Türkiye’de siyaseti tekeline almış iki politika bir kez daha “laik seçim sandıklarını” Müslümanların değer ölçülerinin karşısına çıkarmakta… Müslümanlara ya Cumhuriyetin parlamenteri olacaksınız ya da muhafazakâr başkan olacaksınız denilerek, demokrasinin dayatması yapılmaktadır. Bütün bu yaşanılanlar karşısında yönetici ve âlimler, küffarın demokrasi üslubunu kullanarak yaptığı siyasi saldırılar karşısında çaresizlik içerisinde sessiz kalmaya devam ediyorlar. Bu sayede küffarın devletinin hadaratı laiklik, hayatımızın her alanına burnunu sokmaya devam ediyor.
Müslümanca düşünme fırsatını hiç bırakmazcasına siyasi tercihlerimize musallat oluyor. Yöneticiler ve âlimler ise Allahu Teâlâ sanki onlara Kur’an-ı Kerim'de İslam ahkâmını yeryüzüne hâkim kılmalarını emretmemiş gibi davranıyorlar. Onlar sanki Peygamberimiz (SallAllahu Aleyhi ve Sellem)’in, İslam’ı hayata nasıl hâkim kılmamız gerektiğini, bir partiyi nasıl desteklememiz gerektiğini, yöneticinin nasıl muhasebe edileceğini, kendisini görmeden iman eden kardeşlerini haberdar etmemiş gibi konuşuyorlar.
Bu sayede küffarın devleti her işimize laiklikle müdahale ederek Müslümanlara -Demokrasi yolu ile- ya ölümü ya da sıtmayı “doğru yol”, “asıl iyilik” olarak gösteriyorlar!
Hak ile batılı birbirine karıştırmanın siyasi handikapları bir bir ortaya çıkıyor. Yönetici ve âlimlerin, siyaseti İslam’dan ayırma felsefeleri avamda öyle bir hale geldi ki, hem acıklı hem de bayağı görüntüleri karşımıza her ortamda çıkarmaya başladı. Er meydanına çıktıkça omuzları düşen laiklik ve demokrasinin, Ümmete bir kurtuluş yolunu gösteremeyeceği aşikâr oldu. Aksine kafir batılı devletlerin demokrasisini takip edenleri küçük duruma düşürmektedir. Kelime-i Tevhid’in Lâ’sından öykünerek neden “HAYIR” oyunun kullanılması gerektiğini açıklayan, affedersiniz saçmalayanlar, yine Şeyh Sait’in İslamî şahsiyetini referans göstererek “Her ‘evet’ Şeyh Sait ve arkadaşlarına bir Fatiha’dır” diyerek “EVET” oyunu kullanmamız gerektiğini söyleyen ahmaklar, bunun en ucuz örnekleridir.
Müslümanlara, "Yolumuza uyun da sizin günahlarınızı yüklenelim" der gibi, bu vb. siyasi yalanlar uydurmalarının sebepleri, laikliği ve demokrasiyi esas almalarıdır. İslam’ın ahkâmını yönetim işinden ayrı tutmalarıdır. İktidarı destekleme veya muhalefet işini, İslam ile yapmamalarıdır. Bu sebeple siyasi hususlarda şer’i hükümlere muhalif davranıp küffarın siyasi metoduna uygun hareket ettikleri için siyasetleri boyunlarına dolanmaktadır.
Bütün bunlara rağmen birde işgüzarlık yaparak bizlere, yöneticiye muhalefet etmenin veya desteklemenin nasıl olması gerektiğini öğretmeye çalışıyorlar. Aklını gerektiği biçimde kullanmayan arkadaşlar! Hiç kusura bakmayın, yöneticinin muhasebesini veya desteklenmesini, küffardan aldığınız dersler öğrenecek değiliz!
Peki, biz bu işi nasıl yaparız? Kısaca, anlamaları gerekenleri anlamayanlar içinde anlatayım:
Öncelikle yöneticileri muhasebe, “emri bil maruf nehyi anil münker”; İslam’dan olana çağırmak, İslam’a muhalif olandan uzak tutmak için siyasi ve fikri; uyarmak, hatırlatmak, nasihat etmek için yapılır. Bu farzın fasit olmaması için; 1- Muhasebenin İslâm akidesine dayanması, 2- İslâmî fikirlere, hükümlere ve çözümlere çağırması, 3- İzlediği metodun Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in metodu olması, farzın edasındaki esaslardır.
