Zalim Bir Yönetimden Diğerine Doğru…
18 Haziran 2012

Zalim Bir Yönetimden Diğerine Doğru…

Suriye’de kanlı saldırılar hız kesmeden devam etmektedir. BM (Birleşmiş Milletler), protestoların başladığı Mart 2011'den bu yana en az 10 bin kişinin öldüğünü açıklamıştır. Suriye Hükumeti ise, geçtiğimiz Nisan ayında yayınladığı bir raporda 6.143 kişinin "Terörist guruplar" tarafından öldürüldüğünü bildirmiştir. Aralıksız olarak her gün onlarca insan Hükumet birliklerinin saldırıları sonucunda hayatını kaybetmektedir. Ancak, son birkaç hafta içinde özellikle kadın ve çocukların yoğun olarak katledildiği saldırılar ön plana çıkmaktadır. 25 Mayıs’ta El Hula, 7 Haziran’da da Hama katliamlarında toplam 120 kadın ve çocuk vahşi şekilde öldürülmüşlerdir. Bu saldırılarda kadın ve çocuklar yakın mesafeden ateş edilerek ya da bıçaklanarak öldürmüşlerdir. Bir kısım çocuk cesetleri elleri arkadan bağlı olarak bulunmuş, bir kısmı da yakılarak tanınmaz hale getirilmiştir. Hükumete göre bu saldırıları gerçekleştirenler terörist guruplarken, BM’nin açıklamalarına göre Hükumet yanlısı milislerdir.

Kadın ve çocukların acımasızca katledildiği bu saldırıların ardından BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon, Suriye ve Esad rejiminin meşruiyetini tamamen kaybettiğini ilan etmiştir. Hama katliamının ardından BM Genel Kurulu'nda Suriye’de yaşananların ele alındığı bir toplantı yapılmıştır. Kurul Başkanı toplantının açılış konuşmasında, Suriye'de acımasız eylemlerle öldürülenlerin anısına 1 dakikalık saygı duruşunda bulunmaya çağırmasının ardından sözü BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’a bırakmıştır. Ban Ki-Moon; Suriye'deki katliamları kınadığını ifade etmiştir. Genel Sekreter; *"Suriye'deki durum kötüleşmeye devam ediyor. Her gün yeni zulümler ve acımasızlıklar ekleniyor. Sivillere karşı saldırı, insan hakları ihlalleri, kitlesel tutuklamalar, işkence ve infaz; Esad ve yönetiminin bütün meşruiyetini kaybettiğini ortaya koymuştur… Hula katliamında erkekler, kadınlar ve hatta çocuklar vardı. Boğazları kesilmiş, başları ezilmiş kafatasları vardı. Masum sivilleri öldüren bir rejim ya da lider insanlığını kaybetmiştir. Bugün Mazraat El Kebir ve Maarzaf kasabalarından şok edici ve mide bulandırıcı katliam haberleri aldık. Yanan ve bıçakla infaz edilen insanların olduğu iddia edildi. Biz bu tarifsiz barbarlığı kınıyoruz ve sorumluların hesabını vereceğini yineliyoruz. Ayrıca BM gözlemcilerinin erişimleri de engellendi. Katliamla ilgili bilgi topluyorlardı. Yalnızca bunu yapıyorlardı ama tabancalarla ateş edildiğini öğrendim birkaç dakika önce"*şeklinde konuşarak hem hükümet güçleri tarafından yapılan katliamlara, hem de BM gözlemcilerine yönelik saldırılara dikkat çekmeye çalışmıştır.prefix = o /

BM Genel Sekreterinin Esad yönetiminin meşruiyetinin kalmadığını ifade etmesinin ardından, Suriye’nin zorlama muhalif oluşumu Suriye Ulusal Konseyi Başkanı tarafından Esad’a, yardımcısı Faruk el-Şara’ya görevi bırakması yönünde bir çağrı yapılmıştır.

Suriye‘de, gerek katliamların yapılış biçimi ve hedef seçilen kadın ve çocuklar, gerekse BM’nin Genel Sekreter vasıtasıyla ortaya koymuş olduğu “Esad yönetimi meşruiyetinin tamamen kaybetmiştir” tepkisi (Bu ilk kez oluyor) Suriye’ye artık bir müdahalede bulunulacağının sinyallerini vermektedir. Ayrıca artık Esad’a görevi kime bırakacağı konusunda bir istikamet de gösterilmiştir.

15 Haziran günü Amerika’nın CNN televizyonu; Suriye’ye yapılacak müdahale ile ilgili askeri planın tamamlandığı şeklinde bir haber yayınlamıştır. Habere göre, hazırlanan planda; harekâtta hangi tip ünitelerin kullanılacağı, kaç askerle müdahale gerçekleştirileceği ve potansiyel operasyonların maliyetleri gibi konularda detaylı hazırlıklar yapılmıştır. Uçuşa yasak bölge oluşturulması, kimyasal ve biyolojik silahların korunması, elektronik dinleme ve istihbarat faaliyetleri için 3 savaş gemisi ile bir denizaltının Akdeniz’de konuşlandırılması ise planla ilgili bu haber kanalının ortaya atığı bazı detaylardır.

