İslâm, iman, ibadet, ahlak, fıkıh gibi konularda mükemmel bir nizam getirdiği gibi insan hayatının her şeyini etkileyen yönetim ve iktisat konuları ile ilgili de mükemmel, kâmil bir nizam getirmiştir. İslâm nizamı, hayatın her alanı ile ilgili getirdiği hükümler ile bir bütündür, parçalanamaz ve tamamı uygulanarak insanlığı kurtarır ve kalkındırır. Ancak bazı Müslümanların iddia ettiği gibi yönetim ve iktisat nizamı diğer alanlardan daha az değerli asla değildir. Aksine diğer alanlardan çoğu zaman daha değerli ve önemlidir.
Bu değer ve önemine binaen, Müslümanların en fazla konuşması gereken; en fazla kitap, dergi, araştırma konusu yapılması gereken; programlarda, meydanlarda anlatılması ve çözüm üretilmesi gereken konular şüphesiz ki yönetim ve iktisat konularıdır. Kalkınan tüm toplumlar bu konularda öncelikli adımlar atmış ve değişim özellikle bu iki husus üzerinde olmuştur… Çünkü insanlığın kalkınması, saadet ve huzura kavuşması için gerekli olan tüm şeyler ancak yönetim ve iktisat üzerinden tesis edilebilir.
Yönetim ve iktisat konusunda Müslümanlar maalesef bilinçli ve gayretli değiller. Hatta bu konuların gerekli olduğu konusunda genel olarak sahih bir anlayışa bile sahip değiller. Yönetim ve iktisat konularında cehaletin koyu karanlığında bocalayanlar, bu konudan hiç bahsetmediler; bahsedenlerin çoğu da gayri İslâmi sistemden etkilendiler… Yeni kaideler icat ettiler, nassları tevil ettiler, zorlama yorumlar ile ifrat ve tefrit arasında gidip geldiler. Âlimler, cemaatler, akademisyenler, yazar ve çizerler bu konularda maalesef gereken çalışmaları yap(a)madılar. Bazıları, zamanın “iman kurtarma zamanı” olduğunu söyledi ve tam bir asırdır sadece bunu anlattı! İmanın Allah’tan başka ilah olmadığını kabul ve yöneticileri reddetme ile başladığını bildikleri halde! Bazıları önceliğin ilim, ahlak, ibadet olduğunu; kendimizi düzeltmeden, sabah namazlarında camileri doldurmadan yönetim, iktisat konularına ulaşamayacağımızı söylediler! Bir asırdır gayri İslâmi rejimlerin altında, yediği-içtiği belli olmayan ümmet ibadet, ahlak, ilim konularında geriye gittiği halde! Kuran okuyan ve ezberleyenler, sünnetleri koruduklarını iddia edenler ve sair genelimiz yönetim ve iktisat konusunda proje üretemedik, gündem yapamadık, hedefler koyamadık… Bunun ender istisnası Şeyh Takiyuddîn En Nebhânî’nin kurduğu Hizb-ut Tahrir’in kitapları, çözümleri ve çalışmalarıdır. Şeyh, “İslâm’da İktisat Nizamı” kitabı ile kapitalizm ve sosyalizmin iktisat anlayışını çürütmüş, İslâmi iktisat anlayışını İslâm esasları üzerinden zamanın tüm ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde ortaya koymuştur. Yine Şeyh Nebhânî, “İslâm’da Yönetim Nizamı” kitabı ile de bu konuda yazılmamış, unutulmuş gerçekleri anlattıktan sonra bu zamanın Müslümanlarına sorumluluklarını da göstermiştir.
Kur’an’ın bizlere aktardığı tüm nebi ve rasullerin ortak özelliği tevhide davet etmeleriydi. Nebi ve rasullere en fazla karşı çıkan zalimler, özellikle ellerindeki yönetim nizamını ve halkları köleleştiren, sömüren iktisat nizamını kaybetmek istememişlerdi. Mekke’de inen ilk ayetler içinde oruç, hac, tesettür gibi emirler yok iken, yönetim ve iktisat ile ilgili ayetler gelmişti. Mekke müşrikleri de bir olan Allah’a iman ediyorlardı ancak onlara göre Allah yönetime, ekonomiye ve hayata karışmamalıydı! Çünkü yönetim ve iktisat nizamı beşerî ideolojilerin kırmızı çizgileriydi… Bu yüzden bu konularda kontrol hep kendilerinde olmalıydı ve oldu da! “Biz iktidar olduk ancak muktedir olamadık” söylemleri, faize düşman olanların faizi Türkiye’de tabanda herkese yaygınlaştırması bu kırmızı çizginin neticeleriydi.
