Gerek Türkiye’de gerekse diğer İslam beldelerinde gündem çok yoğun. Özellikle siyasi olaylar birbirini takip ediyor. İşgaller, savaşlar, katliamlar, devrimler ve askeri darbeler. Neredeyse her gün İslam beldelerinin bir parçasında bunlardan biri yaşanır hale geldi. Bilişim çağında yaşamamıza rağmen bütün bu olaylar hakkında sağlıklı bilgilere ulaşmak gerçekten zor oluyor. Toplumlar nasıl yönlendirilmek isteniyor ise o yönde haberler veriliyor.
İşte düğüm tam bu noktada oluşuyor. Tüm bu olaylara bakışımız medyadan aldığımız bilgiler doğrultusunda mı olmalı? Yoksa meselelere bakışımızda bu bilgiler bizim için esas değil de, esasa götüren ve ayıklanması gereken öncül bilgiler mi olmalıdır?
Malum bakmak ve görmek arasında bir fark var. Bir olaya herkes bakabiliyor ancak asıl resmi görenlerin sayısı oldukça az olabiliyor. Medya insanları istediği yere baktırabiliyor veya istediği şeylerin dışındakilerini de göstermeyebiliyor. Bunu da gerçekten ustaca yapabiliyor.
Bir Müslüman meselelere bakarken doğal olarak medyanın bizlere sunduğu bu bilgilerden faydalanmasını bilmeli ancak her meseleye bakışı bir zaviyeden olmalıdır. Ancak böyle olursa bu bilgi kirliliği içerisinde doğru ayırımı yapabilir. Aksi halde rüzgarın havada uçurduğu bir tüy misali nereye istenirse oraya uçuruluverir.
Şimdi asıl meselemize dönelim;
Karşımızda bir Suriye devrimi ve bir ayaklanan Mısır halkının bir diktatörü devirmesi neticesi oluşan yapının darbeye maruz kalması olayı ve neticesinde meydana gelen katliamlar var.
İki ayrı mesele lakin daha önce bu minvalde yazı yazan birçok kardeşimizin dile getirdiği şu konuyu peşinen belirtmek isterim ki hem Suriyeli Müslümanlar hem de Mısırlı Müslümanlar bizim kardeşlerimizdir. Onların başına isabet eden her türlü musibet bizi derinden yaralar.
Evet bu böyledir. Lakin bu husus, tek başına orada cereyan eden olaylara bakışımıza yön vermesi için yeterli değildir.
Neden zulme maruz bırakılmışlardır? Ne istemektedirler?
Bu zulüm devam ediyor ise sebebi nedir? Yada zalimler zulmü sonlandırmak için onlardan ne istemektedirler?
Bu ve benzeri sorular ve cevapları bizlerin Suriye ve Mısır meselelerine bakışımızı ve tavrımızı ortaya koyma adına önemlidir. Şimdi kısaca bu hususları Suriye ve Mısır açısından değerlendirelim.
İki ayaklanma için şunu net söyleyebiliriz ki o da diktatör, zalim yönetimi devirme meselesidir ve halkın kendi içinden çıkmış ayaklanmalar dır. Bu böyledir. Ancak bu aşamadan sonra Mısır ve Suriye halkının istekleri farklılık arz etmeye başlamıştır. Şöyle ki;
Mısır halkı Mübarek zulmüne başkaldırdı. Neticesinde Mübarek rejimi devrildi. İhvan ve diğer birçok İslami gurup ve cemaatler, Mübarek rejiminin devrilmesinden sonra demokratik seçimlerin olmasında ve bu seçimlere katılıp iktidardan pay alma noktasında herhangi bir sıkıntı görmediler. Hatta bu noktada birbirleri ile yarıştılar. Neticede Mursi %52 oy ile Cumhurbaşkanı oldu. Müslümanlar bununla büyük bir zafer kazandıklarını düşündüler. Yönetimin İslami olmaması onları rahatsız etmedi. En iyimser bir tahmin ile bu aşamayı amaç değil bir araç olarak görmüş olsalar da nihayetinde demokrasiye evet dediler.
