Suriye konusunda Amerika ve Rusya, ABD-Rusya karşıtlığı bağlamında, sürecin uzatıldığı yalanı ile yaklaşık üç yıl dünyayı oyalandıktan sonra ayaklanma başladığı günden bugüne, yapmak istedikleri siyasi geçişi “2. Cenevre’de” tekrar ele almak için toplanma kararı aldı.
Beşli çete ve diğer devletler, hep birlikte Suriye’de yaşanan soykırıma sessiz kalırken, aynı zamanda ABD planı olan ve tüm dünyanın desteklediği siyasi geçiş sürecini de farklı şekillerde desteklemektedirler.
Ancak ABD demokratik geçiş sürecinde kullanacağı eli yüzü temiz bir adam bulamıyor. Suriye devrimi çirkin tüm yüzleri açığa çıkarmaya devam ediyor.
En son ise geçiş hükümeti’nin Başbakanı seçilen Gassam Hito “birliğin sağlanması, kutuplaşmanın olmaması” için istifa ettiğini duyurdu.
Henüz yönetime gelmeden bile “birlik” sağlayamayan laik Suriye Koalisyonu yönetime gelse ne yapacak bilmiyorum.
Tunus’ta, Mısır’da olduğu gibi ABD, ya da Avrupa’nın büyükelçiliklerince idare edilmeye devam edecek sanırım.
Mısır’da yaşanan darbe ile birlikte artık “halk ne istiyorsa” gibi bir yalanın arkasına sığınamazlar herhalde.
Çünkü demokrasi “halkın isteğinin seçimlere yansıması da değilmiş” demokrasi; “Amerika’nın çıkarları demekmiş” onu da ümmet olarak bir kez daha anladık. Ancak ısrarla “Araplar demokrasi denilince bundan sadece seçim anlıyor” diye hala mugalata yapan arkadaşlar da var.
Şunu tüm Batı ve Müslümanlar kesinlikle iyi anlaması gerekir. Demokrasi ile İslam asla bir arada yaşayamaz. Kim yaşar derse ya İslam'ın, ya da demokrasinin cahilidir.
Şimdi asıl can alıcı soru şudur; AB-D ve tüm bölge devletleri Suriye halkının ne istediği, nasıl bir yönetim istediği noktasında seçimlere gidip halka sorar mı?
Elbette soramaz.
Hatta Suriye Ulusal Konseyi’nin ilk başkanı Burhan Galyun, Suriye de asıl sorunun; “halkın çözümü İslam’da araması” olarak ifade ediyordu.
Geçtiğimiz haftalarda Suriye Dış İşleri Bakanı ne diyordu; “Suriye’de İslami Hilafet Devleti isteyenler sadece Suriye’de kalmayacaklar. Aslında bizim yaptığımız şey sadece Suriye’yi korumak değil, Ürdün’ü, Lübnan’ı ve Türkiye’yi de korumaktır.”
Evet.
Suriye ayaklanmasının diğer ayaklanmalardan farkı Uluslar arası sistemi tehdit etmesi. Laikliği-demokrasiyi-liberal politikaların hiçbirisini kabul etmemesi tüm dünyayı endişeye sevk ediyor.
İşte bu yüzden iki yüzlü yaşlı Avrupa Libya’ya bakar gibi Suriye’ye bakamıyor.
Peki, bölgesel devletler neden endişe ediyor?
Çünkü onlarda Uluslar arası bu köhne sistemin birer parçaları.
Yani Suriye’de ki İslami bir değişim ilk önce onları vuracak.
Tabii olarak, bundan en çok rahatsız olan İran ve Lübnan’da ki partisi Hizbullah’tır. O yüzden ön cephede onlar savaşmaktadır, askeri ve lojistik olarak.
Arka cephede ise Türkiye, Katar, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri gibi diğer devletler savaşmaktadır.
Nasıl mı?
Şöyle ki; Cenevre 1 konferansında alınan kararlar doğrultusunda Suriye’yi gözetleyip, yardımları kontrol ederek, aynı zamanda İslami devlet isteyen grupları zayıflatıp, devşirdikleri gruplara üstünlük sağlayarak, Baas rejiminden de adamların olduğu sözde “eli kana bulaşmamış” yada eli kana “çok fazla bulaşmamış” kişilerinde olacağı bir geçiş hükümeti kurulmasını sağlamak.
Bu plan Amerika planıdır ve herkesinde işine gelmektedir. Eğer bu plan başarılı olursa herkes için kazan-kazan olacaktır.
Ön cephede savaşan İran’ın Dış İşleri Bakanı olan Ali Ekber Salihi’nin Türkiye ziyareti bu bağlamda değerlendirilmelidir.
Yine uzun zamandır boş kalan Ulusal Koalisyon’un başına Ahmet Assi Jarba seçildi. Suudi Arabistan rejimine yakınlığı ile bilinen Jarba Suriye hariç, hem Türkiye hem de tüm dünyada iyi karşılandı. Bu da Suriye ile alakalı tek bir planın olduğunu göstermektedir. Görüşmede Davutoğlu; "Suriye Ulusal Konseyi bizim için Suriye halkının tek temsilcisidir ve bu anlamda önemli bir görev ifa etmektedir” dedi.
Aslında Türkiye’nin, Mısır’da ki darbe sonrası yaptığı açıklamaların samimi olmadığını buradan da anlayabiliriz. Suriye halkı, Koalisyonu kabul etmediği halde Davutoğlu’nun, Koalisyonu, “tek temsilci” olarak görmesi onun, Suriye halkının yanında değil aslında Uluslar arası sistemin yanında yer aldığını göstermektedir.
Bu Mısır için de, Suriye için de, İsrail için de böyledir.
Erdoğan’ın Libya’nın NATO tarafından işgal edilmesini nasıl onayladığı hepimizin hafızasındadır.
Son olarak; Nusret’in, sadece Allah katında olduğunu hatırlatıyor ve "Allah size yardım ederse artık size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse ondan sonra, artık size kim yardım eder? O halde müminler ancak Allah'a tevekkül etsinler." [Âl-i İmrân 160]" ayeti üzerinde düşünmeye çağırıyorum.
Nusretin nedenlerine sarılmaya çağırıyorum.
Dolayısıyla İslam’a ve Müslümanlara yönelik bu uluslararası ve bölgesel komployu, Suriye halkı, Allah’ın ipine sarılarak ifşa etti. Tüm dünya bir araya geldiği halde tüm planlar ve çirkin yüzler tek tek ifşa oldu. İşte bu Allah Subhanehu Ve Teala’nın yardımı değil de nedir?
Mucizeyi hala görmüyor musunuz?