Hilafet’in kaldırılışının 92. Sene-i devriyesi münasebetiyle İstanbul’da düzenlediğimiz Hilafet Konferansının yankıları devam ediyor. Tarihçi Murat Bardakçı köşesinde Hilafet’i ele alan bir yazı yayınladı. Uzunca yazdığı yazıda bazı tarihi bilgilere yer vermekle birlikte girişi şu şekilde yaptı:
“Geçen Salı günü, hilâfetin Büyük Millet Meclisi’nin kararı ile kaldırılışının 91. yıldönümü idi. Yıldönümü münasebeti ile İstanbul’da bir “Hilâfet Toplantısı” yapıldı, bazı çevreler 90 küsur seneden bu yana çektikleri “Halife” hasretini dile getirdiler ve “Hilâfet aslında kaldırılmadı, Meclis’in manevî şahsiyetindedir” şeklinde nereden çıktığı, kimin uydurduğu belli olmayan saçmalık yeniden söylendi, durdu.
KİM BİAT EDECEK?
Senelerden buyana yazıyorum: Hilâfet sadece manevî bir unvan değildir, dünyevî iktidar da gerektirir. Halife’nin “devlet başkanı” olması şarttır ama çok önemli bir başka şart daha vardır: Hilâfet makamına “biat” edilmesi, hani halifeliği ilân edilen kişinin Sünnî dünyası tarafından tanınması!
Unvan, sarık, saray, taht, kılıç vesaire gibi işin sembolik tarafı halledildi diyelim... Bu işin en önemli şartı olan güç ve kuvvet nerede? Bir yerlerde ortaya çıkacak olan Halife’yi kim tanıyacak?
Ve daha da önemlisi: Olmaz yaaa, hilâfet yeniden hayata geçirildi diyelim... Ne işe yarayacak? 1914’te, Birinci Dünya Savaşı’na girdiğimizde Sultan Reşad’ın “Halife” sıfatı ile ilân ettiği cihad-ı mukaddesi dinlemeyip Halife’ye karşı cihad ilân etmiş olan İslam dünyası mı kabul edecek?”
Kendisinden başka herkesi cahillikle suçlayan Bardakçı bu yazısıyla kendi cahilliğini ifşa etmiştir. Bardakçı’nın bu yazısı vesilesiyle tarihi bilgilerin doğru bir esas üzerine inşa edilmedikçe insanları haktan uzaklaştırdığını da bir kez daha görmüş olduk. Umut insanın azığıdır. Bu şiarla belki anlar diyerek yazdıklarına cevap vereceğiz. Allah bizlere İslam’ı doğru anlamayı ve doğru yaşamayı nasip etsin.
1- Hilafet tarihi bir kurum değil, şer’i bir hükümdür. Dolayısıyla onun Müslümanlar nazarındaki konumu tarihi verilerden alıntılar yaparak değerlendirilemez. Özetle Hilafet, işine gelirse alınacak işine gelmezse terk edilecek bir mesele değildir. O, tıpkı namaz gibi, oruç gibi, zekat gibi şeri bir hükümdür.
2- Hilafet şeri bir hükümdür dedik. Peki şeri hükümlerin kaynağı nedir? Kuşkusuz şeri hükümlerin kaynağı geçmiş ümmetlerin kıssaları değildir. Bilakis edille-i şeriyye dediğimiz dört temel kaynaktır. Bunlar, kitap, sünnet, icmâu-s sahabe ve şeri kıyastır. Yani bir konu hakkındaki hüküm öncelikle kitapta, kitapta yoksa sünnette, sünnette yoksa icmâu-s sahabede, onda da yoksa şeri kıyasta aranır. Kur’anı Kerim’de hilafet geçmiyor öyleyse bu dinden bir parça değildir demek fıkhî cahilliktir.