Amerika’nın, Esad ve yönetimi önderliğinde Suriye üzerinde oynamış olduğu oyunun yavaş yavaş sonuna gelinmektedir. Amerika ve bölgedeki işbirlikçi ajanları, aylardan beri Esad yönetimine zaman tanıyan politikaları başarıyla uygulamışlardır. Onlar bir taraftan Esad yönetimine katliamlarla kendi sonunu getirecek olan süreç konusunda destek verirlerken, diğer taraftan da zalim yönetime karşı bütün mertliğiyle ayakta durmaya çalışan cesur Suriye halkını “Özgür Suriye Ordusu” ile aldatıp, Suriye Ulusal Konseyi önderliğinde oluşturmaya çalıştıkları muhalefet etrafında toplamaya çalışmışlardır.

Amerika ve yandaşları, başlangıçta basit birer ayaklanma ve onlara yönelik bastırma girişimi olarak niteledikleri bu katliamları görmezden gelip, mesele ayyuka çıkıp feryatlar yeri göğü inletmeye başladığında da toplantılar oluşturup, kınama mesajları yayınlamak suretiyle güya Suriye halkının yanında oldukları görüntüsünü vermeye çalışmışlardır.

Hele kadınlarla çocukların hedef alındığı Hula ve Hama’ da gerçekleştirilen son katliamlar, onların hainliklerinin boyutları hususunda hiçbir soru işaretine yer bırakmamıştır. Bu iki katliam diğerlerinden farklıdır. Çünkü bu iki katliamın amacı Esad rejiminin artık sonuna gelindiği mesajının verilmesi ve onun ortadan kaldırılması için meşru bir zemin oluşturulabilmesi açısından gerekliydi. Nitekim de öyle oldu ve BM’nin Esad rejiminin meşruiyetinin kaybettiği ile ilgili açıklamasının ardından, artık bu rejime müdahale konusunda çatlak bir sese yer kalmamıştır. Amerika müdahale hazırlıklarını kendi güvenilir haber kanalı üzerinden dünyaya duyurmaya başlamıştır. Artık Suriye’de Esad’ın yerini alabilecek bir istikamet te mevcuttur. Sıra bu süreci başlatmaya gelmiştir, onun için de bu iki büyük katliam tertiplenmiştir. Onun için bu iki katliamın failleri farklıdır. Bu katliamlar, Esad ve yönetimini devirmek isteyen ABD ajanları tarafından ses getirecek şekilde ve büyük bir acımasızla tertiplenmiştir. Bu yüzden Müslümanlar üzerindeki bu kanlı saldırıların sorumluluğu Amerika kadar, O’nun stratejik ortağı olanlara ve O’nun hizmetini görenlere de aittir.

Osmanlı Hilafet Devleti’nin yıkılmasıyla birlikte ortaya çıkan devletçiklerde, vatancılık ve milliyetçilik gibi gayri İslami fikirler birer değer olarak dayatılmaya ve benimsetilmeye çalışılmaktadır. Özellikle vatanın kutsallığı ve her karışının şehit kanlarıyla sulanarak kazanıldığı safsatası İngiliz ürünü olan ve çoğu bir cetvel vasıtasıyla çizilen bu sınırları meşrulaştırmak için kullanılmıştır. Oysa bu sınırlar, bu gün çok daha net bir şekilde görüldüğü gibi Müslümanların üzerine saldıran sömürgeci sırtlanların korunmasına yardımcı olmakta ve onların bu bölgelerdeki bekalarını garanti altına almaktadır. Ortadoğu Bölgesi, kısaca BOP olarak ifade edilen bir Amerikan projesinin gerçekleştirilmesi uğruna hızlı bir yeniden şekillendirilme sürecine tabi tutulmaktadır.

Bu projenin gerçekleştirilmesi uğruna yine Müslümanların nezih kanları oluk oluk akıtılmaktadır. Bu doğrultuda ya yeni sistemler ve yönetimler oluşturulmakta, ya da yeni bölünmüş sınırlarla vatancıklar ortaya çıkarılmaktadır. Aynen I. Dünya Savaşı’nın ardından kurulan devletçiklerde olduğu gibi yine sınırları ve rejimleri kan şekillendirmektedir. O’nun için hilafetin ardından oluşturulmuş bir vatan için dökülen kanlarla övünmek yerine, bu kanların dökülmesine neden olan sömürgeci kâfirlere ve üç kuruşluk dünya menfaati için onların yaptıkları pis işlerde arkasında olan işbirlikçi ajan yöneticilere hesap sormak gerekmektedir. Çünkü kendi menfaatleri adına, akacak bu kanların miktarını ve süresini onlar belirlemektedirler.

Zalim bir rejim, bir zamanlar kendileriyle yapılacak işbirliğine karşılık kendisini destekleyen ve ayakta tutan efendileri/sömürgeciler tarafından devrilmek üzeredir. Bunun için artık düğmeye basılmıştır. Yerine ise bir başka zalimler gurubu gelerek aynı çizgide ancak farklı bir yapı içerisinde bu ümmete hainliklerine devam edecektir. Bu klasik bir Amerikan senaryosudur. Baskıcı ve zalim bir rejim, halkın ve muhaliflerin desteğiyle ve BM ya da benzeri bir müdahale ile yıkılır, ardından gelen demokratik bir yönetimle baskılar ortadan kaldırılarak halkın bu yeni yönetimi benimsemesi sağlanır. İşte Suriye’de de bu senaryo hayata geçirilmek üzeredir. Ancak bu senaryo artık tamamen kokuşmuş ve deşifre olmuştur. Bu nedenle bu ümmetin bağrından çıkan uyanık ve cesur kitlelerin önderliğinde cefakâr Suriye halkı bu oyuna gelmeyecek ve inancından/akidesinden kaynaklanan İslami Hayat Nizamında ve O’nun tatbik keyfiyeti olan Raşidi Hilafet Devleti’nde karar kılacaktır inşallah...