İslâm Devleti yıkıldıktan sonra kâfirler ve onların emrine tâbi olan zalimler, dünyanın her yerinde Müslümanlara zulmettiler, bazen “Allah” demeyi bile yasakladılar… Zamanla birçok konuda taviz alarak, taviz veren zalimler, konu yönetim ve iktisat olduğunda çok hassas, dikkatli davrandılar. Bugün İslâmi görünümlü olan İran, Yemen, Suudi Arabistan gibi rejimlerde birçok konuda şer’i mahkemelerin kurulmasına, ibadet, ahlak, evlilik, miras, ceza hukuku gibi konularda İslâm’a uyulmasına müsaade edenler, konu yönetim ve iktisat olduğunda asla taviz vermediler. Bu ülkeleri gören Müslümanlar, oralarda İslâmi bir yönetimin olduğunu ve şer’i hükümlerin uygulandığını zannettiler. Bu konuda dünyanın hiçbir yerinde farklı şekilde hareket etmediler. Çünkü bu iki kırmızı çizgi kâfirlerin varlık nedeni ve varlığını devam ettirme dayanağıydı. Yönetim olmadan batıl nizamlar uygulanamaz, hak engellenemezdi, bunun için Hilâfet’i kaldırarak demokrasiyi uyguladılar. Kapitalist iktisat nizamı olmadan da batıl nizam ayakta kalamaz, sömürmeden büyüyemezdi; bunun için de, İslâm iktisat nizamını kaldırarak sömürü nizamlarını uyguladılar…
Hâlbuki Rabbimiz namazı, ahlakı, Kur’an okumayı emrettiği gibi yediklerimiz, içtiklerimiz, giydiklerimiz, kazandıklarımız, harcadıklarımız, mülk edindiklerimiz hakkında da emir ve nehiyler/vahiy indirmişti. Haliyle Allah’ı razı etmek için iman edip salih ibadetleri yaptığımız gibi hayatın tüm alanlarında da İslâmi esaslara uymak, yönetim ve iktisat konularında da Allah’ın emir ve nehiylerine göre hareket etmek zorundaydık.
Namaz kılınmaması, gıybet edilmesi, içki içilmesi birey ve toplum için nasıl büyük bir sorun ise Allah’ın hükümleri ile hükmedilmemesi çok daha büyük bir sorundur. Yine yediğimiz, içtiğimiz, kazandığımız, harcadığımız şeylerde şer’i hükümlere uygun hareket etmek için İslâm iktisat nizamının uygulanmaması da büyük bir sorundur. Yediği, içtiği, kazandığı, harcadığı haram olan bir birey Allah’ı razı edemez ve toplum da İslâmi bir toplum olamaz. Bugün toplumumuzda insanların çoğunun “Allah ve Rasulü ile savaşmak” olan faiz belasına saplanması namaz kadar önemli bir sorundur… Kredi kartlarından borçlanan ve mahkemelerde sürünen insanların sorunu oruç kadar mühimdir. Bir lokma ekmeğe muhtaç olan insanların ekmek mücadelesi tesettür mücadelesi kadar değerlidir. İşçilerin hakları, kamu mülkiyetinin dağıtılması, fakirlerin haklarının zenginlerden alınması sünnet değil farzlardandır. Kâfirlerin beldelerimizi işgali ve sömürülerinin bertaraf edilmesi tevhidî mücadelemizin esaslarındandır.