3- Allah Subhanehu ve Tala “Aralarında Allah’ın indirdikleriyle hükmet”, “Her kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmez ise işte onlar kafirlerdir” ilahi hitabını göndermiş Allah’ın Rasulü ise “Allah’ın indirdikleriyle hükmetmenin” nasıl olacağını göstermiştir. Tıpkı “Namazı kılın” ilahi emrinin nasıl tatbik edileceğini gösterdiği gibi. Allah’ın Rasulü şöyle buyurmuştur. “…Benden sonra Nebi yoktur Halifeler olacaktır.” “İki halife ortaya çıktığında ikincisinin boynunu vurun” Ardından güzide sahabeler Allah Rasulünü defnetmeden Halife seçme işine girişmişlerdir. Bu da Hilafet’in farziyetine ve şeri bir hüküm olduğuna delalat eder.
4- Sahabenin bir mesele üzerinde icma etmesi şeri delildir. Bununla birlikte bu dini bize ulaştıran sahabelerin Hilafet üzerinde icma ettiği noktasında da hiçbir şüphe yoktur. Zira dört halife kimdir diye sorsanız dünyanın her bir köşesinde yaşayan farklı dil ve renkteki Müslümanlar hep aynı cevabı verecektir.
5- Hilafet, şartlar ve zamanın ihtiyaçlarına göre ortaya çıkmış bir kurumdur denilemez. Zira Peygamber Efendimizin Rabbine kavuşmasından hemen sonra daha mübarek bedeni defnedilmeden sahabe Halife seçmiştir. Adı anıldığında “Anam baban sana feda olsun ya Rasulullah” diyen Sahabenin Efendimiz ölür ölmez iktidar hırsına büründüğünü söylemek apaçık bir iftiradır. Zira Allah’ın onlardan razı olduğu ayetle sabittir. Sahabenin Halife seçmedeki aceleci davranışı ancak onun farziyetine işaret eder, asla başka bir şeye değil!
6- Hilafetin kaldırılmadığı aslında Mecliste mündemiç olduğu yalanına çocuklar bile gülerken bizim böyle bir tezi savunduğumuzu söylemek cahilliktir. Hilafeti kaldıranlar toplumsal tepkiyi azaltmak için Hilafetin Mecliste mündemiç olduğunu söylemeleri o zamanki Müslümanları avutmaktan başka bir şey değildir.
7- Biz Hilafetin yeniden tesis edilmesi için Meclise dilekçe verip cevabını beklemeyiz. Aksine gecemizi gündüzümüze katarak onu elde etmek için çalışırız. Hilafet Müslümanların hakkıdır ve herkes bilir ki hak verilmez alınır. Tırnaklarımızla kazıyarak ellerimizi taşın altına koyarak, gerekirse her şeyimizi feda ederek hakkımızı alacağız.
8- Hilafet Devleti ilahi bir devlet değil beşeri bir devlettir. Onun başındaki kişiler de beşerdir. Dolayısıyla geçmişte Halifelik yapmış bir kişinin sarf etmiş olduğu bir söz yahut yaptığı bir davranış Müslümanlar açısından şeri hüküm mesabesinde değildir. Ümmete hayır götüren halifeler de olmuştur zulüm götüren de. Son halife Abdülmecid Efendi bizim halifemizdir ama Ömer bin Abdülaziz’de bizim halifemizdir. Hilafeti son Osmanlı halifeleriyle sınırlı tutarak onların bir takım olumsuz davranışlarını “işte sizin halifeniz böyle adamdı” edasıyla sunmanız amacınızı zaten ortaya koymaktadır.
