Özellikle seçimlerden sonra her yeni güne yeni zamlarla “Merhaba” demeye başladık. Güneşten önce üzerimize zamlar doğuyor. “Bir gece ansızın gelebiliriz!” denildikten sonra gece yarılarında uykularındayken ansızın kendilerine zamlarla gelinen insanımız oldu maalesef. “2023 ile beraber uçulacak, kaçılacak!” derken her şey (değil tabii ki “her şey”in içinde bir grup mutlu azınlık yok) iyice yere çakılmaya başladı. 15 Temmuz darbe girişiminin 7. yıl anma etkinlikleri yapıldıktan, salalar okunduktan sonra gece yarısı ansızın benzin ve motorinde ÖTV artırımına gidilerek litre başına 5 lira zam yapıldı. Yakıta günlerdir üst üste zamlar yapılmasına karşılık tek seferde bu kadar çok zam yapılması yoğun tepkilere neden oldu -tabi ki sadece sosyal medyada-!
Geçen ayki yazımızda; LGBT üzerinden bir sosyo-psikolojik soruna temas etmiş, umutlarını bir yalana bağlayanların hal-i pürmelalini ortaya koymaya çalışmıştık. Gelin bu patolojik durumu, birkaç yönden daha tasvir etmeye çalışalım.
Gecenin bir yarısı yakıta yapılan bu fahiş zamlardan sonra, tepkisini sosyal medya mecralarında ortaya koyan insanımızın paylaşımlarına bir göz gezdirmek, kamuoyunun tepkilerine bakmak için sanal(!) platformlarda gezindiğim sırada gözüme çarpan bir tweeti aynen alıntılıyorum: “Fetö hala aktif mi? Aktif değilse 15 Temmuz akşamı zam nereden çıktı!? 15 Temmuz’u fiilen alamasakta hala güç bizde mi dediler? Sence?” (Sonunda bir de “düşünen adam” emojisi vardı ama onu buraya koyamıyorum.) Altta da tabi ki bu savı destekleyen yorumlar da vardı. Şimdi söyler misiniz Allah aşkına; ne diyelim, böyle düşünen insanlara? Onlara memleketi yönetenlerin dün beraber 15 Temmuz kutlamaları yaptıkları kimseler olduğunu, 15 Temmuz’u da zaten “FETÖ”ye geçit vermedikleri, kollarını kanatlarını kırdıkları için kutladıklarını nasıl anlatalım? Şimdi böylesi düşünen bir taraftar, peşinden gidilen kötü bir lider ya da parti için ne büyük bir avantajdır düşünün. Kendi lideri ya da partisinin dolaylı değil doğrudan yer aldığı tüm başarısızlıkları başkasının üstüne atan böylesi fanatiklerin en az karar alıcılar kadar suçlu olması gerekir.
15 Temmuz Bağlamında Umutlarını Bir Yalana Bağlayanlar
14 Temmuz Cuma günü Diyanet tüm camilerde, “Din Samimiyettir, İstismar İhanettir” başlıklı bir Cuma hutbesi okuttu. 15 Temmuz üzerinden “FETÖ” ihanetine atıfta bulunulan hutbede, şu ifadelere yer verildi:
“İstismarcı insanların amacı, asla Allah rızası değildir. Onlar, İslam'ı şahıslar üzerine bina ederler. Hak ve hakikatin yegâne temsilcilerinin kendileri olduğunu iddia ederler. Kur'an'ın ifadesi ile ‘Onlara, ‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın!’ denildiğinde, ‘Biz ancak ıslah edicileriz.’ derler. Hâlbuki onlar bozguncuların ta kendileridir. Lâkin anlamazlar.’ Evet, ayet-i kerimelerde de işaret edildiği gibi bu tür kişiler, suret-i haktan görünerek toplumu ifsat ederler. Milli ve manevi değerler üzerinden güç devşirirler. İnsanların iyi niyetlerini suistimal ederler, geleceklerini çalarlar.” Şimdi bu ifadelere aklı başında hangi insan katılmaz ki? Ancak sormak gerekir; 15 Temmuz darbe girişimini gerçekleştirdiği iddia edilen “FETÖ” (iddiadır, çünkü birçok alamet her ne kadar “FETÖ’cü” subaylar işin içinde olsa da laik ulusalcı jakobenlerin başrolde olduğuna işaret ediyor) dini istismar etmiştir de, bu memleketi yönetenler ne yapmıştır? Ellerine Kur’an’ı seçim meydanlarında almışlar da tek bir hükmünü icraya yanaşmışlar mıdır? Allah’ın sınırlarını laiklik ile aşmak, İslam’ı ancak emeller için kullanmak, istismar değil de nedir? 100 yıllık Cumhuriyet tarihinde müesses düzenle ömrü aynı olan Diyanet’in, İslam ile hayatı/devleti mezceden İslam’ın, bir bütün olarak tatbik edilmesi gerektiği gerçeğini sürekli teğet geçip dahası bütün bunları yaparken istismarcı kişi ve gruplara gönderme yapıp -ki bu istismar ifşası da İslam emrettiği için değil devlet istediği için oluyor- asıl istismarcı olan karar alıcıları hiç gündeme almaması, istismarın daniskası değil de nedir?
Bahse konu hutbede şu ifadelere de yer verildi:
“İstismarcı kişi ve yapıların tuzaklarına bir daha düşmemek için, dinimizi sahih kaynaklardan, ehil ve güvenilir kişilerden öğrenelim. Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerim'i ve Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)'in sünnetini doğru anlayıp hayatımıza aktaralım. Ailemizde, insani ilişkilerimizde, ticaretimizde, işimizde, hâsılı hayatımızın her alanında güveni ve samimiyeti esas alalım. Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızı ihmal etmeyelim. Onları ailesine, çevresine, vatanına, milletine ve insanlığa faydalı kişiler olarak yetiştirelim. Ülkemizi ve aziz milletimizi fitne ve fesada sürüklemek isteyenlere karşı her daim yekvücut, tek yürek olalım.”
Profesyonelliği görüyor musunuz? O kadar ki istismardaki bu profesyonellik insanların, umutlarını bir yalana bağlamalarını pekiştirmekten başka bir işlev görmüyor. Rabbimiz Celle ve A’la ümmetimizi uyandırsın, gerçekleri görme basireti, yalanları sezme feraseti, hakkı anlayacak aklıselim versin...
Yazımı, Abdullah b. Mes'ûd RadiyAllahu Anh’ten rivayet edilen Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in nasihati ile bitiriyorum:
[لا يُقَلَّدَنَّ أَحَدُكُمْ دِينَهُ رَجُلا ، فَإِنْ آمَنَ آمَنَ وَإِنْ كَفَرَ كَفَرَ، فَإِنْ كُنْتُمْ لا بُدَّ مُقْتَدِينَ فَاقْتَدُوا بِالْمَيِّتِ، فَإِنَّ الْحَيَّ لا يُؤْمَنُ عَلَيْهِ الْفِتْنَةَ] “İçinizden hiç kimse dini konusunda koşulsuz, o iman ettiğinde iman edecek, kâfir olduğunda da kâfir olacak şekilde birini taklit etmesin/bağlanmasın. İlla ki birini taklit edecekseniz/uyacaksanız ölü birisini taklit edin. Çünkü (taklit alınan) diri birisinin fitneye maruz kalmama güvencesi yoktur!” [Hilyetü'l-Evliyâ, Ebû Nuaym (terc. 1.c/154.sf)]