İslâm’ın yönetim ve iktisat nizamı uygulanmadığı için bugün dünya nüfusunun %10’dan fazlası aç ve susuz yaşamaya mahkûm edilmiş durumda. Bu zulüm yüzünden her gün 20.000 insan açlık vesilesi ile ölüyor. Türkiye’de 35 milyon insan faiz ve kredi bataklığına düşmüş durumda… Bizim ve çocuklarımızın her şeyi sömürülüyor. Zengin-fakir arasındaki uçurum büyürken, kapitalist banka ve şirketler sürekli kazanıyor. Her gün binlerce insanın açlıktan ölmesinin engellenmesi, aç-susuz yaşayanlara yardım edilmesi, mülkiyet çeşitlerinin hayatın her alanında uygulanması, yediğimiz içtiğimiz şeylerin haramdan uzak tutulması, helalinden kazancın yollarının açılması, helal yolda kazancın harcanması olmazsa olmazlarımızdandır.
İnsanların en büyük serveti iman ve hayat nizamlarıdır. Bu servete sahip olan insanlar asla kaybetmezler, kaybetmiş olsalar bile kaybettiklerini tekrar kazanabilirler. İnsanlık ancak fikrî servet ile kalkınabilir. Fikrî serveti olmayanlar her neye sahip olursa olsunlar kaybetmeye mahkûmdurlar. Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem, İslâm’ın nüzulü ile birlikte fikrî serveti insanlara taşımış ve ashabı ile birlikte her türlü kalkınmayı sağlamıştır. Arap çöllerinde filizlenen fikrî servet, dünyanın tamamını etkilemiş, insanlar fevc fevc İslâm’a girmiş ve huzura kavuşmuştur. İnsanlık tarihinin görmediği değişim, İslâm yönetim ve iktisat nizamları ile hayat bulmuştur. Yardıma muhtaç fakirlerin kalmadığı, ormanlara hayvanlara bile gıda dağıtıldığı, alan elin veren eli görmediği sadaka taşlarının inşa edildiği, komşusu aç iken uyumayan nesillerin yetiştiği, paranın sadece zenginlerde dolaşmadığı, zengin ile fakirin kardeş olduğu bir hayatı İslâm yönetim ve iktisat nizamları tesis etmiştir. Tarihin altın çağları işte bu fikrî servetle yazılmıştır.
Bugün “Batı medeniyeti” diye inşa ettikleri batıl nizamların tamamı katildir, zalimdir, sömürücüdür. İnsani, ahlaki, ruhi tüm kıymetleri yok sayarak insanlığı bedbaht bir hayata mahkûm etmiştir. Bu şaşalı şeytani sistemlerin kaynağı yeryüzündeki insanlığın servetleridir. Bizim, çocuklarımızın, çevremizdekilerin ve tüm insanlığın haklarını gasp eden bu gayri İslâmi ve insani düzenler batılın temsilcileridir. Bugün kapitalist bir avuç insanın kazandığı, yeryüzündeki toplam nüfusun yarısından daha fazladır… En zengin 8 kişinin geliri 3 milyar 700 milyon insanın gelirinden daha fazladır. Bizim ve çocuklarımızın helal ve harama göre yeme-içmesine engel olan, rızıklarımızı ifsat eden, çalan, insanlığı açlığa mahkûm eden, öldüren bu zulüm sisteminin tek sahih çözümü İslâmi yönetim nizamı Râşidî Hilâfet ve onun adaleti tesis edeceği İslâmi iktisat ve diğer nizamlarıdır. Hayatın her alanında Allah’ın emir ve nehiylerine tâbi olmak demek İslâmi bir hayatı istemek ve bunun için çalışmaktır. Bu yolda Kur’an ve Sünnet’in çizdiği yolda ilerlemektir.
Bunun için Müslümanların en önemli serveti olan İslâm akide ve nizamlarına bağlılık, ölüm-kalım meselemizdir. İnsanlığın tüm sorunlarının çözümü sadece İslâm nizamı ile mümkündür. Ancak bu şekilde insanlığın bugünü, geleceği ve ahireti kurtarılabilir. Aksi takdirde insanlar, zalimler tarafından yönetilmeye ve sömürülmeye devam eder.
Bu vesile ile 3 Mart 2019’da Köklü Değişim Medya’nın İstanbul’da organize ettiği Uluslararası İslam İktisat Konferansı’nın hayırlara vesile olmasını Rabbimizden diliyorum…