9- Halifeye biat meselesine gelince; yazınızın en başına İstanbul’da düzenlediğimiz Hilafet Konferansını yerleştirmeniz esasında sorunuzun da cevabını teşkil etmektedir. Siz Sünni dünyasının tek bir Halifeye biat etmesinin imkansızlığını açıklamaya çalışırken dahi bunun olabilirliğini ortay koydunuz. Zira İstanbul’daki Hilafet Konferansımıza Türkiye’nin bir çok ilinden ve dünyanın bir çok ülkesinden seçkin misafirler katıldı. Bu dahi İslam ümmeti üzerinde Hilafet’in etkinliğini ortaya koymaya yeter. Ayrıca Hizbu’t Tahrîr Hilafetin kurulma ihtimali olan her beldede örgütlenmiş ve toplumu hilafete hazırlamaya başlamıştır. Esasında sizi bu yazıyı yazmaya zorlayan husus da bu değil midir? Eğer İstanbul’da Hilafetin gerekliliği konuşuluyorsa ve siz de bunu köşenize taşıyorsanız bu, Hizbu’t Tahrir’in çalışmasının başarıya ulaştığının bir göstergesi değil de nedir? Hizbu’t Tahrir’i IŞİD ile karıştırmayın. Hizbu’t Tahrir toplumları Hilafete hazırlarken IŞİD tepeden inmeci bir yaklaşımla Hilafet ilan etmiştir. Onun ilan ettiği Hilafete ümmetin icabet etmemesi kadar doğal bir şey yoktur. Bununla birlikte IŞİD örneği İslam ümmetinin vakıasıyla örtüşmeyen bir örnektir ve Halifeye biatın sorunlu olacağına örnek olarak gösterilemez. Hizbu’t Tahrir ise Türkiye’de olduğu gibi bir çok İslam beldesinde planlı ve azimli bir çalışmayla toplumları Hilafete hazırlamaktadır. Dolayısıyla Sünni kesim halifeye biat edecek mi? Sorusunun cevabı Hizbu’t Tahrir’in çalışmalarını takip etmekte yatmaktadır ve cevabı da evet hiçbir sorun çıkmadan ilan edilen Halifeye biat edecektir.
10- Halifeye biatın imkansız olduğunu söyleyen siz, Erdoğan’ı da mı takip etmiyorsunuz? İsrail Cumhurbaşkanı’na göstermelik bir tepki gösterip “one minut” dediği için Ortadoğu’da kahraman ilan edildiğini görmediniz mi? Hizbu’t Tahrir’in ikame edeceği hilafetin Halifesi “one minut” ile yetinmeyip Mescidi Aksa’nın kurtuluşu için ordu seferber edecektir. Böyle bir ordu hazırlayan Halife’ye İslam ümmetinin nasıl teveccüh göstereceğini siz düşünün.
11- İngilizlerin sinsice ümmet üzerinde yürüttüğü milliyetçilik neticesinde Hilafetin ilga edilme sürecini ön plana çıkartarak tek taraflı bir yaklaşımla ümmetin Hilafete icabet etmeyeceğini dile getirmek insaflıca bir yaklaşım değildir. Zira aynı ümmetin hilafetin kaldırılmaması için neleri feda ettiğini sizin çok iyi bildiğiniz tarih kitapları yazmaktadır. Niçin onları mevzu bahis etmiyorsunuz.
12- Hilafet ne işe yarayacak? Öncelikle İngilizlerin sömürge aracı olarak kullandıkları ulus devletlere son verip tüm İslami beldeleri tek bir çatı altında toplayacaktır. Orduları birleştirecek, yer altı ve yer üstü zenginlikleri ortak kullanıma sunacaktır. Tahayyül edemeyeceğiniz muazzam bir güç elde edecektir. İşte bu muazzam gücün Müslümanların eline geçmemesi için tüm kafirler işbirliği yapmakta ve Hilafetin gelişini geciktirmeye çalışmaktadır.
Son söz olarak; Hilafet Devleti siz isteseniz de istemeseniz de kurulacaktır. Hiç olmazsa siz de Hilafeti isteyenler safına katılın ki o gün geldiğinde hüsran ile karşı karşıya kalmayın.
Not: Yukarıda zikrettiğimiz meseleleri ayrıntılara girmeden özet olarak ele almaya çalıştık. Dileyen Köklü Değişim yayınlarını takip ederek ayrıntılara ulaşabilir. ,
@ugurlu_kd