Haftalardır Türkiye, eğitim müfredatında yapılacak olan değişiklikleri tartışıyor. Kimileri yapılacak değişiklikleri çocuklarımızı topluma üretken bir geçişe hazırlayacağını iddia ederek alkışlarken, kimileri de -özellikle Kemalist kesim- asıl amacın “laik eğitim ve laik yaşam” anlayışına “darbe vuran”, bilhassa “tek tipçi ve bilimsellikten uzak”, dinselleşmeye götüren sinyaller seziyor. Ne var ki, onların bu iddiaları Müslümanlarda da hükümetin “İslamlaşma” adına bir adım daha attığı kanaatini güçlendiriyor.
Hepimiz biliyoruz ki, tek tip ve bilimsellikten uzak bir toplum yetiştirmede “Kemalist” güruhtan daha tecrübeli ve başarılı bir yönetim dünya yüzüne gelmemiştir. Atatürk’ün ve Cumhuriyetin kurucularının eğitim alanında, ‘medenileşmek’ adına İslam’ı ve değerlerini Ümmetin içinden söküp atmak için gerçekleştirdiği reformlar, Tunus ve Mısır başta olmak üzere neredeyse tüm İslam beldelerine örnek olmuş, İslam’a ve İslam kültürüne karşı laiklik savaşında liderlik etmiştir. Onun için onlar eğitimle neler yapılabileceğini çok iyi biliyor.
Biliyorlar ki bir milletin sahip olduğu kültür onun hedeflerini ve gayelerini belirler, yaşam tarzını diğer milletlerden farklı kılar, onlara karşı üstünlük veya acizlik sağlar. Biliyorlar ki bir milleti değiştirmenin, varlığını sonlandırmanın yolu, onu kendi kültüründen uzaklaştırmaktan geçer. Kendi kültürünü unutan bir milletin yaşam tarzı değişir, dostu-düşmanı değişir ve varlığı benimsemiş olduğu başka milletin kültürü içinde kaybolup gider. Bunun için her ideoloji, her devlet, hükmettiği toplum üzerinde kendi kültürünü korumak, yaymak ve başka kültürlere karşı korumak için azami gayret gösterir/göstermesi gerekir. Kültürü yaymanın başlıca aracı ise eğitim-öğretimdir. 90 yıldır eğitim üzerinden Türkiye’deki Müslümanları Batılılaştırmak için azami gayret göstermiş olan Cumhuriyetçi Kemalist kesim, bundan dolayı müfredat çalışmalarını iktidarın siyasi ihtiyaçlarına hizmet etmekle suçluyor. Peki, bu değişiklikler daha çok İslamî eğitim verip toplumun İslamî değerlerine bağlanmasına sebep olacak mı gerçekten?
Önerilen değişikliklere yakından bakıldığında, laiklik ve demokrasiye, dolayısıyla Cumhuriyet’in bekasına karşı bir tehditten bahsetmek söz konusu dahi değil. Hatta İslamlaşmaya yönelik olmaktan çok uzak, daha fazla demokratikleşmeyi ve laikleşmeyi teşvik eden değişiklikler içeriyor:
○**“Kemalizm”** kavramı müfredattan çıkarıldı, “Atatürkçülük” kavramı sadece ‘İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük’ dersine koyuldu. •Yani bu kavramlar bugüne kadar olduğu gibi yıllar ve dersler içinde dağınık değil, konsantre bir şekilde verilecek.
○Atatürk’ün işlendiği konuların kapsamı daraltıldı, “Çağdaş Türkiye Yolunda Adımlar” ünite başlığı, “Atatürkçülük Ve Çağdaşlaşan Türkiye” başlığı ile değiştirildi. •Yani çağdaş ideoloji karanlıktan kurtuluş olarak sunulmaya, İslam’ın ilim, bilim ve kalkınmada bin yılı aşkın bir süre dünyaya öncülük ettiği hakikati örtbas edilmeye devam edilecek.
○Yeni taslakta çocukların dinî gün ve bayramlara katılmaya istekli olması sağlanacak. •Zaten dinin bayramlara, camilere ve fertlere indirgenmesi, laikliğin temel ilkelerindendir. Yılbaşı kutlamakla din mi değiştirdik diyen Kemalist kesim için bu sorun olmasa gerek...
○Müfredatta yeni olarak “15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü” 1. sınıftan itibaren ve 15 Temmuz üzerinden örneklerle toplumsal hayatta demokrasinin önemi 6. sınıftan itibaren Sosyal Bilgiler dersinde anlatılacak. •Bu da 15 Temmuz’da abdest alıp tekbirlerle dinini korumak için şehadete koşanların ‘demokrasi şehitleri(!)’ olduğunu unutturmamak hatta pekiştirmek içindir.
