz anlat bakalım’ demek yerine tam tersine onları anlaştırıp, uzlaştırıp boşanmayı kolaylaştıracak bir metod geliştirmemiz gerekiyor.”

Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi Serüveni

Türkiye, 11 Mayıs 2011'de ahlaki çöküntüye ve aile kurumunun yıkılmasına yol açan sözleşmeyi AK Parti öncülüğünde ilk imzalayan ve 24 Kasım 2011'de parlamentosunda onaylayan da ilk ülke oldu. Onay belgesi 14 Mart 2012 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine iletildi. Her konuda didişen Türkiye’deki iktidar ve muhalefet partileri 24 Kasım 2011'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 247 vekilden 246’sının kabul oyu ile sözleşmeyi uygun bulan 6251 sayılı kanunu "onaylayarak", parlamentosundan geçiren ilk ülke olmuştur.

Sözleşmeye imzacı olan ancak yürürlüğe sokmayan devletler arasında Ermenistan, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Letonya, Lihtenştayn, Litvanya, Moldova, Slovakya, Ukrayna ve Birleşik Krallık (İngiltere) bulunmakta. Slovakya 26 Şubat 2020'de, Macaristan ise 5 Mayıs 2020'de sözleşmeyi onaylamayı reddetti. Temmuz 2020'de Polonya Sözleşmeden çekilmek için yasal süreci başlattı. Polonya'nın bu kararı üzerine Avrupa Konseyi siyasi baskı uygulamıştı.

2015'te Turuncu adlı dergide Dünya Kadınlar Günü aracılığıyla bir başmakale yazan Erdoğan, Türkiye'nin sözleşmeye "çekincesiz" imza koyduğunu, birçok ülkede "ekonomik kriz" nedeniyle çıkmayan uyum yasalarının Türkiye'de “6284” sayılı koruma kanunu ile çıkarıldığını övünerek belirtti. O yıllarda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı olan Fatma Şahin ise Sözleşmeye taraf olunması hakkında "önemli bir iradedir, gereğini yapmak da hepimizin görevidir" açıklamasında bulunmuştu.

Sözleşmeye karşı tepkilerin büyümesi üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Temmuz 2020'de "Halk istiyorsa kaldırın. Halkın talebi kaldırılması yönündeyse, buna göre bir karar verilsin. Halk ne derse o olur" açıklamasını yaptı. Numan Kurtulmuş da hemen akabinde "Nasıl usulünü yerine getirerek bu sözleşme imzalanmışsa, aynı şekilde usulü yerine getirilerek bu sözleşmeden çıkılır" ifadesini kullanmıştı. Oy kaybı yaşama endişesi ile 20 Mart 2021 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile Sözleşme'nin Türkiye bakımından bozulmasına karar verildi ve fesh edildi fakat uyum yasalarıyla uygulanmaya devam ediliyor. Böylece hem tabana hem de sözleşmeyi savunan kesime şirin gözükmeyi hedefleyen AK Parti, siyasi bir manevra gerçekleştirmiş oldu.

Sözleşme uyum yasalarıyla uygulanmaya başlamasıyla yüzbinlerce baba kadının beyanını esas alan 6284 sayılı kanun ile evinden uzaklaştırıldı. Binlerce mağduru olmasına rağmen yasa halen uygulanıyor. Ailede birliği, toplumda ahlakı yok eden ve çocuğuna nasihat eden babanın bile “psikolojik cebir” uyguladığı gerekçesi ile evinden uzaklaştıran yasalar “kadına şiddeti” önleme sloganı üzerinden savunuluyor. Şiddet tüm toplumda uygulanan batıl nizam nedeni ile büyük bir sorun iken, şiddeti “kadına şiddet” diye kategorize edilerek aile kurumu ve toplumsal ahlak üzerinden büyük bir oyun oynanıyor.

Sözleşme uygulanmaya başlandığı 2012 yılından itibaren şiddetin katlanarak arttığı, feminist derneklerin yayımladığı istatistiklerde bile açıkça görülebiliyor. Fakat “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” sloganı ile belli başlı dernekler ve siyasiler bu bozuk sözleşmeyi ısrarla savunuyor.

Köklü-Değişim,İstanbul-Sözleşmesi-İle-Şiddet-Arttı.jpg