Bir süre sonra seçimler neticesi oluşan iktidar darbe ile devrildi. Mısır halkının bir kısmı bu darbeye destek verirken çoğunluğunu Müslüman Kardeşlerin oluşturduğu diğer kısım ise karşı oldular. Kabul etmediler ve meydanları doldurdular. Lakin Müslümanları meydanlara toplayan İhvan'a hep demokratik hak talebinde bir protesto oluşturması telkin edildi. İhvan'da demokratik hak talep etti. Kendilerine verilen demokratik kazanımların ellerinden alınmasına karşı çıktılar. Ama hiçbir zaman mısır halkının dışına taşacak ve tüm ümmeti ilgilendiren İslami bir devrimden, İslam devletinden bahsetmediler. Ayaklanmalarını İslam devrimine dönüştürmediler. Önlerine sunulan seçenekler içinde kaldılar hep. Bu esnada zulme uğradılar ve hatta canlarından oldular. Ancak onların istekleri kendilerine bir fayda sağlayamayacağı gibi İslam ümmetine de bir fayda sağlayamayacaktır. Ve hala Müslüman Kardeşlerin Sözcüsü Cihad El Haddad demokrasi için sonuna kadar savaşacaklarını söyleyebiliyor. Ve hala ABD’nin kendilerini kandırdığını ve demokrasiden vazgeçmeyeceklerini söyleyebiliyorlar. Ve hala demokrasi yolundan ayrılmayacaklarını ve demokrasinin eninde sonunda zafer kazanacağını söyleyebiliyorlar. Binlerce Müslüman hunharca katledilirken hala Suriye’deki Müslümanlar gibi davranmayacaklarını ve direnişi İslami devrime dönüştürmeyeceklerini söyleyebiliyorlar.
Buna karşın Suriye ayaklanması kısa bir zamanda bir devrime dönüştü ve onlar sadece Esed’in gitmesini değil mevcut nizamın İslam nizamı ile değiştirilmesini talep ettiler. Kıyamlarını İslam devleti ile taçlandırmak istediler. Bu hem onların kurtuluşu hem de tüm İslam ümmetinin kurtuluşu demekti. Bu nedenle içi boş söylemlerin dışında devlet boyutu ile kimseden yardım görmediler. Kâfir ve zalim orduları tarafından kuşatıldılar. Malları, canları ve namusları ile imtihan edildiler ve hala durum bu halde devam ediyor. Ne batıdan ne batıya hizmet eden Müslüman yöneticilerden nede batının demokrasisinden medet ummadılar. Seçimler gibi demokratik haklar talep etmediler. Müslümanların kendilerini yalnız bıraktığından şikâyetçi oldular ama kardeşlerinden başkasından yardım almadılar. Medyanın tüm dezenformasyonlarına rağmen batının kendilerini masaya oturtma çabalarına yeşil ışık yakmadılar.
Bir yerde (velev ki İslam’ın geri gelmesi için dahi olsa) caiz olmayan bir kaynaktan medet umarak gücü elde etmeye çalışmak esası üzere harekete geçilirken, diğeri İslam kaynaklı bir bakıştan yola çıkarak mevcut nizamın İslam İle değiştirilmesi için çalışılması esası üzerine kuruludur. Elbette Mısır halkının özellikle ayaklanan Müslümanların tamamının demokrasi sevdalısı olmadıklarını biliyoruz. Ancak onları yönlendirenlerin bu ayaklanmayı tam manası ile bir İslami devrime dönüştürmeleri ve kendilerine inanan milyonlarca insanı bu uğurda hakkı söyleterek harekete geçirmesi gerekirken, İslam’dan olmayan batı nizamlarından medet umar hale gelmeleri katledilen Müslümanlara ihanettir.
Bizim Mısır’da ki kardeşlerimizden istediğimiz Suriye’deki kardeşleri gibi demokrasi ve tüm batı nizamlarını reddettiklerini haykırarak, kendileri ile birlikte tüm İslam Ümmetinin kurtuluşuna vesile olacak ve Rablerini razı edecek olan İslam Hilafet Devletini ikame etmek için çalışmalarıdır. Meydanları bunun için doldurmalarıdır. Zira haram bir metod ile İslam’ın geri gelmesi aklen ve şer^an mümkün değildir. Akıtılan onca pak Müslüman kanının heder olmaması için olması gereken budur.