○Lise son sınıf Biyoloji dersinin müfredatında yer alan “Hayatın Başlangıcı Ve Evrim” ünitesi de tamamen eğitim programından çıkarıldı. Evrim ünitesi “Canlılar ve Çevre” başlıklı bir ünite ile değiştirildi. •Fakat bundan sonra bilimsel olması gereken biyoloji dersi hangi temele dayandırılacak? Zira her bilim, ancak bir ideoloji çerçevesinde faydalı hale gelebilir, gelişebilir. İslam tarihine baktığımızda İbni Sina, El-Razi, Cabir ibn Hayyan vs. gibi binlerce bilim adamı ve mucit tüm dünyayı ilimde ve bilimde ve hayatın her alanında aydınlatacak faydalı kavram ve icatları, sahip oldukları İslam fikrine ve kültürüne dayanarak, İslam ideolojisinin koruması altında meydana getirebilmişlerdir. Onlar eski Hint, Yunan ve başka kültürlerin kaynaklarını da araştırmış fakat bulgularını İslam’ın hayata bakışıyla yorumlayarak geliştirebilmişlerdir. Bunu da İslam kültürünün sunduğu donanıma -Kur’an, Hadisler, Arapça ve İçtihad- borçluydular.
Fakat bugün mevcut gayri-İslamî ideoloji ve rejimler, var güçleriyle Müslümanların kültürüne karşı savaşmakta ve böylece her türlü aydın düşünme metodunun önünü kesmektedirler. Bu eğitim sisteminin yegâne gayesi, hükmettiği halka laikliği aşılamak ve korumaktır. Hatta son 10-12 yılda bu yolda en büyük başarılarını kaydetmiştir. Geçen öğretim yılının sonunda, 9 Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin mezuniyet töreni, eğitimin nasıl laikleştirildiğinin apaçık bir delilidir. Üstelik buradaki eğitim sözde İslamî bilimler üzerine verilmekte ve geleceğin din dersi öğretmenlerini, hocalarını ve din bilginlerini yetiştirmektedir. Törende kızların çoğunun başörtülü ama tesettürsüz olması, kız erkek karışık koro, halk oyunu ve tiyatro gösterisi yapması tüylerimizi diken diken etmişti. Özellikle Dekan Prof. Dr. Rıza Savaş’ın konuşması kayda değerdir: “Biz ilahiyat fakülteleri olarak şunu her zaman, her yerde savunuyoruz: Gelenekle modern bakışı birleştiren ve ondan yeni bir İslam anlayışı, yorumu, doğru bir İslam yorumu ortaya çıkaran kurumlarız…” Doğru(!) yorumladıkları İslam’ı, mezuniyet töreni sahnesinde sergilediler!
○Yine Milli Eğitim Bakanlığı’nın Din dersi müfredatında Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ve Ashabının hayatları işlenirken, bu hayatlar demokrasi için örnek gibi çarpıtılarak sunulmaktadır. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir devlet yöneticisi değil, “barış elçisi” olarak gösterilmektedir. Cihat ettiği anlatılmaz, aksine zorunlu olmadıkça savaşın ‘insanlık suçu’ olduğu öğretilmekte; Hicret’in ise devlet kurmak için değil, müşriklerin eziyetinden kurtulmak, İslam’ı rahat bir şekilde yaşamak için yapıldığı iddia edilmektedir. Hz. Ömer’in Halifeliği bir sosyal devlet ve demokratik yönetim örneği olarak anlatılmaktadır. Daha fazla örnek için din dersi müfredatını internetten araştırmak veya çocuklarımızın kitaplarına bakmak yeterli olacaktır.
Öyleyse, Kemalistler ve Hükümet yanlıları arasındaki tartışmalar neyin tartışması, diyecek olursanız… Her zamanki gibi, ideoloji çatışması değil menfaat kavgasıdır. Laik Demokratik siyaset ve eğitim sistemiyle devletin ideolojisine tehdit oluşturacak veya Müslümanları sevindirecek hiçbir gelişme veya değişiklik asla söz konusu değildir, olamaz da. Aksine bu sistem tümüyle, Müslümanların İslam’a bir ideoloji olarak bakmalarını engellemek ve böylece kendisini boyunduruk altına almış dış güçlere hizmetinin devamını sağlamak zorundadır. İslam Ümmeti’nin arzuladığı eğitim ve öğretimi ancak Nübüvvet metodu üzere Raşidî Hilafet verecektir. Bu Allah’ın vaadi ve Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesidir.
“Kalkınmanın yolunun öğrenmek” olduğuna inanan herkese, önyargılarından sıyrılıp Nübüvvet metodu üzere Raşidî Hilafet’i ve eğitim nizamını araştırmakla işe başlamalarını tavsiye ederim.
@GuersoyGamze