Eğer yöneticinin muhasebesini bu esaslardan yola çıkarak yapmazsanız, küfür devletlerinin Ümmetin üzerindeki siyasi egemenliğini asla kaldıramazsınız. Küffar size her zaman kendi metodu ile siyasi tercihlerinizi belirlemenizi öğrettir. Bu sebeple muhasebenizin de desteğinizin de, küffarın öğrettiği şekilde yapılmasını efdal görürsünüz.
Küffarın ezberlettiği şekilde yöneticinin muhasebesine veya desteklenmesine devam ettiğiniz takdirde hiçbir zaman onların, Ümmete ihanetlerini ve hilelerini ortaya çıkarmazsınız. Ya “EVET” ya da “HAYIR” dersiniz. Ümmetin haklarını çiğnemeleri, ümmete ilişkin vazifelerini eda etmekte kusur göstermeleri veya ümmetin işlerinden birisini ihmal etmelerini muhasebe etmek yerine “EVET” veya “HAYIR” demekten başka seçeneğiniz olamaz. Hiçbir EVET’iniz ve hiçbir HAYIR’ınız, yöneticilerinizin İslâm hükümlerine muhalefet etmeleri halini değiştirmeyecektir.
Gelin hep beraber, Müslümanların yöneticilerini küffarın öğrettiği demokrasiyle değil de İslam ile muhasebe ve muzahere edelim. Yine Ümmetin maslahatlarını benimseyelim… Fakat bu hedefimize, Şeriat'ın hükümlerine uygun olarak hep birlikte yürüyelim. Unutmayın, maslahatlarımızda esas olduğu gibi bizleri maslahatlarımıza götüren yol ve araçlarda da esas, şer’i hükme uygunluktur. Böyle yapıldığı takdirde gayelerin gayesi Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın rızasını kazanabiliriz.
Muhasebemizi; İslâm beldeleri üzerinde nüfuzu ve hâkimiyeti bulunan sömürgeci kâfir devletleri asıl düşman ilan ederek, onları destekleyen yöneticilerle de fikri ve siyasi mücadele ederek yapalım. Yine muhasebemizi; Ümmetin işlerinin herhangi birini ihmal ve İslami hükümlere her ne zaman muhalefet ederlerse kınayıcının kınamasından korkmadan yapalım.
Muzaheremizi/desteğimizi de onların cahillerine, “doğru yolu”, “asıl iyiliği” göstermekle; hainlerini de deşifre ederek Müslümanları kandırmalarına engel olmaya çalışarak yapalım. Küffarın onları maşa olarak kullanmak için hazırladığı planlarını ve stratejilerini deşifre ederek, bunu onlara göstererek, uyanmalarını sağlamak için yapalım.
Hak bir şey söyledikleri zaman yanlarında durarak destekleyelim. Fakat batıla hizmet ettiklerinde en sert şekilde muhalefet edelim. Muhasebemizi de, desteğimizi de canlarımızı elinde tutan Rabbimizin, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e öğrettiği şekliyle yapalım. Yöneticinin muhasebesi, ya hakkı söylemek ya da küffarın batıl fikirlerinden alıkoymak üzere yapılır.
Onun için, hiçbir zaman kendine yapılan zulmün etkisinde kalmadan, mevcut bozuk vakıadan etkilenmeden-şaşırmadan, gaflete düşmeden metodundan ve hedefinden zerre kadar ödün vermeden yolumuza devam etmeliyiz. Varlığımızı ortadan kaldırmak için sömürgeci kâfir devletler ile ortak olan zalim, fasık ve hainleri hiçbir zaman hasım-düşman olarak kabul etmemeliyiz. Onları, Allah ve Rasulü'nün emirleri doğrultusunda hak ettikleri şekilde muhasebe ederek ve fasit amellerini ortaya çıkarmayı şiar edinerek, ümmetle birlikte hak sözü korkmadan söylemeyi, salih amel edinmeliyiz. Tek düşman olarak da sömürgeci kâfir devletleri düşman edinelim ki ümmetin arasında çıkabilecek fitneleri en üst seviyede izale edebilelim.
وَلاَتَتَّبِعُواْخُطُوَاتِالشَّيْطَانِإِنَّهُلَكُمْعَدُوٌّمُّبِينٌ
“... Şeytanın peşine düşmeyin; zira şeytan sizin açık bir düşmanınızdır.”[1]
[1] Bakara 168